Mübadele Tartışmasına…

Liberal aydınlarımızın, özgürlük savaşçılarının gözü aydın...

AKP, bir tabuyu daha devirdi... Devletimizin Yunan devleti ile el ele 1,5 milyon insanı yerinden yurdundan ettikten sonra lügatinden çıkardığı, olmamış varsaydığı Nüfus Mübadelesi'ni yeniden resmi söyleme monte etti.

Kutlu olsun!

Ama ne monte? Mübadele'nin gidişi suskun olmuştu ama dönüşü muhteşem oldu.

Yılın en entelektüel bakan ödülünü "nation-building" ifadesini cümle içinde kullanarak almaya hak kazanan Vecdi Gönül, 21. yüzyılın başında tehcir ve zorunlu nüfus değişimi gibi insanlık dışı "demografik" metotlara övgüler düzdü.

AKP'nin Kürt açılımının, Barzani'nin "açık müzakere" süreci müjdesinin ve AKP içindeki Kürt çatlağı söylentilerinin orta yerinde kabinenin en önemli pozisyonlarından birindeki bakanın böyle bir laf etmesini tesadüf sayabilir miyiz?

Ama bunun ötesinde tesadüf olmayan nokta AKP'nin faşizan eğilimlerini peyderpey açığa çıkarmasıdır.

Konu üzerine gelen yorumlar bakanın açıklaması ile bir perspektif ortaklığı taşımaktadır.

Örneğin Baskın Oran şöyle demiş:

"Rumlar ve Ermeniler'in Anadolu'dan gönderilmesi Türkiye Cumhuriyeti'nin sanayileşmesini en azından 50 yıl ertelemiştir. Milli ekonomi yarattık diyorlar. Bu nasıl mümkün olabilir, günümüzde milli ekonomi diye bir şey mi var. Son derece normal olarak uluslararası ekonomiyle işbiriliği yapan bir ekonomi var. Siyasal bakımdan sonuçları daha kötü oldu etnik ve dinsel temizliklerin. Biz kimseye tahammül edemiyoruz Müslüman Türkler dışında. Umarım bu sözleri yabancılar duymamıştır ve biz bize Türk'e Türkün propagandasını yapmışızdır."

Hani şu "milli ekonomi" meselesine bir kalemde saçmalık demeyeceksek birinin Baskın Oran'a "filmin" 20. Yüzyılın başlarında geçtiğini hatırlatması gerekiyor diyerek bunu bir kenara bırakalım.

Gelelim Doğu Ergil'e:

"Eğer o unsurlar eski vatanlarında yaşasalardı Osmanlı nüfusu, Türkiye Cumhuriyetinin nüfusu olarak çok kültürlü ve çok etnili olarak devam etseydi çoktan AB üyesi olurduk."

Bir diğer yorum da Hasan Köni'den:

"Vecdi Gönül yaptığı bu açıklama ile durumu biraz tersten yorumlamış. Konuyu anlayabilmek için AB sürecine bakmak gerekir. Türkiye, AB'ye giriş noktasında AB'nin bölgeler komitesi var. Bununla pazarlık ve görüşmeleri dondurduk. Bu komite çok önemli. Bölgeler komitesi bir ülke içindeki her topluluğun kültürünü, yapılanmasını, gelişmesini düzenleyen bir komite. (...) Türkiye şu anda bölgeler komitesi konusunu askıya aldı. Sınırlarımız AB tarafından kabul edildikten sonra bu konu gündeme gelecektir. Aksi halde sınırlarımız AB tarafından teyid edilmezse ileride farklı sorunlar yaşayabiliriz."

Her üç yorumun da ortak noktası "Batı"dır. Baskın Oran "umarım bu sözleri yabancılar duymamıştır" derken Ergil ve Köni'nin meseleyi doğrudan AB'ye bağlamaları bir durumu göstermektedir: Mesele Gönül'ün bu sözleri sarfetmiş olması değil, mesele bu sözlerin AB bürokratları önünde "dışarı"da sarf edilmiş olması ya da AB tarafından işitilme ihtimalidir. Yıllardır "ezber bozan" bu "hocalarımızın" nasıl olup da hastalıklı resmi zihniyeti gazete sayfalarına taşıdıklarını görmek açısından önemli bir işlevi oldu bu tartışmanın. Madem hastalık dedik o halde teşhisini de koymamız gerekiyor.

