Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Binnaz Toprak&rsquoın yürüttüğü &ldquoTürkiye&rsquode Farklı Olmak: Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler&rdquo başlıklı araştırma liberal ve muhafazakâr çevreyi yalnızca çileden çıkarmakla kalmayıp hepsini bir gecede bilim adamı olmaya sürüklemedi mi? 
Meşhur basmakalıplar kulağımızda çınlar gibidir: &ldquobu memlekette zaten bir depremde herkes deprem uzmanı olur&rdquo, &ldquobir maçta herkes futbol yorumcusu kesilir&rdquo, &ldquobir anayasal krizde herkes anayasa profesörü olur!&rdquo &ndashsahi, esnek işgücü piyasalarını bu derece savunanlar bu durumdan neden böyle şikâyet etmektedirler ki? 
Ancak bir akademik araştırmanın işlerine gelmeyen sonuçlarına verip veriştirebilme kaygısıyla bir gecede saçları ağartıp yılların yöntembilimcisi kesilen köşe yazarları nedense bu sahte futbol yorumcuları kadar bile tepki görmezler! &ndashsanki futbol yorumcusu olmak daha çok emek ve nitelikli bilgi gerektiriyormuş gibi. 
Burada &lsquoeleştiri&rsquo kelimesi yerine &lsquoverip veriştirme&rsquo ifadesini kullanmak özellikle doğrudur: zira Emre Aköz (Sabah), Ahmet Taşgetiren (Bugün), Bülent Korucu (Zaman), Faruk Çakır (Yeni Asya) gibilerinin Toprak&rsquoın araştırması ile ilgili bugünkü yazılarına &lsquoeleştiri&rsquo demek, ancak ve ancak Marx&rsquoın &ldquoSiyasal İktisadın Çemkirisi&rdquo ya da &ldquoGotha Programı&rsquona Laf Çarpma&rdquo başlıklı yazıları olduğunu iddia etmekle mümkün olabilir. 
*** 
Örneğin Emre Aköz, &ldquoöncelikle bu bilimsel bir araştırma değil, olsa olsa uzunca bir &ldquogazetecilik&rdquo çalışması&rdquo, diye yazıyor: &ldquoCumhuriyet gazetesi, &ldquoGidip şu mahalle baskısına örnekler bulun&rdquo diyerek muhabirlerini Anadolu'ya salsaydı, sonuç hiç ama hiç farklı olmazdı&rdquo. Demek ki Aköz&rsquoe göre anlatıya, derinlemesine mülakatlara dayanan ve toplumsal bilimlerin yoruma dayalı koskoca bir geleneğinden gelen niteliksel araştırma yöntemleri bir kalemde çöpe atılmalı &ndashya da gazetecilikle bir tutulmalıdır. 
İki gün önce Zaman Gazetesi&rsquondeki haber ise zaten böyle bir görüşe dayanarak mülakatların açıkça yalan olduğunu ima eder: &ldquoToprak, aktardıkları olayların &lsquomutlak doğru&rsquo sayılamayacağını söyledi. Kendilerinin baskı altında olduğunu ileri süren bir kısım insanla görüşmeler yaptıklarını belirten Prof. Dr. Toprak, &ldquoBize aktarılanların bir kısmı yalan olabilir. Karşı tarafa sorsak &lsquoböyle bir şey yapmadık&rsquo diyecek. Biz yargı makamı değiliz&hellip&rdquo dedi&rdquo.  
Bu kimselerin kendi tecrübeleri ile ilgili anlatılarının içinde yüzde yüz doğru olmayan öğeler bulunabileceği ve hikâyelerini kendi öznellikleri içinde şekillendirdikleri zaten yorumlamaya dayalı geleneğin kendisi içinde varsayılırken Toprak&rsquoın bunu dile getirmesi haber niteliği taşımakta mıdır? 
Ancak Zaman&rsquodan bu haberi alıp yayımlayan internet haber sitelerindeki başlıklar da en az &ldquoaraştırmadaki bir kısım ifadeler ilk ağızdan yalanlandı&rdquo diye yazan zırcahil Zaman kadar bu yöntemden ve habercilikten habersiz görünürler: &ldquoYalanlarını İtiraf Ettiler!&rdquo, &ldquoŞok açıklama: araştırmamız yalan olabilir!&rdquo (iyibilgi.com). Toprak ne derse desin kendisine Türk filmlerindeki o mağrur ses tonuyla &ldquoyalan söylüyorsun&rdquo diye bağırılmaktadır! 
