Muhsinman…

İdil Biret’in Topkapı Sarayı’nda verdiği klasik müzik konserini içki içiliyor diye basan, ardından da güruh halinde protesto namazı kılan Alperen Ocakları mensuplarının iki de bir de “Yazıcıoğlu hayatta olsaydı buna kesinlikle izin vermezdi” şeklinde tepki görmeleri aslında tam da böyle bir hareketi aklamak, güzellemek değil midir?

Söz konusu çıkış önce, protestoyu kınayan TBMM Başkanı Köksal Toptan’dan geldi: “Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu olsaydı, zannediyorum hepimizin duygularına tercüman olacak en büyük tepkiyi o gösterirdi”.

Bugün ise yeminli Muhsin Yazıcıoğlu sempatizani Mümtazer Türköne, eylemi eleştirdikten sonra, eleştirelliğinin doğal sınırını çizip arkasına geçer:

“Muhsin Yazıcıoğlu hayatta olsaydı, bu eylem hakkında ne düşünür ve ne söylerdi? Böyle bir eylem yapmaya niyetlenen gençlere, vereceği muhtemel cevabı ben söyleyeyim: “Oraya kadar gidebiliyorsanız eylemi boşverin, oturun konseri dinleyin””.

Ne nüktedanlık, hazırcevaplık, Nasreddin Hocavari parlak bir zeka! (Türköne’ninki değil, Yazıcıoğlu’nunki). Türköne ekler: “Klasik müziği anlamak şart değil, hiç olmazsa klasik müzik tutkunu Sultan Abdülhamid'i anlamaya çalışsalar”. Ne klasik müzik sevgisi, ne yüksek bir ruh, gönül insanlığı! (Abdülhamit’inki değil, Türköne’ninki).

Ancak yine de temel sorun karşımıza dikilir. Hayır, bu sorun, lügatımıza bu olayla giren yepyeni namaz türü ‘protesto namazının’ hangi koşullarda caiz olduğu ve kaç rekat olması gerektiği değildir. (İlginç bir tesadüfle, yine Zaman gazetesinin bir diğer yazarı Ahmed Şahin’in bugün işlediği konunun başlığı şudur: “Karışık kafayla kıldığım namazlarım kabul olur mu?” Alperenciler, bu altın değerindeki yazı dizisini kaçırmayın!)

***
Hayır, temel sorun bu değil klasik müzik konserini basan ‘milli hassasiyet sahibi gençleri’ kaba bulup eleştirmek ile Muhsin Yazıcıoğlu’nu kahramanlaştırma girişiminde bulunmayı aynı anda başarabilmektir. Yanlış anlaşılmasın: Utanabilmek ve tutarsızlık kaygısına sahip olmak gibi özelliklerin Türköne’de noksan olduğundan kaynaklanmaz bu sorun. Bu zaten haber değeri taşımakta mıdır?

Haber değeri taşıyan ise bu saray baskını ve benzeri her milliyetçi muhafazakar çıkışta sarılacağımız, aslında milliyetçi muhafazakarlığın ‘böyle olmadığını’ bize anlatacak (ve dolayısıyla bu hareketi aklayacak) yepyeni bir çizgi roman kahramanımızın doğmuş olmasıdır: Muhsinman!

Gündüzleri sıradan bir bıyıklı vatandaş olarak yaşayan Muhsin Yazıcıoğlu, ne zaman sol ya da benzeri herhangi bir aydınlık türü kendini gösterip toplumu tehdit etse, geceleri kurt köpeği Muhsinman’a dönüşür! Uçarak Bahçelievler, Kahramanmaraş, Sivas ve daha bir çok yerde her daim genç ekibiyle beraber kahramanlıklarını sergileyip vatanı kurtarır Muhsinman. Ancak bir gün yine uçarken, hızını alamayıp çakılarak ölür. Bir de şiir yazmıştır, “Düşüyorum” diye.

Ölümünden sonra ise esas hikaye başlamaktadır. Superman’in kendisine her daim sadık kalan gazeteci sevgilisi Lois Lane’i var ise, Muhsinman’in de Mümtazer Türköne’si vardır. Türköne, koca bir medya ve siyaset güruhunun da desteğiyle beraber Muhsinman’i bıyıklı bir demokrasi ve insanlık aşığı olarak küllerinden doğurur.

Öyle bir doğuştur ki bu, artık kimse onun kahramanlık yaparken işlediği cinayetleri, yaptığı katliamları hatırlamaz. Tıpkı gözlüğünü atıp bir tutam saçı jöleyle alnından havalı bir biçimde indirdiğinde Clark Kent’in Superman olduğunu göremiyorsak bıyığına bir tutam demokrasi ve kardeşlik boyası atılınca o donmuş adamın azılı bir kurt köpeği olduğunu göremeyiz artık.
“Bu bir kuş mu, bu bir uçak mı? Hayır, bu Superman!” diyordu ünlü filmde. Uyarlarsak: Bu bir faşist mi, bu bir katil mi? Hayır, bu Muhsinman!

***

Ölümünden önceki kahramanlığı, öldükten sonra yerini başka bir kahramanlık biçimine bırakmıştır, ama isim değişmez.
En sadık gazeteci sevgilisinin Muhsinman’in son uçuşundan sonra yaktığı ağıtı hatırlarsak:

“İnsanın içinde bir şeyler ağırlaşıyor ve kopuyor. Kopan bedeninizden, yüreğinizden, beyninizden veya geçmişinizden bir parça değil. Her şeyinizin iyi ve güzel yanlarına dair çok esaslı bir şey. Özünüze dair. Ah başkanım ah bize kaybettirdiğinin ne olduğunu bir bilseydin”.
Ah Mümtazer ah bize bu satırlarla senin özünün ne olduğunu gösterdiğini bir bilseydin.

Emre Zeybek

Türköne, Mümtazer. “‘Alp’lik ve ‘eren’lik”. Zaman, 14 Temmuz 2009 / Türköne, Mümtazer. “Muhsin Başkan”. Zaman, 27 Mart 2009.