Erdoğanca: bir lisan bir sürü insan

"Kalkıp efendim "şu kadar tekstil fabrikası kapanmış, şu olmuş bu olmuş" diyorlar. Abarttıkları gibi bir şey yok ortada. Yani işini bilmeyen başarısız varsa olabilir kapatmış da olabilir". Tayyip Erdoğan'ın dün sarf ettiği bu sözler, yıllar önce bir Avrupa kupası maçında rakip takımla ilgili olarak "bunlar ya sayı saymayı bilmiyor ya da hiç dayak yememiş" diyen spikerimizin sözlerini hatırlatmaz mı?

Erdoğan'ın bu zamana kadar "ananı da al git", "her eve en az üç çocuk şart", ya da "büyük ortadoğu projesinin eşbaşkanıyım" gibi sözlerini ve 'lan'lı ifadelerini dayanılmaz bulanlar, bu son konuşmanın ideolojik ağırlığının farkındalar mı? Bu ifade ancak ve ancak daha önceki "hamdolsun kriz bize teğet geçti" ve "senin oğlun da işsiz kalıversin" deyişleriyle birlikte alınınca geçerlilik kazanabilir ve bugünkü iktisadi kriz bağlamında ideolojik olarak son derece yüklü bir anlama sahiptir.

Nitekim bundan sonra iktisadi gelişmelerden bahsederken Erdoğanca lisanını konuşmak artık şart olmuştur, zira bu dilin her türlü makroekonomik göstergeye karşılık gelebilecek muazzam bir açıklama kapasitesi vardır:

Yalnızca Ocak ve Şubat aylarında oluşan bütçe açığının, geçen yılın aynı dönemine göre %2187 oranında artarak 10 milyar 359 milyon lirayı bulduğu (ve buna rağmen vergilerin düşürülmeye devam ettiği) bir ülkede: "hamdolsun kriz bize teğet geçti!"

Sanayi üretiminin bir sene içinde %21'lik bir daralma göstererek (otomotiv sektöründe bu oranın %60'larda) rekordan rekor koştuğu, yani beş fabrikadan birinin felç olduğu bir ortamda: "işini bilmeyen başarısız varsa olabilir, kapatmış da olabilir!"

İşsizlik oranının ülke tarihinin en yüksek resmi rakamı olan %13,6'yı bularak 3,3 milyona dayandığı (ki etkin işsizliğin çok daha yüksek olduğu biliniyor) ve genç nüfusta bu oranın %25,7 seviyesinde seyrettiği, yani dört gençten birinin işsiz olduğu bir emek piyasasında: "senin oğlun da işsiz kalıversin!"

***

Bir kültür mozaiği olan ülkemize yepyeni bir zenginlik katan Erdoğanca lisanının olmazsa olmaz özelliği, dilbilgisel yapısının tamamen bireyci, liberal, piyasacı bir temel üzerine oturmuş olmasıdır. Örneğin tüm ülkedeki her dört gençten biri işsiz, beş fabrikadan biri işlevsiz kalmışsa bunun sebebi büyük bir yapısal çöküntü değil, bu gençlerin ve fabrika sahiplerinin yanlış bireysel seçimler yapıp kendi kendilerine bu hale gelmiş olmalarıdır. Geçim derdinden yakınan ve annesi ile beraber gitmesi öğütlenen çiftçi de zaten bir birey olarak kendi yanlışlarından dolayı bu hale düşmemiş midir?

Bir örnekle açıklamak gerekirse: Eskimo dilinde karın değişik hallerini tanımlamak için onlarca ayrı kelime olduğu bilinir. Bu durumda, aynı kar kütlesine bakan bir Eskimo ile bir batılı çok farklı şeyler görecektir. Batılı, karın bu değişik hallerini tanımlayacak kavramsal çerçeveye sahip olmadığı için, bakış açısı da Eskimo'ya göre çok daha sınırlı kalacaktır.

