AKP nasıl kurtulur?

Gazetedeki köşelerinde, gönüllü, aynı zamanda bedelli, AKP danışmanlığı yapanlar, bugün de bu hizmetlerine devam etmişler. Hepsi tuttuğu yerden tanımlamış AKP'nin seçimlerde aldığı sonucu. Ama hepsinin ortaklaştığı, ekonomik kriz ve AKP'nin reformcu rotada ilerlerken frene basması.

Yeni Şafak'ta Ali Bayramoğlu dünkü yazısından alıntı yaparak başlamış değerlendirmesine, 2007 seçimlerinde siyaset ve değişim istikametinde AKP de oluşan ittifakın bozulması üzerinde durmuş. Bayramoğlu'na göre ekonomik kriz etkili olsa da asli neden: "AK Parti'nin 2007 sonrası daha az reformcu, daha sistemci ve devletçi, hatta zaman zaman otoriter bir görüntü çizmesidir." Partiden çok liderin öne çıkması, çatışmacı, toleransı azalan AKP'nin uyarılara kulak tıkaması sonucu gerilediğini anlatmaya çalışmış. AKP'nin yeniden rotayı bulması için üç unsurun öneminin altını çizmiş. Birincisi, 8 yıldır oluşturduğu cazibe merkezi olma durumunda şühelerin oluştuğu ve oluşan cazibe merkezinden MHP, SP gibi aynı meşrepten olan partilere kayış olmasıdır. İkincisi, 2. Ergenekon iddianamesiyle elde ettiği psikolojik üstünlüğün önemi ve değerlendirilmesidir. AKP bundan sonra, liberal-demokrat bir dili ve sivil anayasa gibi hamleleri geliştirmek zorundadır. Üçüncüsü, dış konjüktürle ilgili: "Obama yeni bir Ortadoğu, demokratik hamlelere destek veren bir müttefik anlamına gelmektedir. ABD'deki yeni iktidarın Türkiye'ye biçtiği rol daha şimdiden bu istikamettedir.

İran, Suriye, Filistin sorunlarında demokratik-model ve etkin demokratik güç olarak Türkiye unsuru yavaş yavaş kendini dayatmaya başlamıştır..."* Önerilen açıkçası, Obama ile sarmaş dolaş Ortadoğu'da ABD'nin yarattığı bataklığa sürüklenmedir.

Önerilen söylem ve sivil anayasa hamlesi, AKP'nin kuruluşundan bu yana beklentisidir malum kesimin ama görünen odur ki, AKP, gün geçtikçe sertleşmekte, daha otoriter, daha hırçın bir siyasete mahkum olmaktadır. AKP'den demokrasi beklentisi ise, bitmeyen bir şarkı olarak önümüzdeki günlerde de terennüm edilecektir. Bayramoğlu'nun önerileriyle AKP kendini toparlar mı bilemeyiz ama önerilerin Türkiye'nin dağılmasını hızlandıracağı bir gerçek.

Bir diğer Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru'nun iddiası ise ilginç: "... Ak Parti değil de öteki partilerden herhangi biri iktidarda bulunsaydı, pazar günü yapılan seçimden sonra tepetaklak olur, bugün etraf 'erken seçim' yaygaralarından geçilmezdi. Neredeyse 'büyük hezimet' muamelesi çekilmeye çalışılan son seçim sonuçları, Ak Parti'nin 'taraftar sadakati' en yüksek siyasi parti olduğunu bir kez daha gösterdi."** 2001 krizi ve 2002 seçimleri akla geldiğinde Koru'nun ifadesindeki ilk yargıda gerçeklik payı var. Ancak, ifadenin ikinci bölümündeki "taraftar sadakatı" kavramlaştırması, Koru'nun demokrasiden ne anladığını ve halkın tebalaşmasını ne denli arzuladığını vermiyor mu? Sorgulamayan "siyasal fanatikliği" erdem diye sunmanın demokrasiyle ne ilgisi olabilir? Eğer istenen, halkın, sorgusuz sualsiz tebalaşması ise, Koru'nun demokrasisinin faşizmden ayrılan yanı ne ola ki...

Sabah'ta Emre Aköz, 3 başlıkta toplamış üzüntüsünü. Birincisi ekonomik kriz. Bu başlıkta kendine de bir pay çıkarmış: "Taa 2007 yılında Temmuz seçimlerinden sadece sekiz, on gün sonra, 'AKP'yi ancak büyük bir ekonomik kriz durdurabilir' demiştim."*** Ardından da AKP'ye sık dişini, iktisatçılar krizin 2010'da sönümleneceğini söylüyor, ha gayret demiş. İkincisi, Yanlış aday seçimi, üçüncüsü de kimlik politikasına ilişkin yaklaşımlar diye sıralamış. Ancak, Aköz, Koru'ya göre daha ölçülü, işler iyiye de gitse yüzde 40'ın üzeri hayal demiş. Koru ise yazısını, yüksek performans ve iyi aday seçimiyle önümüzdeki yerel seçimlerde yüzde 70 neden olmasın, diye bitirmiş.

Taraf'ta demokrasi aşığı Ahmet Altan da boş durmamış ama o daha çok AKP içindeki gizli demokrasiciliği ve demokrasi kahramanlarını kışkırtmayı amaçlamış yazısında. AKP'nin Kürt sorununda "imha" ve "inkar" siyasetinin ABD destekli ve mahir uygulayıcısı olduğu gerçekliğini içine sindiremediği için, soruna ABD'den ve AKP'den çözüm beklediği için umudunu sürekli diri tutuyor A. Altan. Köşesinde ver yansın etmiş, Cemil Çiçek ve Erdoğan'a. Yazısının bazı bölümlerinde Altan'ın aklı suya erdi dedirtecek ifadeler de var: "Kimsenin Türkiye'yi 'Türkler ve Kürtler" diye ikiye bölecek, bu ülkenin bütün Kürt vatandaşlarına 'düşman' muamelesi yapacak, onların kazandığı belediyeleri sanki 'düşmana' kaptırılmış gibi gösterecek bir NAZİ partisine ihtiyacı yok."**** Ama Altan'ın yazısının bütününe bakıldığında, Çiçek'in faşizan açıklamasını Çiçek'le, kısmen Erdoğan'la sınırlayıp, AKP'deki gizli antifaşistleri ve demokrasi kahramanlarını göreve çağırıyor. Çiçek'in açıklaması çok şaşırtmış ve üzmüş AKP'den demokratlık bekleyen Altan'ı. Buradan görev çıkarmış kendine: "demokrat" AKP'den çiçek faşizmini def etmek! AKP faşizmini Türkiye'den def etmek yerine, bir hayal ile uğraşmak... Ne beyhude çaba...

* Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak 01-04-2009

** Fehmi Koru, Yeni Şafak, 01-04-2009

*** Emre Aköz, Sabah, 01-04-2009

**** Ahmet Altan, Taraf, 01-04-2009

Ali Önder Öndeş