Parasıyla değil mi?

Evinden dışarıya çıkıp da “sosyal hayat”a karışan bir tane insan bile, Tayyip Erdoğan kafası ile uyuşmazlık gösteriyor. Tersi de doğrudur: Tayyip Erdoğan ile maç izlemek arasında bile dağlar kadar fark var.

“Dev” stadyumun açılışında on binlerce insan tarafından yuhalanan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, kendisine ve zihniyetine yönelik şiddetli bir tepkiyi gördüğü zaman bir anda “para”yı hatırlaması manidar değil midir? Tam da, AKP’lilerin şiddetli bir ideolojik tepki karşısında çırılçıplak kalmalarını anlatır protesto üzerine söylenenler: “Yatırımın kıymetini bilmeyen idraksizler”, “yediği kaba pisleyenler”, “Şerefsizler”, “Başbakan olmasaydı başınıza neler gelirdi”…

Recep Tayyip Erdoğan’ın olası bir seçim yenilgisinin sonuçlarını da önceden gösteriyor protestoya verilen tepkiler: “Baba, baba, beni neden bıraktın?” O kadar yatırım yaptık, işte TOKİ, işte duble yollar, “benim milletim” beni neden bıraktın?

En basit haliyle bile, karşımızda çırılçıplak görünen ideolojik motif, “para ile satın almak” nosyonudur. Yeşilçam filmlerinde, kızının peşini bırakması için fakir ama gururlu gence para teklif eden, reddedilince de fakir ama gururlu gencin bunu neden yaptığını anlayamayan zengin baba gibi. Para teklif eden baba, yaşamın para üzerinden döndüğüne adı kadar emindir. Onun için parayı reddetmek nankörlüktür, hainliktir, salaklıktır. Milyonlarca lira parayı tepen fakir ama gururlu genç, onun için rasyonel olmayan bir hayvandır.

Hal böyle iken, Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisine oy vermeyen insanlara “benim milletim” demesinin hiçbir karşılığı yoktur. O, “Bunu bana nasıl yaparlar?” diye düşünür, on binlerce kişi tarafından protesto edildiğinde, “O kadar yatırım yaptık” der, kurmaylarına da bunu dedirtir. Ferasetinden şüphe duymadığı kitleye rahatça ve bağıra bağıra seslenir: “Kimse oraya tek kuruş harcamadı. Ben harcadım. Ben.”

Ve Tayyip Erdoğan’ın dünyası birden gerçek olur. Çünkü basketbol salonları, seyirciliği bugün neredeyse lümpenlik ve yozlukla eşdeğer hale gelen futbol stadyumları ona yabancıdır. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserine gitmek Erdoğan için ne kadar yabancıysa, “Burası benim mekanım” diye düşündüğü bir futbol stadyumuna gitmek bile o kadar yabancı Erdoğan’a. Şiddet ile karşı karşıya kalınca, ideolojinin “mistik tülü”nden sıyrılıveriyor Erdoğan. Türk lirasının değerinin arttığını kanıtlamak için “Afrikalı yamyamlar”ı örnek gösteriveriyor Bülent Arınç. Paranın ve şeylerin saf egemenliği çıkıyor ortaya.

İdeolojisinin kapsamakta zorlandığı her durumda Erdoğan’ın çıplak kalması, ideolojik bir karşı saldırı halinde dımdızlak kalıp yenileceğinin göstergesi olamaz mı? Tayyip Erdoğan, bir de böyle, kendi mabedi olduğunu düşündüğü bir yerde yenilebileceğini görmüştür. Sağcılar tarafından afyon niyetine kullanılagelen tribünlerin, “O kadar da değil” sloganını çığırmaları değil midir protesto denilen şey?

Yarın bir gün protestocular aralarında para toplayıp Başbakan’a “Yeter artık, sen kalk oradan” diye sunsalar topladıkları paraları, bu meşru bir hareket olmaz mı?

Sinan Kovancı