Aynı şekilde, Türkçe-Erdoğanca sözlükte 'iktisat', 'yapısal', 'toplumculuk' ve 'utanmak' kelimeleri mevcut olmadığı için, AKP hükümeti bu 'iktisadi' felakete karşı 'yapısal' açıklamalar getirip 'toplumcu' önlemler almak yerine 'utanmadan' halkı (ve sırtını dayadığı dış piyasaları) suçlayabilmektedir! Bu temel kelimelerin yokluğunda Erdoğanca topluma baktığı zaman, çölde kum yığınına bakan bir Eskimo gibidir.

***

Tüm bu eksikliklerine rağmen Erdoğanca bilmeyenler yine de öğrenmelidirler: çünkü aksi takdirde yalnızca hayal güçleri geri kalmaz, aynı zamanda yakında birçok gazeteyi, mesela Zaman gazetesini okuyamamaya başlayabilirler.

Örneğin yukarıdaki başlıklardan ilki olan bütçe daralması ile ilgili olarak Kadir Dikbaş yüreğimize su serpiyor: "Hatırladığım kadarıyla Türkiye, ilk kez bir krizle mücadele ederken ciddi boyutta vergi indirimine gidiyor. (...) Eğer kamu kesimi de, özel sektör gibi, ciddi borç yükü altında bulunsa, bütçe dengeleri eskisi gibi zayıf olsaydı, büyük sıkıntılar yaşayabilirdik. Ve bu tür tedbirlere müracaat etmek hayal olabilirdi" (Dikbaş, Zaman, 24.03.2009). Sizin de içiniz rahatlamadı mı? Kamunun bütçe dengeleri sağlam olduğu için (yani geçen yıla göre verilen bütçe açığı %2187 oranında artarak 10 milyar 359 milyon lirayı aştığı için) korkacak bir şeyimiz yoktur, bu tedbirler hayal değildir!

İşsizlik? Bu sorunu da Ekrem Dumanlı'nın güçlü kalemine bırakın: "Ancak yine de vatandaşın canı yanıyor bu krizden. Bu durumda vatandaş daha hissî davranabiliyor bu da normal bir tepki olarak görülebilir" (Dumanlı, Zaman 23.03.2009). Demek ki sorun milyonlarca insanın işsiz kalması değil, birey olarak milyonlarca ayrı ayrı kişinin durduk yere hissi davranmaya başlamasıdır. Ama maruz görmeliyizdir onların bu fevriliğini, çünkü Dumanlı büyüklüğünü gösterip onları affedebiliyorsa, belki bir gün siz de affedebilirsiniz!

Sanayinin yaşadığı felç? Dumanlı yine işbşında: "Her şeye rağmen, global kriz AK Parti'yi etkileyebilir. Partinin 'Bu krizi biz çıkarmadık ki sorumluluk tamamen bize ait olsun' savunması, toplumun önemli bir kesimi tarafından inandırıcı bulunuyor (Dumanlı, Zaman, 24.03.2009). Erdoğanca'dan doğrudan çevirirsek: son yedi senede ülkenin içine girdiği yalandan büyüme balonunun 'başarısı' tamamen AKP'ye aittir, bunun dünya finans piyasasının dev balonuyla hiçbir alakası yoktur. Balon patladığı zaman ise AKP'nin bununla hiçbir alakası yoktur, sorun tamamen dünya finans piyasalarına aittir! Dumanlı bunu inandırıcı buluyorsa siz neden bulamayasınız? -tabi Erdoğancanız yeterse.

***

Evet, kulağa kaba gelen bazı lisanlardan biri gibi görünebilir ilk başta Erdoğanca, ama peşin hüküm vermekten kaçınmak gerekir: anlamaya başlayınca insana o kadar huzur verir ki!

Artık hangi yabancı lisanı öğrenmeliyim diye kararsız kalmaya son! Erdoğanca dururken öğrenebileceğiniz, topluma daha yabancı bir lisan yok çünkü.

Emre Zeybek