Trieste’ye Bir Komün SERDAR KOÇAK

Trieste' ye Bir Komün

Serdar Koçak

Versus yayınları, 2008, 104 sayfa.

E.Zeynep Güler
Trieste'ye Gidecek, Bir Koy Satın Alacaktık...
Şair değilim, hiç yazmadım demiyorum, ama işte o kadar. Şiirden pek anladığım da söylenemez. Yıllar boyunca zaman zaman Nazım Hikmet'i okuduğum, birçok boyutuyla tekrar tekrar takdir ettiğim olur Edip Cansever'i ayrı yere koyarım, Atilla İlhan'ı sevdiğimi söyleyebilirim. Belki başka birkaç tane daha şair ismi sayabilirim. Hiç birinin dizelerini ezbere bilmem. Lise birdeyken Salkımsöğüt şiirini ezberlemiştim, hocam o olmaz dedi, ben de onun yerine Adiloş Bebe'yi yutturdum. O zamanlar öyleydi, kendiliğinden bu şiirlerle buluşmak mümkündü. Şimdi daha zor. Hem yazılanı bulmak, yazılanla buluşmak, hem de kendiliğinden ezberleyecek lise öğrencisi bulmak.

Dün Serdar Koçak, ki eski, eski arkadaşımdır, o zamanların tüm garipliğine karşın eski günlerimizi hatırlamak bana zevk verir, yeni kitabını verdi, Trieste'ye Bir Komün. Bir şair ve bir şiir kitabı hakkında yazmak sanırım şairlere, edebiyatçılara daha çok yakışır, ama ben arkadaş kontenjanından, duyurmak istiyorum. Serdar'ın bunu (reklâmdan söz ediyorum) hiç önemsemeyeceğini bilerek. Neyse ki benim arkadaşım bir Orhan Pamuk değil. Televizyona çıkıp kendi romanını, biblosunu, tuzluğunu, müzesini şusunu busunu anlatmaktan hoşlansın.

Yine pek anlamam ama daha önce kitapları Donkişot yayınlarından çıkmıştı, ben en çok sonuncusunu, Ben Napoli Radyosu'nu beğenerek okumuştum. Beni güldürmüştü. Sanıyorum şiir dışında bir metin olduğu için. Ama şiirsel bir metindi, bir şiirsel anlatıydı. Anlamsız bulan, bütününü çıkaramayan, sonunu getiremeyen olabilir. Ama içinde radyo, Lyon garı, Franco, Reks, Kalamış geçen, geçebilen metinleri sevme olasılığım vardır. "Radyo vericisini bombalamaya karar verdim" ya da "yazmaktan da sıkıldım" gibi cümleleri seviyorum. Bütün bir yaşamla içinde olarak, ondan vurgun yiyerek, kendine kurşun sıkarak dalga geçen, kendini ortaya koyan yaklaşımı mesela, severim. Böyle bir yazıda ismini anmak istemem ama Orhan Pamuk gibi bir yanıyla kırılgan, yalnız, çocuk görünse de gözüme, eserini giderek daha çok bir meta olarak kuran, piyasaya süren, pazarlayan bu yüzden de sempati uyandırmayan, itici gelen yaklaşımından çok başkadır yukarıda adı geçen arkadaşım.

Bilimkurgu düşünceyi özgürleştirebilir düşünceyi özgürleştiren başka şeyler de olabilir. Onlardan burada söz etmeyelim. Onunki içinde teknolojist mistifikasyon olmayan bir kurgudur, bence. Zamandan, mekândan, kişilerden, yaşam ve ölümden aşkın bir düşünce ama aynı zamanda içinde yetişkin olarak yaşadığımız otuz küsur yılın acı, gülümseten bir özeti.

Bu yüzden, Serdar'ın Trieste komününe

Madde 1. Ja-Ta Diyenler Girebilir.

Madde 2. Rosa'cılar Ve Onların Torunları İle Yandaşları Girebilir.

Madde 3. Troçkist Olduğunu Kanıtlayabilenler Girebilir.

Madde 4. Komün Üyeleri İle İlişkilerini Ele Veren Sarışınlar Girebilir.

Madde 5. Ulaşabilenler Girebilir.

Madde 6. Yavaşça İçeri Süzülünüz.

Burada sözü edilmeyen başka sebeplerim de olabilir, ama en çok son maddeden içeri süzülüyorum.