Hadi Uluengin’e

Gerçekten zor günler geçiriyoruz sayın okuyucu...

Çok önemli isimler ardı ardına yalnız bırakıyor bizi bu fani dünyada...

Misal bir Osman Yağmurdereli...

Yağmurdereli için döktüğüm gözyaşlarım durmuyor. Hani medya galeyanına gelerek evde telaşla hazırlandığı belli olan dövizi cenazede kameralara tutan bir sade vatandaşımız var ya işte aynı duyguları paylaşıyorum: Yağmur gibi geldin, sel gibi gittin...

Çok zorlasam da pek olumluluk atfedemediğim bu cümleyi belagat olarak kuvvetli olması hasebiyle duygularıma tercüman olması için buraya not düşüyorum.

Hani çok kızmıştık ya "eşimin başı hep kapalı olsaydı keşke" dediği için... Yoğun baskı altında verilmiş ifade olduğunu bilseydik kızmazdık değil mi, sayın okuyucu?

Kızmazdık, kızamazdık Osman abimize...

Kim için üzüleceğimi şaşırdım sayın okuyucu.

Misal bir Soljenitsin... Onu da yeni kaybettik, malumunuz. Ama ne kaybediş!..

Sanırım gözpınarlarım kuruduğu için kendisinin ardından gözyaşı dökemedim ama olsun o medya galeyanına gelen sade vatandaş gibi ben de bu yazıda kendimi kaybederek öyle zor durumda on kaplan gücünde laflar etmek istiyorum bugün. Onun taşıdığı cinsten bir dövizi, bizim mütevazı medyamızdan oraya buraya göstermek, kendisini kelime oyunları ile anmak istiyorum: Sol gibi geldin, jet gibi gittin...

Dün soL'da yazılmıştı Soljenitsin'in kısa yaşam öyküsü: İkinci sınıf bir kalemşörün emperyalistler tarafından kullanılıp, ödüllendirilip, soğuk savaş sonrasında ise kullanılmış mendil hesabı bir kenara atılması... Kimi demokratik "sol"cuların bu kalemşöre hayran olduğunu söylemeye bilmiyorum gerek var mı?

Biri kalemşör mü dedi sayın okuyucu?

Demiş olmalı ki Hadi Uluengin hemen hemcinsi için bir veda yazısı kaleme almış. Eski bir Soljenitsin hayranı olarak kaleme almış bu yazısını... Belagati yüksek laflar terennüm etmiş.

Yazı iddialı başlıyor:

Dünya edebiyatı çok büyük bir kalemini yitirdi diyor, Uluengin ve ekliyor: "Aidiyetini taşıdığı Rus ulusu ise yine aynı yüzyılda yetiştirdiği en dâhi yazarını yitirdi."

"Ben hiç bir ulusun aidiyetini taşıdım mı, taşıdımsa ağır mıydı" diye düşünmeyi bırak sayın okuyucu... Hadiciğim Uluengin gibi basın tarihimizin yetiştirdiği en güzide kalemlerin bile kalemi zaman zaman sürçer, sayın okuyucu. Zaten mesele o değil... Rus ulusu yirminci yüzyılının en büyük, en dâhi yazarını kaybetmiş ona ağlayacağız. Şolohov, Ehrenburg, Simonov,? Hadi canım!.. Onlar da kalem mi!? Bir şöyle ağız dolusu küfredebilmişler mi cinnetlerinden sıyrılıp da Stalin'e... Ya Yeltsin'i dahi destekleyecek kadar düşmüş şimdilerde gizli Putinci Yevtuşenko falan? Ha ondan haberi yoktur Uluengin'in geçelim.

Dâhi miydi Solje? Bittabi...

