Wittgenstein ve Pamuk: Emperyalizminizi nasıl alırdınız?

Orhan Pamuk ve arkadaşlarının Beşar Esad'a yazdığı mektubun ardından ortalığa saçılan emperyalizm "teori"leri güldürürken düşündürüyor.

Avusturyalı ünlü filozof Ludwig Wittgenstein'ın Tractatus Logico-Philosophicus namıyla bilinen kitabında bir aforizma vardır. Filozofumuz serbest bir çeviriyle şöyle der: "Konuşulamayan şey hakkında susulmalıdır."

Bu aforizmayı anlamayanlara bir iyi bir de kötü haberim var. İyi haber: Yaklaşık 90 yıldır, Wittgenstein delisinin kuyuya attığı bu taşı yüzlerce akıllı çıkarmaya çalışıyor. Yani rahat olun, rivayet muhtelif. Kötü haber: Kitabın sonunu söyledim.

Konuşulamayan şey hakkında çok konuşanlar
Orhan Pamuk ve arkadaşlarının Beşar Esad'a yazdıkları mektuptan sonra Pamuk'a tepki gösterenler, kendileri de bir tepkiye konu oldular. Pamuk ABD, NATO ve AKP tarafından tehdit edilen bir ülkenin devlet başkanına "seni linç ederler ha" mı demiş, hemen solun ne kadar da milliyetçi, ne kadar da emperyalizmi yanlış anlayan bir düşünce yapısına sahip olduğuna yönelik "teori"ler ortaya saçıldı.

Örneğin bir tanesi, "Orhan Pamuk'un yazdığı mektubun içeriği ve işlevinin kendisi için sorun olmadığını" yazıp, yazısının ilerisinde azıcık değinebileceğini söyleyip sonra unutur. Sonra yazısına MHP'den Hrant Dink'e, Yasin Hayal'den "ulus-devlet"e bir sürü çeşni katıp "Zaten liberal olan Pamuk'un ABD'den yana tavır alması normal" demeye cüret eder. Fakat cehalet cüreti de yanında getirdiği için, "emperyalist savaşı iç savaşa çevirmek"ten bahsedebilir. Etrafında "kardeş sen çok yanlış gelmişsin" diyen kimse de olmadığı için, uydurdukça uydurabilir.

Sonra başka biri, aynen şunları yazabilir, nasıl olsa atış serbesttir:

"Önceki gün dünya aydınları ile birlikte diktatör Esad'a bir açık mektup yayınlayan Orhan Pamuk'u karalamaya çalışanların gerekçesinin biri aslında Pamuk'un Ermeni soykırımı gerçeğinin üzerinde durmasının bu çevrelerde yarattığı rahatsızlık ise, bir diğer nedeni de kuvvetli kemalist genetik kodlamalara sahip olmaları. Yani 'Atatürk milliyetçiliği' ve uygulamalarında antiemperyalist öğeler bulmalarını sağlayan 'emperyalizm' kavrayışlarıdır..."

Emperyalizminiz nasıl olsun istersiniz?
Lanet olsun ki emperyalizmi Orhan Pamuk kadar kavrayamamışız. Liberal olduğundan kelli "ABD'den yana tavır alması tutarsız olmayan" Pamuk'a liberal ve ABD yanlısı olduğu için tepki göstermek ulus-devlet refleksi oluyor demek ki. Hakikaten bu teorilerinizi nereden uyduruyorsunuz kuzum?

Fakat bir tutam emperyalizm almak isterseniz, Kaddafi'nin linç edilmesinde azıcık var. Bunu öğrenenler, hala "Kaddafi'nin öldürülmesine üzülen solcular" diye karaktersizliğin dibine vurabiliyorlar. Üstelik Kaddafi'yi öldürenlerin "diktatörün zulmü altında inim inim inlediği için yakaladığında onu linç eden halk" olduğunu iddia edebilecek kadar örgütlü bir işbirlikçilik var karşımızda.

Libya'nın devrik lideri Muammer Kaddafi'nin konvoyu NATO uçakları tarafından vuruldu. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) hazırladığı raporda, konvoya 5 bin 700 kg civarında bomba atıldığını, bu bombardıman sırasında en az 53 kişinin öldüğü belirtiliyor. Bu saldırıdan sonra yürüyerek kaçmaya çalışan Kaddafi ve korumaları bir tünelin içine giriyorlar. Buradaki çatışmanın ardından başına şarapnel parçası isabet ettiği için yaralanan Kaddafi'yi yakalayan silahlı grup, eski lideri meydana çıkartarak taciz etmeye başlıyor. Bundan sonra yere düşen Kaddafi'nin, bir silahlı milis tarafından, büyük ihtimalle süngü ile anüsünden yaralandığı belirtiliyor.

