Emre Aköz’e…

Esirgeyen bağışlayan Ergenekon'un adıyla başlarım...

Ergenekon soruşturması ile ilgili tüm bu son gelişmeleri felsefedeki gerçekçilik ve adcılık olarak adlandırılan iki karşıt akım ile okumak mümkün değil midir? Kısaca hatırlamak gerekirse:

Bunlardan ilki, evrensel kategorilerin nesnelerden bağımsız olarak var olduğunu, onları öncelediğini ve onların dışında veya üstünde bulunduğunu iddia eder. Yani örneğin kırmızılık, kırmızı olma durumu, gerçek dünyadaki kırmızı olan şeyleri önceler ve bunların üstündedir. Her şeyden önce kırmızı diye bir kategori vardır, biz de buradan yola çıkıp elma veya kan gördüğümüzde 'işte bu kırmızı' diyebiliriz.

Diğer akım ise, 'kırmızı' gibi evrensel kategorilerin gerçek olmadığını, bunların yalnızca kırmızı olan şeyleri sınıflandırmak için bizim kullandığımız sembol ve adlardan ibaret olduğunu söyler. Yani evrendeki kırmızı nesnelerden bağımsız olarak zaten kırmızı diye bir şey yoktur. Ancak tek tek bütün bu kırmızı nesnelerden yola çıkıp kırmızı diye bir kategorinin, bir rengin varlığından söz edebiliriz.

Liberal ve muhafazakâr gazeteci ve yazarların oluşturduğu ittifak demetinin, ve soruşturma sürecindeki polis ve savcıların uzun süreden beri istikrarlı biçimde izlediği yöntem bunların ilki değil midir? Yani önce Ergenekon gibi her şeyi içine alan bir kavram yaratılır bunun içi sonradan doldurulmaya, suçlamalar sonradan yapılmaya çalışılır.

Onlara göre her şeyi önceleyen, neredeyse daha dünya gaz ve toz bulutuyken orada bir yerlerde dolaşan bir Ergenekon 'gerçeği', kategorisi olagelmiştir. Ergenekoncu diye yakalananlar ise bu evrensel tanıma uyum gösteren tikel örneklerdir yalnızca.

Ergenekon, Ergenekoncuları önceler. Bu oluşumun içinde kim olduğu ikincil önem taşır onlardan bağımsız olarak darbeye giden bir tren gibidir sanki Ergenekon. Arada bir o biner, o iner, önemli değil darbenin, Ergenekon'un kendine ait bir gündemi, bir aklı vardır zaten. Bu temelsiz düşünme yöntemi şu saçma fıkrayı hatırlatmaz mı?

&mdashEski kız arkadaşım evleniyor.

&mdashİyi ki ayrılmışsın bak yoksa şimdi sen evleniyor olacakmışsın!

Sanki evlenme edimi bireylerin tercihlerinden bağımsız bir saatli bombaymış da yeni erkek arkadaşın elinde patlamış gibi Ergenekon da kendisini oluşturan kimseleri aşan, onlardan kopuk bir heyula şeklinde algılanır, algılatılmak istenir kimilerinin yazılarında, kimilerinin eylemlerinde.

***

İşte son dönemde yıldızı parlayan, medyanın 'pusulası gerçekleri gösteren haşarı çocuğu' imajını yaratma kaygısı her alaycı tavrından belli olan Emre Aköz'ün bugünkü "Tasfiye Niye Gerekli?" başlıklı yazısında söz konusu kısa devreyi açıkça görmek mümkündür. Üstelik de yazının vurgusu en düşük bölümünde, kaşla göz arasında bir el çabukluğu sırasında:

"Benim tahminim şöyle: Ergenekon iddianamesi açıklandıktan sonra (bugün adı geçenlerin tümü beraat etse dahi) kirli çamaşırları ortaya dökülen örgüt, iş yapamaz hale gelecek. Elbette Ergenekoncular tarafından aklı çelinen muvazzaflar olabilir".

Aköz'ün tahmini gerçekten harikuladedir çünkü bu ifade sayesinde bahsettiğimiz yöntemsel hatayı parantez içindeki ufak bir dil sürçmesinde yakalayıveriyoruz: adı geçenlerin tümü beraat etse bile kirli çamaşırları dökülen örgüt... adı geçenlerin tümü beraat etse bile Ergenekoncular...

