İtidalcilere...

Gel tezkere gel...

Gel Amerikan seçimleri gel...

Amerika'dan hep kriz gelecek değil ya, bu sefer herkesin ihtiyacı "netlik". Amerikan seçimleri bir yapılsa da, siyasetimiz bir dengesini bulsa.

Tayyip Erdoğan - Aydın Doğan çatışması, ya da daha doğrusu "sataşması" ile birlikte renklenip şenlenmeye başlayan gazete sayfaları bu sefer meclisteki kayıkçıların birbirine girmesi ile iyice bir hoş oldu.

Bir türlü günü gelmeyen (suç onlarda da değil, takvim bu...) ABD seçimlerinin yarattığı havada kalma hali, Ergenekon operasyonu sonrasında oluşan ama bir türlü altı üstü kızaramayan büyük uzlaşmanın belirsiz hali. Bunların ciddi bir gerginlik yarattığı kesin.

Medyatörlerimiz her zamanki gibi bu gerginliği bir biçim ve siyasi terbiye sorununa indirgemeyi başardılar.

Bu bizim milletçe huyumuzmuş. Demokrasimizin gelişmemişliğini gösteriyormuş, vs. vs.

Son olarak bir televizyon kanalında alımlı çalımlı bir "prof" ABD seçimlerinde de çatışmanın sertleştiği anlar olduğunu ama bir siyasi terbiyenin korunduğunu söyledi. Bunun nedeni de seçmendeki düzeymiş! Seçmen böyle şeylere prim vermediği için kavga dövüş olmuyormuş.

Hani şu yarıdan fazlası oy kullanmaya bile tenezzül etmeyen Amerikan seçmeni. Ne düzey ama!

Şimdilik tehlikenin büyük olduğunu söyleyen yok, daha doğrusu "sarı alarm" seviyesi yeterli bulunuyor.

"Kılıçdaroğlu ile Fırat arasındaki tartışma, siyasetin savaş şartlarında yürüyen ana gövdesi ile karşılaştırılınca her şeye rağmen, centilmence bir düello olarak kabul edilmeli."

Mümtazer Türköne böyle düşünüyor.

Emre Aköz biraz daha temkinli.

"Oysa bu bir "boks " karşılaşması: Belki biri kazanabilir ama neticede iki tarafın ağzı burnu dağılır.

Bense iki siyasi boksörün birbirini kan revan içinde bırakmasını seyretmek değil, sadece gerçeği bilmek istiyorum.

"Gerçeği boş ver, gel maçı seyredelim" derseniz, ona da hayır demem elbette."

Nazlı hanım, köşesinde nazlı nazlı Bölükbaşı'ndan nükteler aktarıyor ve "siyasette yaşadığımız üslup sıkıntısının bu güzel nükteleri hatırlamasına" vesile olduğunu söylüyor.

Meclis'te hararetli tartışmalar yapılıyor. Demokrat Partili Hüseyin Balık, Bölükbaşı'yı konuşturmamak için sıra kapaklarını vurup duruyor. Bölükbaşı ona sesleniyor: "Balık oynayıp durma, tavada kızartıp yutarım seni."
Bir başka gün, iktidar sıralarından lâf atıyorlar, "Sen erkek misin?"
İşte Bölükbaşı'nın cevabı: "Erkekliğimin zekatını versem, sen de erkek olurdun."

Nasıl yani! Nazlı Ilıcak bu. Siyasete onun getireceği seviye de bu kadar...

Tabii daha koyu itidalciler de yok değil.

Taha Akyol bir süredir köşesinde Menderes'in "dramını" ve sonunu hatırlatıyor.

"Tansiyonu düşürün. Asker sivil aydınlarla, bürokrasiyle, basınla gerilimi bu düzeylere çıkarmayın! Ilımlı olun...
Sonradan Mükerrem Sarol 1960'larda yazacağı hatıralarına şu notu düşecektir:
'Meğer Şevket Süreyya Bey bize ne kadar önemli bir uyarıda bulunmuş idi'

İlk cümleler Şevket Süreyya Aydemir'in Menderes'e tavsiyelerinden. Menderes çıkarmayı planladığı gazetenin başyazarlığını önerdiği Aydemir'le bir yemek yemiş ve onun bu tavsiyelerini dinlemiş.

Burjuva siyasetinde artan gerilimin "yönetmeyi zorlaştıracağını" öngördüklerini söylemek pek doğru olmaz. Belli ki, zorlu bir kriz öncesinde ülke siyasetinin gereğinden fazla gergin ve parçalı bir görüntüye girmesi gibi bir "geleneksel korku"yu kimse taşımıyor.

Bunun bir nedeni AKP'nin hala yeterince güçlü olduğunu düşünmeleri olabilir.

Böyle bir değerlendirme için "doğrudur" da denilebilir, "bu işler hiç belli olmaz" da...

Öte yandan kesin olan bir şey var. Bizim burjuvazimiz eşi az bulunur bir tipte. Dünya üzerinde bu kadar korkak ve fakat aynı zamanda bu kadar fırsatçı bir egemen sınıf var mıdır, olmuş mudur bilemeyiz.

Bu durum medyatörlere de yansıyor. Şu cümlelerdeki tedbirlilikle fırsatçılığın müthiş bileşimine bir bakar mısınız?

Çıkış yolu, itidaldir. Siyasi hoşgörüdür, diyalogdur, yolsuzluk iddialarının üzerine gittiğini göstermektir. "Türkiye'nin krizi fırsata dönüştüresi için de bu şarttır Sayın Başbakan...

N.K.

25 Eylül 2008 tarihli gazetelerden

"Siyasi Düelo", Mümtazer Türköne, Zaman

"Siyaset ve Üslup", Nazlı Ilıcak, Sabah

"Başbakan'a birkaç not", Taha Akyol, Milliyet

"Düello değil boks", Emre Aköz, Sabah