Bu yazarların düşünce yapısından devam edersek: haydi diyelim yöntem olarak mülakat yapılmasına (yalan da olsa) sözümüz yok zaten mülakat yapmak için seçilen örneklem kümesi de ideolojik kaygılarla belirlenmiş değil midir? Faruk Çakır bu konuda adeta Toplumsal Araştırma Yöntemleri&rsquone Giriş dersi verir: &ldquoböyle &lsquoiddialı&rsquo bir araştırmayı sadece belli dünya görüşüne mensup olanlar arasında yapmak doğru mudur? İfade edildiğine göre söz konusu araştırma CHP il örgütleri, Atatürkçü Düşünce Dernekleri, Eğitim-Sen, Eğitim-İş gibi belli bir ideolojik duruşu temsil eden kesimler arasında yapılmış&rdquo. 
Laiklik hassasiyeti olan kimselerin tehdit algısını ortaya koymaya amacı güden bir araştırma gidip laiklik hassasiyeti olan bazı kimselerle görüşmüştür ama Çakır bunu taraflı bulur! Buna göre, örneğin Aşk-ı Memnu dizisi oyuncularının dizi ile ilgili görüşlerini öğrenmek isteyen bir araştırma için gidip Ihlamurlar Altında&rsquonın yapımcıları ile mi görüşmek gerekmektedir? Aksi takdirde çalışmamız Aşk-ı Memnu&rsquonun belli &lsquoideolojik kaygıları ve dünya görüşüyle&rsquo mi sınırlı kalır &ndashözellikle hedefimiz tam da bunu öğrenmek iken?  
Toprak, &ldquo...ama biz zaten özellikle aradık laik hassasiyeti olan kişileri... onların adresleri de tabii ki bu kurumlar...&rdquo diyedursun, Aköz ve Çakır ona tokat gibi bir yöntembilimsel yanıt vermişlerdir!  
*** 
Bugün Gazetesi&rsquonden Ahmet Taşgetiren ise örneklem kümesini ve araştırmanın konusunu beğenmemeyi biraz daha ileriye götürüp, &lsquoöyle araştırma olmaz, bak ben sana çok güzel, ideolojiden muaf araştırma tüyosu vereyim&rsquo der gibidir: 
&ldquoBinnaz Toprak, başörtüsü alanındaki sıkıntıyı bilen bir bilim insanı. Orada baskıyı yaşayan genç kızlara mikrofon uzatsaydı, kasetlere dolacak sızlanışları tahmin edebilir? Ama o, &ldquoÖtekileştirme&rdquo gerçeğini yıllardır yaşayan ve AK Parti iktidarında dahi, özgürlük adına bir nefescik alan bulamayan bu genç kızlara mikrofon uzatmak yerine, bir kere daha &ldquomuhafazakar baskı&rdquoyı gündeme getirerek, özgürlük taleplerinin önünü tıkama misyonuna hizmet ediyor&rdquo. 
Buradan iki farklı yorum çıkarılabilir: birincisi demek ki &lsquoözgürlük&rsquo ile ilgili nesnel, su katılmamış bilgiye ulaşmak istiyorsak &ldquobir nefesçik alan bulamayan&rdquo türbanlı kızlara mikrofon uzatmalıyızdır. Bu kızlar özgürlüğün &lsquokendi içinde&rsquo bilgisine haizdirler, çünkü ideolojik Toprak&rsquoın ideolojik araştırmasında mülakat yapılan ideolojik kimseler gibi ideolojik değillerdir! Türbanlı kızların tehdit algısından yola çıkıp bunu laik baskıcılığın nesnel göstergesi olarak sunabilirim -ama muhafazakâr olmayanların algıladıkları tehdidi işitmeye bile tahammülüm yoktur. 
İkincisi, madem ki Toprak &ldquomuhafazakâr baskı"yı gündeme getirerek, özgürlük taleplerinin önünü tıkama misyonuna hizmet ediyor&rdquo ne kadar rahatsızlık verici olursa olsun muhafazakâr baskının varlığından söz etmemeliyizdir! Şimdi zamanı mıdır bunun? Muhafazakâr baskı, bildiğimizi bilmediğimiz ya da bilmediğimizi bildiğimiz bir olguya dönüşüp ötelense ne de güzeldir! Toprak&rsquoı bilimsel olmamakla itham edenlere de bakın: &lsquoaraştırmanın sonucu benim tarif ettiğim özgürlük anlayışına hizmet etmemektedir, o yüzden bunu gündeme getirmenin ne anlamı vardır ki?&rsquo 
Son olarak, Zaman gazetesi yazarı Bülent Korucu, tıpkı Taşgetiren gibi, dini kaygılarını gizleyemeyip insan hakları kılıfından düşürenler tayfasına katılır: &ldquobu rapor, din dersi mecburiyetinin gerekçesi olabilir&rdquo. Çalışmadaki dinle ilgili hurafe olarak gördüğü bir takım noktaları çekip çıkaran Korucu, bunların vahametine dikkat çekip bir de üstüne zorunlu din dersine pay çıkarmaktadır! Bu bizlere Fatih Terim&rsquoin &lsquoen iyi savunma hücumdur&rsquo taktiğini hatırlatmaz mı? 