Bu hastalığın adı şarklıların şarkiyatçılığıdır. Başka bir şey değil.

Doğan'lı günlerdeki görkemi kalmayan Yasemin Çongar'ın Janus yüzlü yazısının da gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Çongar'ın yazısı bir yandan AKP'ye bildik uyarıları tekrarlayıp aba altından sopa gösterirken, diğer yandan kendi şaşkınlığını resmetmekte, diğer yandan hâlâ AKP'cilik yapmaktadır. Çongar'a göre AKP,ehven-i şerdir. Ehven-i şer olduğuna göre eskilerin dediği gibi kötülerin en kötüsüdür ama ondan başka alternatif de yoktur. Çongar'a göre Vatan'dan Oktay Gönensin "'Tayyip Erdoğan'ın 'ya sev ya terk et'li üslubu Milli Savunma Bakanı olan kişiyi de heyecana getirmiş ve o da içindekileri dökmüş.'" sözleri haklıdır ama liberaller sessiz kalmadan AKP'yi çekiştirmeye devam etmelidir.

Çongar'a artık kemirile kemirile hali kalmamış keçiboynuzu ile başarılar diliyoruz ve tartışmayı gündeme taşıyan Vatan'ın ve Taraf'ın dünkü sayfalarından Yeni Şafak'ın bugünkü sayfalarına geçiyoruz.

Aslında resmi söylemi daha iyi yansıtması açısından biz de isterdik Zaman'ı atlamadan "sevsinler seni" Yeni Şafak'a gelmeyi ama olmadı. Çünkü Zaman, bu konu ile ilgili yalnızca Gönül'ün "sözlerimi çarpıttılar" cümlesinde haber değeri gördü bizim takip edebildiğimiz kadarıyla. Köşe yazarları ise meseleyi tümden görmezden gelmişler.

Esasen meselenin İslami söylem için ne derece önemli müsait olduğunu, "revizyonist tarih"in açtığı kapıdan İslamcıların nasıl rahatça süzüldüğünü Yeni Şafak yazarı Akif Emre çok net biçimde göstermiş ve konuya ilişkin şöyle demiş:

"Ulus-devlet inşa etmek adına bu ülkenin sıkıştırıldığı anlayış ve dar alan Selçuklu-Osmanlı tecrübesiyle gelen zenginlikle kıyaslanamaz. İnsanlık tarihin gördüğü en muhteşem çok kültürlü yapıyı gerçekleştiren medeniyetle hiçbir bağı olmayan her anlamda dar, küçük düşünen bir zihniyetin eseriydi."

Emre'nin söylediği çok açık: Bütün bunların mesulü tarihin ileriye dönen tekerlekleridir...

Tartışma bu haliyle bu noktaya doğru ilerlemektedir ve bu oldukça tehlikelidir. Bu tartışmadan çıksa çıksa Fuller'in "Yeni-Osmanlı"sı çıkacaktır, gericilik çıkacaktır.

Büyük acılarımız olan Rumların ve Ermenilerin zorunlu göçü, henüz sadece nüveleri bulunan bütünlüklü bir Marksist Türkiye tarihi yorumu yapılmadığı müddetçe, gericilerin ve emperyalistlerin elinde halkların acılarına acı, düşmanlıklarına düşmanlık katan enstrümanlar olarak önümüze gelmeye devam edecektir. Kapsamlı bir Türkiye tarihinin Marksistler tarafından kaleme alınması ihtiyacı kendisini bütün yoğunluğu ile hissedilmektedir.

Bu tarih, yalnızca masa başında değil fabrikalarda, amfilerin öğrenci sıralarında, bilim emekçilerinin arşivlerde, kütüphanelerdeki çalışmaları sonucu binlerce, on binlerce aklın süzgecinden geçerek ortaya çıkacaktır.

Artık bir yerden başlanması gerekmektedir!..

G. M.

"Vecdi Gönül'ün sözlerini VATAN'a yorumladılar", Vatan, 11.11.2008

Yasemin Çongar, "Erdoğan, Gönül ve şerlerin en kötüsü", Taraf, 12.11.2008

Emre, "Azınlıklar ya da 'kendi kendini sömürgeleştirme'", Yeni Şafak, 13.11.2008