Post-modernlik tartışmasına…

Zaman içinde bir ideolojinin içeriği, özü ne kadar geçersiz, elle tutulamaz bir hal alır, ne kadar yozlaştırılırsa onunla eşleştirilen biçim ve semboller de aynı oranda fazla vurgulanmaya, abartılı olarak kullanılmaya başlanır.

Karısını gizli gizli aldatan bir adamın durduk yere eve elinde çiçekle gelmesi gibidir bu aslında: sanki daha çok çiçek başlıca hatayı, eksikliği örtebilecekmiş gibi daha çok bayrak, daha çok marş, daha çok milliyetçilik, daha çok NATO'culuk çığlığı ile Cumhuriyet'in temel travmaları, bu hale getirilmesinin sebepleri yok sayılmaya çalışılacak bugün.

Evet, bugün Zafer Bayramı: bir şarkıyı bağırarak söyleyince detone olduğunuzu kimsenin anlamayacağını sanmak gibi siyah-beyaz bir film izlerken televizyonun renk ayarını en yüksek seviyeye getirip canlı bir kırmızı görmeyi beklemek gibi... Ancak biçimi abarttıkça, hatları daha keskin vurguladıkça içerik bu sene de kendi kendini düzeltemeyecek.

***

İşte tam da böyle bir günün arifesinde, genç kızların -liberal olanlarının- sevgilisi Emre Aköz'ün dünkü yazısında işaret ettiği gibi, yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner, memleketteki post-modern camiadan hazzetmediğini, post-moderniteyi ülkenin bütünlüğüne tehdit olarak algıladığını dile getiren bir konuşma yaptı. Koşaner'in konuşmasını hatırlamak gerekirse:

"Küresel güçler tarafından kurgulanan ve ülke içi medya, bazı akademik ve sermaye çevreleri ile sivil toplum örgütleri içine yuvalanan post-modern bir tabakanın oluşturduğu propaganda ve etki ağı ulusal birlik, ulusal değerler ve güvenlik parametrelerinin zayıflatılması ve çözülmesi yönündeki gayretlerini sürdürmektedirler".

Radikal'den İsmet Berkan da bugünkü yazısını bu konuşmaya ayırmış. Görülebileceği gibi orgeneral post-modernizmden şikayet ediyor, Berkan ve Aköz ise onun bu şikayetinden şikayet ediyor. Buraya kadar her şey normal. Ancak hem Aköz, hem Berkan, hem de Koşaner burada çok önemli bir noktayı kaçırıyorlar: orgeneralin açıklamasının içinde 'post-modern' kelimesinin geçmesi, iç düşman olarak post-modernistlerin işaret edilmesi vakasının kendisi başlı başına post-modern bir duruma işaret etmiyor mu?

Diğer bir deyişle bölücüler, gericiler, karanlık güçler, muğlak dış mihraklar v.b. değildir bugün 'yuvalanan' asıl tehdit. Yeni düşmanı post-modernistler olduğuna göre, artık silahlı kuvvetler yirminci yüzyılın modernist klişelerini aşmıştır! Peki, tam da içinde yüzdüğü suları eleştirmekte değil midir aslında farkında olmadan?

***

Emre Aköz konuyla ilgili 3 Ekim 2007 tarihli yazısında doğru bir şey söylemiş: evet, Marksistler de post-modernizmden hazzetmezler. Ancak silahlı kuvvetlerden farklı sebepleri vardır bu sevgi eksikliği için: bireysel kimlik ve farklılık fetişizminin sınıfı yokmuş gibi göstermesini, ya da sınıfı herhangi bir kimliğe indirgemeye çalışmasını sevmezler. Postmodern göreceliliği, 'aslında kimse haklı değil, hepimizin kendi doğrusu var'cılığı sevmezler -karşılaştırması bile gülünç olan düşünce sistem ve yöntemlerini aynı düzlemde ele aldığı için.

Bireysel tercihin kutsallaştırılmasını sevmezler, çünkü bireylerin hep verili zaman, mekân ve maddi toplumsal süreçler sarmalında düşüncelerini oluşturduklarını, gökten zembille fikir sahibi olmadığını bilirler. Her şeyin her şeyle gidebildiği post-modern ciddiyetsizliği alaycılıktan, ironiden ileriye gidemeyen temelsiz, belkemiksiz post-modern eleştiriyi (ya da eleştirememeyi) sevmezler. Hiçbir ideolojiye yakın durmuyormuş numarası yapıp liberal demokrasinin piyasa idealine gizlice tapmasını sevmezler. Belki de en önemlisi, Marksistler post-modern boşvermişliği, umutsuzluğu, 'böyle gelmiş böyle gidecek, sana mı kaldı değiştirmek' iradesizliğini sevmezler.

Tüm bu bağlamlarda düşününce Genelkurmay, düşünce geleneğiyle olmasa da, geldiği noktadaki davranışları açısından post-modernlikten çok mu uzaktadır acaba? Basın mensuplarıyla durmadan Fenerbahçe muhabbeti yapıp en ciddi konularda Biri Bizi Gözetliyor benzetmeleri yapan bir Genelkurmay Başkanı mıdır post-modern olmayan? AKP gericiliğinin sınır tanımadığı bir dönemde Yüksek Askeri Şura'dan bir kişiyi bile ihraç edemeyen ordu değil midir ister istemez 'gericilik de onların kimliğidir, karışmayın' iması yapmış olan? NATO'dan çok NATO'culuk, Amerikancılık yapıp aynı anda ulusal çıkar ve bağımsızlık naraları atarken 'her şeyin her şeyle gidebildiğini' açıktan kabul etmiş olmaz mı aslında aynı Genelkurmay? Piyasayla ve sermayeyle hiçbir alıp veremediği olmayan, aksine bunların etki alanlarını genişletme rolünü başkasına kaptırmak istemeyen TSK mıdır post-modernliği eleştiren?

Bu yüzden Koşaner'in ses getiren açıklamasını, en başta söylediğimiz gibi, içerikteki sakatlığı tamir edemeyecek türden bir biçim zorlaması olarak okumak gerekir. Ordunun dilinden söylersek, 'sözde' modern, 'özde' post-modern bir hale dönüştürülmüştür bu sözlerin sahibi olan kurum. Tıpkı kanser olan birinin ağrı kesici hap alması gibi, sözde olanı bağırarak söylemek ise detoneliği iyileştirmeyecektir.

E.Z.

Aköz, Emre. "Kim bu iç düşman?", Sabah, 29.08.2008.

http://www.sabah.com.tr/akoz.html

Aköz, Emre. "Yeni bir entelektüel rakip: Genelkurmay", Sabah, 03.09.2007.

http://arsiv.sabah.com.tr/2007/10/03/haber,0659994646EF4360A7ED679664F2779D.html

Berkan, İsmet. "Yeni iç düşman post-modernistler mi?", Radikal, 30.08.2008.

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=YazarYazisi&ampArticleID=896130&ampYazar=%DDSMET%20BERKAN&ampDate=30.08.2008&ampCategoryID=97