Taraf'tan Murat Belge'ye

Belge, "yesinler birbirlerini" ile uğraşmaya devam ediyor.

Bir süredir görüyor söylüyoruz.

Sola ihtiyaçları var. Kafası karışmış, kendini "demokratik yeniden yapılanma"nın, yani cumhuriyetin tasfiyesinin emrine vermiş bir sol bu işin içinden çıkabilmek için hayati öneme sahip.

Başlarda işler iyi gidiyordu. Saadet zinciri, eski faşist, düz liberal Taha Akyol gibilerle başlayıp, Murat Belge'ye, liberal ve liberter sola, oradan Ufuk Uras'a, oradan da ÖDP'nin kendisine, özgürlükçü sola uzanacaktı.

Zincir AKP'nin soldan sorumlu milletvekili Ufuk Uras'ta koptu. Özellikle ÖDP içinde ortaya çıkan akılcı ve devrimci direnç solu tasfiye operasyonuna yedekleme çabasını sekteye uğrattı.

Şimdi bununla uğraşıyorlar.

"Birbirlerini yesinler" ve "Biz onların dışında, üçüncü bir varlığız" gibi kelimelerle formüllenen anlayıştan söz ediyordum. Klasik bir örnekle başlayayım: Stalin Komintern'e sosyal-demokratların aslında sosyal-faşist olduklarına, dolayısıyla "ikisine birden" vurulması (ya da "birbirlerini yesinler") yolunda talimat verdi. Bu da, doğal olarak, Almanya'da Nazizm'e karşı mücadeleyi zayıflattı (daha önce "cephe" politikaları uygulanıyordu) bir süre sonra da Stalin, Almanya, İtalya ve Japonya ile anlaşma imzaladı. Hitler'in buna uyacağına güveniyordu, ama o da öyle çıkmadı. Gerisi malûm."

Stalin, sosyal - demokratların "sosyal faşist" oldukları yönünde talimat vermiş! 1924 yılında Komintern içinde tartışılmaya başlanan bir tezin 1928'de bir ana strateji olarak benimsenmesi süreci Murat Belge için böyle tarif kazanıyor. 1990'ların başında çokça çekilen karikatür filmlerde vardı. "Come in Shostakovitch" (gir bakalım Şostakoviç) diye gürleyen bir Stalin figürü ve çevresinde koyunları.

Ülkeden biraz uzaklaşmış olacağız ama biraz temizlik şart...

1928'de Komintern hiç de böyle bir kurum değildi.

Hindistan'dan Almanya'ya geniş bir coğrafyanın her biri oldukça iddialı marksistlerinin toplandığı bir örgüte "talimat vermek" ise Stalin'in yapabileceği ve yapacağı bir iş değildi.

"Stalin, Almanya, İtalya ve Japonya ile anlaşma imzaladı. Hitler'in buna uyacağına güveniyordu"

Hayır hiç güvenmiyordu. Murat Belge niye okumuyor! Stalin'in efsane dışişleri bakanı Molotov'un bir Sovyet gazetecisi ile yaptığı sohbetler yakın zamanda ülkemizde de basıldı. Basılmak üzere değil de sanki tarihe not düşülmek üzere söylenmiş gibi duran onlarca tanıklık içinde şu ünlü "Hitler - Stalin paktı"na ilişkin çok değerli kayıtlar var. Üstelik Molotov'un "dost sohbetleri" sadece bir doğrulama. Tarih çarpıtıcılığını meslek edinmemiş herkes için açık olan şeyler var.

Fransa ve İngiltere'yi saldırgan Almanya'ya karşı bir ittifak oluşturmak konusunda ikna etmek için yapılan çalışmalar sonuç vermemişti. Tersine diğer emperyalist ülkeler Sovyetler'i Almanya'nın önüne atılacak yem olarak görüyor ve Almanya'yı doğuya doğru itiyorlardı.