Durumu kabul eden çete komutanı Halid Ahmed Raid, "İnsanlar onun saçını çekiyor ve ona vuruyordu. Bir yargılama olması gerektiğini anlamıştık ancak herkesi kontrol edemedik, bazı davranışlar kontrolümüz dışında gerçekleşti." diyor. Kaddafi'nin en sonunda ambulansa bindirildiği zaman "neredeyse tamamen çıplak ve ölmek üzere" olduğunun belirtildiği raporda, iki saatlik bir yolculuğun ardından Misrata'ya vardığında ise "hemen hemen tamamen öldüğü" söyleniyor.

Kaddafi'ye yapılanlar bununla da sınırlı kalmıyor. Linç edilmesinden aylar sonra ortaya çıkan bir videoda, Kaddafi'nin cansız bedeninin kafasından tutup sallayanlar olduğu ortaya çıkıyordu. Bu videoyu Twitter hesabından paylaşan Sami el-Hamwi isimli bir "Suriyeli muhalif", yorum olarak da, "Birisi bu videoyu Esad'a göndermeli" yazıyordu. Yine Türkiye himayesindeki Suriye Ulusal Konseyi'nin kurucu üyesi Haytam Melih, "Esad ve ailesi Suriye'de öldürülecekler. Onun sonu da, Kaddafi nasıl öldürüldüyse öyle olacak" demişti.

Hobi olarak yine salak olun
Kimseye salaklaşma diyemem, herkes hobi olarak salaklaşabilir ancak örgütlü bir kötülük ve cehalet salaklıktan ibaret olamaz. Kaddafi'nin öldürülmesini örnek gösteren birisinin "insani" amaçlarla bunu yaptığını iddia edenler, salak değil, tanıdık bir yolun yolcusudur.

Ya biz görmeyeli, NATO bombardımanı ve paralı askerlerin herhangi birisini linç etmesi "halk tepkisi" sayılmaya başlandı, ya Libya'da olanlar "halk ayaklanması" sayılıyor, ya da birileri NATO'yu ve NATO'culuğu "aslında normal şeyler bunlar" diyerek meşrulaştırmaya çalışıyor. Tıpkı Yugoslavya'da, Afganistan'da ve Irak'ta Avrupalı ve ABD'li bazı entelektüellerin kendi halklarını ikna etmek için "demokrasi", "diktatörlük" gibi akıl yürütmelere başvurması gibi. Sonuçta tezgahta bu mallardan çokça var, alıcısı da dünyanın her yerinde mebzul miktarda mevcut.

Ulus-devlet mi?
Sonuçta ahmaklığın sınırı yok. Örneğin birilerini hem "devletten yana taraf olmakla" suçlayıp hem de AKP'nin Türkiye topraklarında kurdurduğu ve himaye ettiği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) isimli besleme katilleri destekleyerek "devrimcilik" yapmak bazıları için mümkün oluyor. Kontrgerillanın yeni tosuncuklarının bu ÖSO'cu beslemelerden devşirileceğini bilmeyen ya da bilmek istemeyen "solcular", birilerini "devlete hizmet etmekle" filan suçlayabiliyor. Etraflarında "sakin ol ve elindeki klavyeyi yavaşça yere bırak" tavsiyesinde bulunan dostları olmadığı için, çok önemli düşüncelere sahip olduklarını zannedebiliyorlar.

Torba olmayan ağızlar
Wittgenstein yukarıdaki aforizmasını yazdığı zaman, dil denilen "şey"in gerçeklikte olan biten şeyleri resmettiğini/temsil ettiğini söylüyordu. Yani ona göre, gerçekliği temsil etmeyen sözcükler ya anlamsızdı, ya da bu dünyaya ait değildi.

Orhan Pamuk, Kaddafi'ye neler olduğunu bildiği halde, Esad'ı "senin o güzel yüzünü çizerler" diyerek tehdit etsin ("Sanki Pamuk Esad'ı çıkışta dövecek yeaa abartmayın" diyen dangalaklar bile mevcut), hızını alamayıp ailesini de bu akıbete ortak etsin ("kökünü kuruturlar hacı"), sonra birileri bu gerçekliği görerek Orhan Pamuk'a "sen tetikçisin" dediği vakit de, başka birileri çıkıp "ama emperyalizm bu değil" desin. "Orhan Pamuk zaten ABD'den taraf, ne var ki bunda?" desin.

Wittgenstein haklıydı. Konuşulamayan şey hakkında susulmalıdır.

Behçet Gültekin