Hadiciğimin yazısı bir tesadüf ile devam ediyor. Tam da hayatının son dönemini bir mistik olarak geçiren Solje'ye uygun bir tesadüf: Dün tesadüfen, yıllar önce Soljenitsin kitaplarının birinden alıp çevirdiği &mdashki buradan kitaplar henüz Türkçe'de yokken cilt cilt başka lisanlardan okunduğu sonucunu çıkarıyoruz&mdash bir mahpus şarkısı eline geçiveriyor Hadiciğimin. "Jesus Christ", "Oh my God" falan diyesim geliyor sayın okuyucu ama tutuyorum kendimi şu aşamada. Yalnız Hadi için endişelenmiyor da değilim. Çağırıyor olmasın Solje onu da yanına.

Sonra başlıyoruz güvenli sularda yüzmeye?

Hakikaten kaç kişi ölmüştü şu Stalin'in çalışma ve toplama kamplarında, sayın okuyucu?

Ha bu çok basit bir soru: 17 milyon, o da en az.

O en az ama bir de en asgari var.

Aradaki ne fark var ki diye düşünme, sayın okuyucu!

En az olmayan en asgari 3 milyon kişi yuttuğuymuş bu toplama kamplarının... Kimler yok ki bu zulmü ve hacmi Hitler'in toplama kampları ile yarışan kamplarda insan kıyımından nasibini almayan... "Zira, tarihin en büyük yalanı olan o komünizm ki, bedava el emeğine ihtiyaç duyduğu için, iki ineği var diye "zengin" hanesine kattığı köylülerden, yakasında orak-çekiç rozeti yok diye "karşı devrimci" çiziği attığı işçilere veya Hitler'le kardeş kardeş paylaştığı Polonyalı esirlerden, Ruslaşmayı reddeden Türki halklara" kadar herkes bu toplama ve çalışma kamplarında önce öldürülüp sonra Stalin'in &mdashMilliyet'in gazetecilik başarısı ile geçtiğimiz yıllarda öğrendiğimiz&mdash maymun-insan karışımı yaratıklardan oluşan ordusuna yazdırılmışlardır...

Aaaa bilimsel bulmadınız mı? İstatistik verelim o zaman: Kolima'da ilk yıl ölüm oranı %30 ikinci yıl %99'du, ...muş herhalde... Daha bilimsel nasıl olunabilir ki? Bu oranları da yıllar önce çok yabancı bir lisanda yazılmış bir "İstatistiğe Giriş" kitabından not etmiştir Hadiciğim ve bugün eline geçmiştir tesadüfen. O nedenle kendisine kaynak sormuyoruz, sayın okuyucu. Şunu da sormuyoruz sayın okuyucu: lütfen ısrar etmeyiniz: Ankara'da bir hastanede bebek ölüm oranı canlı doğumlarda %1'i geçmiş diyorlar ama yazımızın kapsamı dışında... Komünizmden sonra dünyanın ikinci büyük yalanını da yazıya sokuşturamayacağız. Bünyemiz kaldırmayabilir.

Geliyoruz yazının sonuna...

Yazının sonuna doğru gözlerimiz buğulanıyor tabii sayın okuyucu... Biz Solje'yi çok sevmiştik...

Ama Hadiciğimin yazıları duygu kaldırmaz ki...

"Reyting" hafiften düşmüş olacak, yazının bu noktasında Sartre için söylenen "küstah sol intelligentsia" mensubu &mdashErgenekon gibi bir şey muhtemelen&mdash suçlamasının ardından masaya vura vura biz ki Dostoyevskilerin, Tolstoyların, Turgenyeflerin torunlarıyız bağırtıları oluşan duygusal atmosferi dağıtıyor.

Hadi'nin Modern Zamanlar isimli köşesinden Soljenitsin bu naralar ile uğurlanıyor...

Eh biz de "zekidir bu tuzağa düşmez ama bir ihtimal" diye beklediğimiz Engin Ardıç için bir Sabah Sabah yazamadan son veriyoruz yazımıza...

Ha bir de şunu not edelim: Soljenitsin ölürken Yağmurdereli'den birbirbiribirilerine'yi söylüyormuş:

Ellerin ellerimden ne umdu ne buldu

Sıcaklığın sarsın beni, sarsın beni

Budur umudum...