Almanya ile yapılan anlaşma, Nazi saldırganlığını batıya yönlendirdi bu sırada kazanılan zaman yaklaşan savaşa hazırlanmak için kullanıldı.

Stalin'in, Hitler'in anlaşmaya uyacağına güvenmesi dünyanın en büyük saçmalığı. Güvendiği için Sovyet sanayi Alman sınırından uzaklarda geliştirildi öyle mi?

Molotov, anlaşma ile 1 yıl kazandıklarını söylüyor. Daha fazlasını isterdik ama olmadı diyor. Bu 1 yılın Sovyetlerin savaşa hazırlanması açısından ne kadar hayati olduğunu vurguluyor.

Nazizm'i tarihin çöplüğüne iteleyen Sovyet önderliğini bedava karaladığı için Belge'yi kınıyoruz. Bu konuda AB fonlarından yararlanmalıydı.
Geçelim.

Belge devamla şunu söylüyor: Sosyalistlerin bir ittifak politikası olmalıdır. Stalin, sosyal demokrasi ile ittifakı redderek nazizmin önünü açtı, sonuçta "Ergenekoncularla" ittifakı seçmiş oldu.

Buraya döneriz ama yaptığı benzetmenin sınırlarına işaret ettiği bir paragrafı da araya sıkıştıralım:

"Örneğin Türkiye'de Komünistler "Sosyal-demokrasi ile ittifak yapalım" dediklerinde, kimi bulacaklar? İçinde Rosa'nın, Liebknecht'in muadillerinin bulunduğu bir parti mi? Bizim koşullarımızda bir "demokratik cephe" kurulacak olsa, kimler olur bunun bileşenleri?"

Şimdi...

Birincisi, Rosa'nın, Liebknecht'in muadilleri burada kullanılan anlamıyla sosyal demokrasi içinde değerlendirilemez! Rosa'nın "sosyal demokrat bir parti"nin üyesi olduğu yıllar, Stalin'in de bir "sosyal demokrat" olduğu yıllardır. Henüz sosyal demokrasi marksizmin siyasal adıdır ve Rosa da, Lenin de, Stalin de bu siyasal akımın bir parçasıdır.

Avrupa sosyal demokrasisinin ana kolunun 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı'nda "Savaş!" naraları atmaları ve kendi patronlarının emrinde savaşa koşturmaları ile Marksizmin bu dönemi bitmiştir.

Rosa ve Liebknecht, Lenin ve Stalin... Artık sosyal demokrat değil komünisttirler.

Belge, liberter okurunu safra kesesinden yakalamak için uyduruyor. Komintern'in sosyal faşist değerlendirmesi, Rosa ve Liebknecht'in bulunduğu bir parti için yapılmamıştır.

Esasen Rosa ve Liebknecht 1919'un Ocak'ında öldürülmüştür! 1914 rezaletinde başrol oynayan Alman sosyal demokrasisi, 1919 bastırmasında da yine başroldedir!

Belge, sosyal demokratları "sosyal faşist" olarak niteleyen Komintern'in böylece Nazi yükselişinin önünü açtığını 1933'te (faşizme karşı) cephe politikalarına sıra geldiğinde ise işin işten geçmiş olduğunu söylüyor.

Yine biraz temizlik yapalım: Komintern'in sosyal faşizm tespitleri "sosyal demokratlar nerede duruyor" sorusuna verilmiş bir yanıttan öte anlamlar taşır. Kapitalist krizin, emperyalist ülkeleri yeniden bir savaşa doğru ittiğini ve aynı zamanda önemli devrimci olanaklar yarattığını öngören Komintern, burjuva siyasi partilerinin önündeki yolun daralması nedeniyle sosyal demokrasinin sosyal faşistleştiğini tespit etmiştir. Uzamış bir devrimci krizi yaşayan Almanya'nın bir işçi devrimine uzanmayan tüm yolları faşizme çıkmaktadır!