Rapor, çalışmayı gerçekleştirenlerin ve görüşme yapılanların &ldquodin eğitimi ihtiyacının boyutlarını görmek açısından faydalı oldu&rdquo diyen Korucu, kendisini en çok çileden çıkaran dini cehalet hikâyesini Toprak&rsquoın raporundan alıntılayarak bu savına gerekçe olarak kullanır: &ldquoÜniversitede öğretim üyesi sınav sonuçlarını açıklamış. &lsquoİtirazı olan var mı?&rsquo diye sorunca söz konusu genç ayağa kalkmış. Hoca kürsüye çağırmış. Dersten önce sigara içen genci kürsüde iteklemiş. Sonra da güya küfrederek, &ldquoBeni sana dokunmak zorunda bıraktın. Orucum bozuldu,&rdquo demiş&rdquo. 
Korucu&rsquonun bu olayla ilgili yorumu şu şekilde: &ldquoBinnaz Hoca, &lsquoBir akademisyen bunu nasıl yapar?&rsquo şeklinde isyan etti. Biz de bu isyanı şöyle dönüştürüyoruz: &ldquoBinnaz Hoca bu kadar basit hataları nasıl yaparsınız? Bırakın dinî literatürü, en marjinal hurafelerde bile bu kadar absürt bir olay bulamazsınız&rdquo.  
Dini hurafelerde böyle bir olay bulunmamasının konuyla ilgisi var mıdır &ndashdiğer bir deyişle, Toprak&rsquoın &lsquobasit hatası&rsquo nedir? Bir an için dinin kendisinin hurafe olmadığını varsayıp bu hikâyedeki hocanın hurafelerden olumsuz etkilendiğini varsaysak bile, buradaki suçlu araştırmayı gerçekleştirenler midir, böyle bir eylemde bulunan hocanın kendisi mi? Yoksa &lsquoböyle uydurma hikâye olmaz&rsquo denerek yine bir &lsquoyalan söylüyorsun&rsquo iması mı yapılmaktadır? 
Ancak buradaki asıl ve en tehlikeli ima &lsquobunu yapan Müslüman olamaz&rsquo basmakalıbıdır: &lsquomüslüman olup böyle şeyler yapmakla itham ettiğiniz adamın kendisi müslüman olamaz&rsquo demek istemektedir Korucu biraz da, çünkü oruçla ilgili böyle basit bir kuralı bile bilmemektedir. Bu imanın tehlikeli olmasının sebebi, müslümanlık ya da herhangi bir diğer ideolojik koşullanma adına kötü bir şeyler yapan kimse ile ilgili sorumluluk almayı reddedip en basit cesareti bile göstermekten aciz durmaktır:  
Müslüman terörist, müslüman seri katil, müslüman işkenceci otoriter devletler ve hatta müslüman çocuk tacizcileri: &ldquobunu yapan müslüman olamaz&rdquo dersiniz ve bir anda tüm günahlarınızdan arınırsınız. 
*** 
Toprak&rsquoın araştırmasının tartışılabilecek yönleri olsa da, bu yönler Aköz, Çakır, Taşgetiren ve Korucu gibi yazarların geldiği yönlerin yakınından geçmemektedir. Toprak&rsquoın daha önce türbanla ilgili yaptığı ve sonuçları hoşlarına giden araştırmanın yöntemsel niteliklerinin üzerinde durmayanlar, bugün bir anda ontoloji ve epistemolojinin derinliklerine daldıklarını sanmışlardır! 
Bunlar eleştiri olmak şöyle dursun, olsa olsa bilimsel tartışmayı magazinleştirmektir: &ldquoMarx siyasal iktisada açtı ağzını yumdu gözünü! Az sonra!&rdquo Farkında olmadan &ldquobize göre bilim&hellip&rdquo demektedir bu yazarlar, &ldquoinsanın kendine yakışanı giymesidir!&rdquo 
E.Z.