Gökhan Özgün’e

"Cunta pisliğinden temizlenmiş yepyeni bir anayasa olmadan, Türkiye meşum 'dokunulmazları' doğru dürüst yargılayamaz. Bunu artık hepimiz it gibi biliyoruz." Taraf'taki köşesinde yazısına bu ifadeyle başlıyor Gökhan Özgün. Yargısını güçlendirmek için bu türden argoya yatkın bir deyim kullanması onun bileceği iş... Bunu merak etmiyoruz, aslında "yepyeni bir anayasa"dan ne anladığının da pek fazla merak edilecek yanı yok.

Elbette, "sivil bir anayasa" olmalı denecektir. Eğer toplumcu bir anayasaysa kastedilen, nesine itiraz edelim ki... Ama yazının devamı o mecrada akmıyor. Sivil anayasa, AKP'yi kurtarma, darbecileri kahretme anayasası olarak tanımlanıyor. Ayrıntı yok ama murat edilenin, AKP'yi kurtarmakla sınırlı olamayacağı biliniyor. Türkiye'de, Taraf yazarları başta olmak üzere, laikliğin karşısına "demokrasi"yi çıkaran malum zevat, AB'nin onayını alacak liberal bir anayasa istiyor. Tıpkı kimi AB ülkelerinin referandumda reddettiği AB anayasası gibi. Talep edilen, 2. maddesinde "piyasanın gücünü" mutlaklaştıran bir anayasa, Toplumun değil, bireyin özgürlüklerini kutsayan bir anayasa... Tabii, parti kapatmaları (AKP'nin kapatılmasını) önleyecek bir anayasa... Cuntacıları kahredecek bir anayasa... Ama bu iş için hukuk gerekiyor o da Türkiye'de yok. Bu da doğru. Gökhan Özgün'e göre, hukuk yoksa, Avrupa hukukunu referans alıp vicdanında yargılarsın. Gerek AKP'nin kapatılmasına ilişkin davayı gerekse darbecileri ( henüz iddianamesi olmayan Ergenekon davasını) G. Özgün'e Avrupa hukukuyla vicdanı harekete geçen halk böyle yargılıyor(muş). Gökhan Özgün yazısında AKP davasının ve darbe davasının aynı kefeye konmaması için uyarıyor okuyucusunu: "Parti kapatma davası temelinde gazete kupürlerinden oluşmuş, açık ve net olarak bir fikir ve ifade özgürlüğü davasıdır. Hiçbir 'muasır' demokrasinin hazmedemeyeceği bir davadır. Bir 'velev ki' davasıdır. Farazi bir davadır."

soL'da defalarca yazıldı, söylendi. AKP'yi ve temsil ettiği işbirlikçi, piyasacı ve gerici zihniyeti yargılayacak ve def edecek güç bu düzenin kurumları değil, yurtseverlerin işçilerin, aydınların yükselen mücadelesidir. Demokrasi adına AKP kollayıcılığı da G. Özgün vb. işi. Ancak anlaşılması zor olan ( ya da yazdıklarına bakıldığında çok net anlaşılan) AKP iktidarı döneminde toplumsal yaşamda dinsel kuralları hakim kılmaya yönelik somutlukların "farazi" olarak algılanması. Kapatma iddianamesi, laiklik üzerine kurulmuş, oysaki AKP'nin yaptıkları bununla sınırlı değil. İşçi emekçi düşmanlığı, ülkeyi emperyalistlere pazarlaması, kamu işletmelerini yağmalatması, ABD-AB emperyalizmi karşısındaki onursuzluğu ve işbirlikçiliği...

Saymakla bitmez. Gericilik konusunda da söylenecekler var. Türkiye'de hiçbir dönemde, anaokulu çocuklarına dokuz gün oruç tutmayı öğütleyen, MEB tarafından basılan kaynak kitaplar olamamıştır. Yine hiçbir dönemde camide, çalışan kadınların fahişe oldukları vaaz edilmemiştir. Bu iki küçük örnek bile, AKP iktidarında, gericiliğin kazandığı mevzileri görmek için yeterli.

Demokrasi konusunda bu denli feraset sahibi Gökhan Özgür bunları bilmez mi? Bilir ama şimdi AKP'yi kurtarma zamanıdır. Darbecilerle boğuşma zamanıdır. G. Özgün de bunu yapmalıdır ve yapıyor: "Ergenekon davası cesetler üzerinden yürüyor. AKP davası niyetler üzerinden..." AKP davasında ortada niyeti çok aşmış fiili görmemek için kör olmak gerekiyor. Henüz iddianamesi bile hazırlanmamış olan "darbe" davasında neler olduğunu zamanla göreceğiz. Ama, halkı darbeyle ürkütüp AKP'cilik yapanları, emperyalistlerin ekmeğine yağ sürenleri elimiz kolumuz bağlı oturup seyredecek değiliz.

Bitirirken, Gökhan Özgün vb. sormak gerekiyor. Bu ülkede 17 yaşında delikanlılar asılırken, onlarca kişi faili meçhule kurban giderken, ülke haraç mezat satılırken, işkenceciler kahraman ilan edilirken...

Neredeydiniz? Yepyeni anayasa, hukuksuzluk AKP davasıyla mı aklınıza geldi?