Ahmet İnsel’e

Radikal gazetesinin milliyetçi-muhafazakâr kontenjandan köşe tahsis ettiği ve bu iki özelliğinin yanına her daim demokratlığını da eklemeyi ihmal etmeyen yazarı Hasan Celal Güzel, geçtiğimiz 16 Kasım tarihli yazısında liberal entelijansiya ile AKP arasına kara kedi girmesinin hışmıyla liberalleri "ciğersiz aydınlar" olarak niteleyen çok sert bir yazı yazmıştı.

Liberalleri boğazdaki bir yalıda bir araya getiren bir senaryo yazan Güzel, "ciğersiz aydınlar"ın ne bölücülüğünü, ne Ermeni muhipliğini, ne de ordu düşmanlığını bırakmış, anti-komünizme hasredilmiş bir hayatın birikimiyle, artık kim olduğunu hepimizin bildiği isimleri sağcılığın o buram buram nefret ve öfke kokan diliyle yerden yere vurmuştu.

Ciğersiz aydınlar, Soros'tan, Barzani'den para alan, federasyonu savunan, Sevr'i diriltmeye çalışan, Kıbrıs'ı satmaya hazır, AB'ci ve Amerikancılardı Güzel'in yazısına göre.

Radikal 2 yazarlarından Ahmet İnsel, bu "ciğersiz aydınlar" tabirini üzerine almış olmasından mıdır bilinmez, dünkü yazısında Güzel'e, Güzel'in üslubundan hiç de aşağı kalmayan bir şekilde cevap vermiş.

İnsel, Radikal yönetimine sitem etmiş önce Radikal gibi "sol" bir gazetede böyle seviyesiz bir yazının yayınlanmasını yanlış buluyormuş. Fakat bunla yetinmemiş elbette, düşmanlık bu ya, İnsel'in aklına birden Güzel'in anti-komünizmi gelivermiş, Güzel'in Komünizmle Mücadele Dernekleri'nden geldiğini, lümpen bir milliyetçi olduğunu ve aydın düşmanlığını uzun uzun anlatmış, kendisinin reel sosyalizme ve Sovyetler Birliği'ne olan düşmanlığının Güzel'inkinden aşağı kalmadığını unutarak tabii ki. Ancak bilinçaltı rahat durmamış olacak ki, arada, Güzel'in üslubunu Stalin döneminde kullanılan üsluba benzetmeyi de ihmal etmemiş.

Muhafazakâr AKP ile liberal aydınlar arasındaki ihtiras dolu aşk bitti mi yoksa? Hangi taraf aldatılmış hissediyor olabilir ki kendini? AKP'den demokrat bir prens çıkarma sevdasındaki liberaller mi, liberallerden "her başarılı erkeğin arkasında bir kadın yer alır" ilkesi gereğince kayıtsız şartsız biat bekleyen muhafazakârlar mı?

Sanıyoruz iki taraf da böyle bir ruh hali içerisinde olmalı. Aksi takdirde daha düne kadar, Avrupa Birliği üyelik sürecinde, Kemalist, vesayetçi, otoriter, laik, jakoben, militarist rejime karşı verilen demokrasi mücadelesinde, darbecilere karşı omuz omuza milyon adım atanlar, köşelerinden birbirlerine aşk mektupları yazanlar, güzellemelerde bulunanlar böyle öfke yüklü sözlerle saldırabilirler mi birbirlerine?

Geçtiğimiz hafta Taraf'ın birinci yaşını kutlarken üzerinde durduğumuz için tekrar etmeyeceğiz liberallerle muhafazakârlar arasındaki kavganın nedenini. Ama bu aşk/nefret ilişkisini iyi anlamak zorundayız.

Başbuğ'un ekranlara çıkıp "herkes doğru yerde dursun" komutunun ardından, Erdoğan'ın "emredersiniz" dercesine, "biz doğru yerde duruyoruz" deme zorunluluğunu hissetmesi en çok Taraf'ın zoruna gitmiş olmalıydı ki, "Paşasının Başbakanı" manşetini atmıştı ertesi gün gazete. Demek ki başbakan, zannettikleri gibi kendilerinin başbakanı değildi, demek ki başyazarları Ahmet Altan'ın romanlarındaki ana temaya uygun bir şekilde aldatılmışlardı.

Erdoğan'ın yanıtı gecikmedi: "Asıl siz kimin medyasısınız?" Öyle ya, bu ülkede bir majestelerinin medyası vardı ve oraya dâhil olmak kayıtsız şartsız biatı gerektiriyordu. Soru sormaya, sorgulamaya, ses çıkarmaya başladığınız anda, otoriter-muhafazakâr zihniyet tarafından, ambargoyu yer, üstünüz çizilir, ilan alamaz ve dolayısıyla da batmanın eşiğine gelirdiniz.

Kimse bu kavganın kısa vadede bir ayrılıkla sonlanacağını düşünmesin sakın, iki tarafın kendine yeni "aşk"lar bulacağını da. Hala birbirlerine muhtaçlar çünkü. Muhafazakarlar prestij sahibi kanaat önderleri bulamadığı ve liberaller bir kitle partisine sahip olmadıkları sürece bir dargın bir barışık devam edecek bu ilişki.

Önümüzde bir kriz var kolay atlatılması mümkün olmayan, önümüzde bir yerel seçim var Kürt sorununda her durumda yepyeni çıkmazlara gebe olacak olan. Dolayısıyla bir kez daha söylemesi gerekecek liberal-muhafazakâr ittifakın "beraber yürüdük biz bu yollarda" şarkısını.

Hasan Celal Güzel'in ciğersiz aydınları başrolünde oynattığı piyesin sonunda "ciğersiz aydınların Türkiye vizyonları"na taş koyan bir beşinci aydın çıkıyordu sahneye, "beyler siz Türk milletini hesaba katmıyorsunuz" diyerek kendilerini uyaran. Bu beşinci aydına takmış İnsel ve demiş ki "Evet beşinci adam Güzel'dir. Ama neden o ciğersizlerin arasında yer alır, diye sorarsanız, bu da Türk milliyetçi-mukaddesatçı aydının kadim bir çelişkisidir."

O beşinci aydının niye orada olduğunu hepimiz biliyoruz Sayın İnsel: onu birlikte demokrasi mücadelesi vermek için yalıya sizler çağırdınız ve o da kendi söyleyeceklerinin sizinkiler kadar kıymet-i harbiyesi olmayacağını bildiği için, sizinle birlikte olmanın nimetlerinden yararlanmak adına, davetinize icabet etmeyi tercih etti, birlikte demokrat, birlikte özgürlükçü oldunuz.

Aranızdaki aşk-nefret ilişkisinin özü de bu zaten, başka bir şey değil!

F.Y