Güneri Cıvaoğlu'na...

"Ergenekon davasındaki gizli tanıklara yeni bir isim, yeni isimle pasaport, başka ülkede yaşama olanağı, para verilecekmiş. Hatta estetik ameliyatla yeni bir yüz de yaptırılacakmış."

Güneri Cıvaoğlu bugünkü yazısına böyle başlamış.

Alın size bir Ergenekon yazısı daha...

Yok değil. Cıvaoğlu'nun yazısı "Angelina mı... Marceau mu?" başlığını taşıyor. Tekrar bu konuya dönmeyelim diye hemen söyleyeyim, Cıvaoğlu, Angelina Jolie'nin yapma güzelliği karşısında Sophie Marceau'yu seçiyor.

"Doğallık, güzelliktir. Tıpkı cilt, saç bakımı, diş protezi yaptırır gibi estetik cerrahiden yararlanmak da kadınların elbette haklarıdır.
Ama... Doğanın sanat zenginliğini yansıtabilecek cerrahlarla... O nedenle Angelina'nın değil, Sophie Marceau'nun güzelliği beni daha çok çekiyor."

(Pardon, galiba ben yanlış anlıyorum. Marceau'nun cerrahını tercih ediyor Güneri bey.)

Cıvaoğlu'nun köşesinde Marceau ile karşılıklı kaldırdıkları kadehlerinden şampanya yudumladıkları bir fotoğraf da mevcut!

"Yüzlerine estetik ameliyat yaptıran kadınlar eskiden Ajda burnu isterlerdi, şimdi ise Angelina dudakları...
Türkiye'de ve sınırların ötesinde binlerce "sosis dudak..." Mübalağacı bir estetik cerrahının bıçak izleri..."

Evet, ülkemizin kanayan bir yarası bu. Mübalağacı estetik cerrahların bıçak izleri, ülkemizi çirkinleştiriyor!

"Bir düşüncem var..." diye devam ediyor Cıvaoğlu. Böylece biz de önünde daktilo, masanın üzerine yaydığı kadın resimlerine bakarak yükselttiği nabzıyla soluk soluğa bugünki köşe yazısını yazan Cıvaoğlu imgesinden kurtuluyoruz. Piposunu sıvazlıyor Cıvaoğlu ve "bir entelektüelin düşünsel zerafeti" ile bu zarif konuda ilerliyor.

"Estetik ameliyat cerrahları önce birkaç yıl güzel sanatlar eğitimi almalılar ve özellikle insan anatomisi üzerinde yoğunlaşmalılar.
Umberto Eco'nun "Güzelliğin Tarihi" adlı kiremit ebadında, tuğla kalınlığındaki kitabı bile bir doktora tezi gibidir."

Ey Türk basını, kiremit ebadında, tuğla kalınlığında kitapları kütüphanesinden eksik etmeyen, "Umberto ise umberto, eko ise Eco" şiarıyla döktüren köşe yazarların oldukça sırtın yere gelmeyecektir.

Cıvaoğlu'nun yazısının büsbütün yararsız, boş bir yazı olduğunu düşünüyorsanız yanılırsınız.

"Modern estetik cerrahinin mucidi ve gurusu Brezilyalı cerrah Ivo Pitanguy'dur.
Onu tanıdım.
Bütün dünya ünlülerinin dostu olan Leyla Umar, bir gece onu bizim eve getirmişti."

Marceau ile şampanya tokuşturan Cıvaoğlu icabında Ivo ile yemek de yemiştir.

"Dünyanın en ünlü ve en zengin doktoru o...
Brezilya'da Rio'ya tepeden bakan evi Japon mimarisiyle inşa edilmiş. Picasso, Miros Chalgal gibi birçok ünlü sanatçının eserleri duvarlarında. Evinin bahçesinde "Zen Tapınağı" var. Ayrıca... Dos Porcos Grandes (Büyük Domuzlar) adlı adanın da sahibi. 1 km genişlik ve 2 km uzunluğundaki adası için "Bana suyun üzerine sessizce uzanmış, uyuyan güzel bir kadını hatırlatıyor" demekte.
Adada yerel mimaride bir evi var.
Küçük bir yat limanı, 3 temiz su kaynağı olan adada hafta sonları dalış yapıyor, palmiye gölgelerinde klasik müzik dinliyor."

Vay anasını...

Ama dahası var:

"Pitanguy'a göre, "günümüz insanı fiziksel güzelliği takıntı haline getirdi. İnsanlar zekânın önemini ve iç güzelliğini geri plana atıyorlar. Asıl sorumlu, güzelliği empoze eden pazarlama endüstrisi..."

Estetik cerrahi hakkında uzun bir pasaj okuduktan sonra "güzelliği empoze eden pazarlama endüstrisini" yerden yere vurmuş bir çok zengin estetik cerraha şahitlik etmiş oluyoruz. Elin gavuru nasıl düşünür bilmem ama biz milletçe bu tür diyalektik durumlara alışığızdır. Hiç yadırgamayız.

"Ne biçim sabah sabah yahu bu? Pazar yazısı gibi olmuş. Cıvaoğlu Ergenekon'la başlamış, Marceau'yla, Ivo'yla bitirmiş, bizim sabahçı da buna fit olmuş." Diye düşünmeyin...

"Elbette sorun birkaç generalin yargılanması ile çözülemeyecek kadar köklüdür ve Ergenekon davasının sonuna kadar götürülmesi için, gerçek demokrasi güçleri ağırlıklarını koymalıdır. 'Bu işten bir şey çıkmaz' diyerek kenara çekilmek demokrasiden umudunu kesmektir. Elbette bizler ağırlığımızı koymazsak, buradan bir yere varılamayacaktır. 'Ergenekon da yalan, bu işin arkasında ABD var' diyen milliyetçi sol demokrasi mücadelesinin bütünüyle dışında kalacaktır. Zor olan ve yapılması gereken bir yandan Taraf gazetesinin önünde demokrasi nöbeti tutarken, bir yandan işbirlikçi liberal güçleri teşhir edebilmektir."

Tabii ki, bu soununcusunu Cıvaoğlu yazmamış, ben uydurdum. Sıkılmadıysanız, bu tür sağına sarımsak soluna soğan yazılarından sol basında çokça var. Her sabah bir şey çıkar. Oturur yazarız ama giderek siz sıkılırsınız.

Herhalde bu sabah yeni bir şeyler öğrenmiş ve eğlenmiş olmalısınız.

Güneri Cıvaoğlu, Angelina mı... Marceau mu? - 18 Temmuz 2008, Milliyet
http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ampArticleID=894638