Adı geçenlerin tümü beraat etse -yani suçlanacak kimse olmasa, örgüt diye bir şey olmadığı kanıtlansa- bile, evrensel bir kategori olarak Ergenekon örgütü oradadır işte: örgütsüz örgüt, Ergenekoncusuz Ergenekon! Kafeinsiz kahve, alkolsüz bira, yağsız krema gibi bir şeydir Ergenekon kendisini kendisi yapan tüm öğeler ortadan kalksa bile o var olmayı sürdürür.

En önemlisi ise, söz konusu darbenin askersiz bir darbe olacak olmasıdır! Nasıl, şaşırdınız mı? Kısaca anlatalım. Öncelikler Aköz'e göre Ergenekon bizzat darbeyi yapacak örgüt değil, darbe koşullarını yaratma amacı güden bir oluşumdur:

"Önce şunu görmek gerek: Evet, Ergenekon bugünkü haliyle bir darbe örgütüdür. Ancak bizzat darbe yapmak için çalışan değil, darbe yapılmasını sağlamak için uğraşan bir örgüttür. Mevcut emir-komuta zincirini kırmadan bunu yapamayacağı için de TSK yönetiminin "rakibidir".

Tamam, buraya kadar her şey iyi. Demek ki Ergenekon zaten kendi başına darbe yapacak güçte değildir, TSK'nın içinde bir genç subaylar tayfasını, çıkardığı kaos ile tahrik eder diye korkulmaktadır. Ama Aköz'e göre ordu üst yönetimi buna zaten izin vermeyecektir:

"Elbette Ergenekoncular tarafından aklı çelinen muvazzaflar olabilir. Kurumlar büyük organizasyonlardır her zaman çürük elmalar çıkabilir. Meselenin o yönünü ordu kendi içinde halledecek ve çizgi dışına çıkanları emekli edecektir".

Madem Ergenekon ve onun destekçisi subaylar ordunun 'rakibidir', ordu kendi örgütsel mekanizması içinde böyle bir şeye izin vermeyerek üst yönetimi ile çürük elmaları temizleyecektir, o zaman darbeyi kim yapacaktır?

Hiçbir şey eklemeden, çıkarmadan, yalnızca bu mantıktan hareket edersek ortada darbe yapacak asker yoktur, Ergenekonculuk yapacak Ergenekoncu yoktur ama darbe de oradadır, Ergenekon da!

***

Tam da bütün bu söz ettiğimiz tutarsızlıklar yüzünden, yöntemsel olarak esirgeyen bağışlayan Ergenekon'un adıyla başlarım işe: çünkü bu adla başlayınca en ateşli demokrasi savunuculuğu mertebesine ben yükseldiğim için tüm eleştirilerden 'esirgenirim' ülkede emekçinin, solun ezilip köşeye sıkıştırılmasına ne kadar sessiz kaldıysam, hepsinden 'bağışlanırım'! Bu öyle bir zırhtır ki, onu giydiğimde yalnızca esirgenip bağışlanmam herhangi bir siyasi tartışmada karşımdakini kaçınılmaz olarak demokrasi düşmanlığı ve darbecilik kanadına yerleştiririm. Emre Aköz ve onun gibi 'gönülçelenler', bu anlamda hem kırıcı hem kırılgandır.

Örneğin bu ana kadar Ergenekon soruşturması ve dolaylı olarak AKP ile ilgili eleştirel bir şeyler mi söyledik? O zaman hemen arkasından 'ama Ergenekon çetesi varsa hukuk devleti çerçevesinde tabi ki yakalanmalıdır' diye yazması beklenmiyor mu herhangi bir yazarın -çünkü aksi takdirde darbeci olmuyor muyum?

Okuyucuda böyle bir beklentinin, algının oluşması tesadüf değil, bu gibi ideolojik koşullanmaların sonucundadır çünkü Aköz gibilerinin bize göstermeye çalıştığının aksine, gericilik karşıtlığının tek kalesi zaten darbecilik değildir. Söz konusu mesele ise, -yani kapatma davası ve Ergenekon soruşturması süreci-, yine gösterilmeye çalışıldığı gibi hukuksal bir tartışmanın konusu değil, siyasi bir mücadelenin unsurudur.

İşte tam bu mücadele sırasında esas tasfiye edilmesi gereken şey, Aköz ve onun gibilerin sabah programı şarkıcısı gibi farklı ekranlarda çığırdıkları basmakalıp, sığ ve tutarsız düşünceleridir.

Emre Aköz, "Tasfiye Niye Gerekli?", Sabah. http://www.sabah.com.tr/akoz.html

E.Z.