Bu sosyal demokratlara değil Alman kapitalizmine ilişkin bir tespittir.

Yanlış da değildir!

Devrimini yapamayan Alman işçi sınıfı faşizmle cezalandırılmıştır.

Nazi yükselişindeki sorumluluğun ittifak yapmayı reddeden komünistlere yüklenmesi, hele bunun "Hitler - Stalin" paktı "Ergenekonla işbirliği" gibi andırmalarla yapılması ise ahlaksızlıktır.

"Rosa'nın kemikleri üzerinde yükselen Weimar Cumhuriyeti'ne sahip çıkmak yerine sekter maceralara açıldı Komintern" diyenlere tek söz söyleyebiliriz. Weimar Cumhuriyeti kendini Nazizmin kollarına atmaya yeterince hazırdı. Alman tekelleri için başka çıkış yoktu.

"Bir sosyalistin, "Ben X'le ittifak yapamam, çünkü o yeterince 'demokratik' değil" demesi de absürd bir şeydir. Çünkü sosyalist zaten en olgun demokrasinin sosyalizmde mümkün olduğuna inanır. Bu doğruysa, kiminle ittifak yapıyor olursa olsun, mantıken, kendisi kadar "demokrat" olmayan biriyle aynı yolda gidiyordur. Ve aynı yolda gidiyor olmak, ona "sen yeterince demokrat değilsin. Ama, olmalısın. Şu tavrını şu şekilde değiştirmelisin" demeye engel değildir. Her ittifak aynı zamanda bir mücadeledir.
Ama benim, sözgelişi, AKP'ye dönüp "DTP'yi kapatma girişimine ses etmemiştin. Bunun yanlış olduğunu şimdi anlıyor musun?" diyebilmem için, şu ortamda, "birbirlerini yesinler"den başka bir söylemle ortaya çıkmam gerekir.
Tabii, ileride Ergenekon'la "dostluk anlaşması" imzalamayı tasarlıyorsam (verdiğim ilk örnekte olduğu gibi) ve zaten böyle bir şeyi midemin kaldırabildiği bir yapıdaysam, o zaman iş başka. O zaman olur."

Evet sıra dilin altındaki baklalara geldi.

Komintern nasıl sosyal demokratları beğenmeyip onları "sosyal faşist" olarak tanımladıysa, siz de AKP'yi beğenmeyip, onları Ergenekoncularla bir tutuyorsunuz. Birinci bakla.

AKP yeterince demokrat niye olsun. Demokrasi şampiyonu olan biziz. Ama onları "sosyal faşist" (!) olarak damgalayıp kenara koyarsak demokratikleşme konusunda onlara baskı yapamayız. İkinci bakla.

Baklaları boşverip ters köşeye bakmaya ne dersiniz!

"Düzenin Yabancılaşması"nı kutsal kitap belleyip, "Türkiye'de gericilik soldur, sol geçinen modernistler ise sağdır" diyenlerin konumunu yargılasak nasıl olur!

Siyasette gerici faşist bir merkezin güç toplama sürecini demokrasi adına destekleyenlerin konumunu yargılasak... Hitler Almanyası ile saldırmazlık anlaşması imzalayan Sovyetler Birliği'ni yargılamaktan arta kalan zamanda en azından...

Bir de MHP'nin pasif destek verdiği, BBP'nin Ülkü Ocakları denilen çetenin efsane (!) başkanı Yazıcıoğlu aracılığıyla açıkça katıldığı, Kanlı Pazar'ın, Sivas'ın, Maraş'ın baş aktörü gerici güruhun taban olduğu bir süreci destekleyenlerin "midesi Ergenekon'la dostluk anlaşmasını da kaldıracak olanlar" gibi takılmalara fazla takılmamaları gerektiğini söylesek!

N.K.

Murat Belge, "Sınıf mücadelesi", Taraf - 27 Temmuz 2008
http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=1357