Bir Referandum Kolajı

Şunun şurasında bir hafta kaldı. Üstelik, gelecek Pazar bu konuda yazılanı yayımlama imkânı da olmayacak yasaktan dolayı. O halde, basbayağı bıktırma noktasına geldiysek de, bir kez daha değinmekle tahammül sınırlarını yerle yeksan etmiş olmayız. Yine de, bir “herhalde” eklemeden geçmeyelim.

Bir de, şu ek olsun: Her ne kadar, bunun referandum ile ilgili bir kolaj olacağını söylüyorsak da, birincisi, bu olayın tümünü değil sadece olası bir “evet” sonucunu dikkate alacağız ikincisi, buradaki kolaj, sözcüğün genellikle ilk anda hatırlattığına biraz aykırı olarak, rasgele değil, az çok belli bir amaçla yapılmış seçkilerden oluşacak.

* * *

İlkin, bir fotoğrafla başlayalım. Alıp buraya koyma imkânım yok o yüzden, bir betimleme yapmak durumundayım.

Fotoğraf, 3 Eylül günlü Cumhuriyet gazetesinin orta sayfasında, Özgen Acar’ın köşesinde yayımlandı. Kadir Örel adlı bir okur tarafından çekilip gönderildiği belirtilen fotoğrafta, kırık dökük bir duvara düzgünce yapıştırılmış bir afiş görülüyor. Afişte, “Halkı Aptal Yerine Koyanlara/ İkinci 12 Eylül’de de/ Hayır!” yazıyor. İlk iki satır daha küçük harflerle, “Hayır” ise çok büyük, koyu harflerle yazılmış. Türkiye Komünist Partisi’nin bu afişinin hemen yanı başında ise bir yurttaş kıvrılıp yatmış. Pek yorgun ve uykusuz olduğu besbelli. Aşırı sıcağın bu durumunu ağırlaştırdığı da tahmin edilebilir. Başı görünmüyor. Ama, fotoğraf siyah beyaz ya da öyle basılmış olduğu için emin olamasak da, allı güllü bir entari yahut bir şalvar giymiş olduğunu düşünebildiğimiz yurttaşımızın kadın olduğunu çıkarabiliyoruz çünkü, entari değil şalvar bile olsa öyle allı güllüsünü hiçbir erkek yurttaşımız giymez.

İster ciddi, ister şaka yollu bir yığın yorum yapılabilir. Üstelik, her biri için de üç aşağı beş yukarı akla yakın dayanaklar ileri sürülebilir.

* * *

Rıza Türmen’in delikanlılığında sosyalizme sempati duyan, edebiyatçı olmak isteyen bir insan olduğunu, hiç zahmet gerektirmeyen pek küçük bir arama ile öğrenmek mümkün. AkP’nin onu değiştirip bir yandaşının karısını atamasından önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde üye olduğu da bilinir. Bense, hem zarif, hem son derece hoşgörülü, hem de halkımızın deyişiyle “Hazreti Eyüp sabrı”na sahip bir insan olduğunu, kendisi bir uzak doğu ülkesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin büyükelçiliğini sürdürürken verdiği bir akşam yemeğinde yaşadıklarımdan biliyorum.

İşte bu Rıza Türmen Milliyet gazetesindeki köşesinde, 3 Eylül günü şunları yazdı:

“Sn. Başbakan yargıdan şikâyetçi: ‘Yargı ayaklarımızda pranga. Parlamentonun %65’ine sahibiz ama prangaları çözemiyoruz’ diyor. Bu nedenle referandumda ‘evet’ denilmesini istiyor.

Pranga ağır cezalı mahkûmların ayağına takılan kalın zincir... Osmanlı döneminde bu zincirin ağırlığı, halkaları ile birlikte iki okka yüz dirhem.

(…) Korkarım ki, iktidarın ayağındaki prangalardan kurtulmasının bedelini halk, iki okka yüz dirhem ağırlığındaki demiri ayağında taşıyarak ödeyecek. Ve yitirilen hak ve özgürlükleri anımsayarak ‘hasretinden prangalar eskittim’ şiirini okuyacak.”

* * *

Bıkmadan yorulmadan hepimize güzel güzel iktisat dersleri vermeye devam eden Korkut Boratav Hocamız, 29 Ağustos günlü soL’da şöyle yazmıştı:

“Açık farkla ‘evet’ sonucu veren bir referandumun, AKP’nin tek parti iktidarının devamına işaret edeceği ve bu nedenle borsayı rekor düzeylere çıkaracağı öngörülüyor. Borsa burjuvazinin kollektif ruh halini yansıtmaktaysa ‘bertaraf edilme’ tehdidi sineye çekilmekte veya umursanmamakta sermaye çevrelerinin temel tercihi de ‘istikrar, yani AKP’ olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu nedenlerle referandumda AKP’ye doğrudan veya dolaylı destek veren liberal ve ‘demokrat’ çevreler, temel bir sınıfsal tercihe de katılmış oluyorlar.”

* * *

Metin Çulhaoğlu ise “evet” sonucunun olası uzantıları üzerinde dururken, dünkü soL’da şunları yazıyordu:

“Birincisi, referandumdan ‘evet’ çıkması halinde Erdoğan, önümüzdeki bir yılı kafasında ne varsa her şeyi fiiliyata dökerek, önüne çıkanın üzerine üzerine giderek, kısacası elinden geleni ardına koymayarak kullanacaktır. Aldığı taze ‘güvenoyu’ cebinde, ülkeyle istediği gibi oynama rahatlığına kavuşacaktır.

(…) İkincisi, sonucu ‘evet’ çıkan bir referandum, AKP’ye, dış çevrelere ‘bakın yıkılmadım, ayaktayım bana mecbursunuz’ mesajı verme imkânı tanıyacaktır.

Üçüncüsü, gücünü referandumda gösteren bir AKP, bir de Kürt tarafına dönüp ‘gördün mü, benden başka muhatap bulamazsın’ diyecektir.
Dördüncüsü, referandumdan ‘evet’le çıkan bir AKP, belirli sermaye ve medya çevrelerini büsbütün sünepeleştirmenin yanı sıra cemaat-tarikat dinamiklerini de kendi etrafında konsolide edebilecektir. Şu düşünülebilir: Fethullah Gülen, Mavi Marmara olayı sonrası açıklamalarıyla AKP’ye bir ayar vermeyi denemişse, şimdi de AKP’nin en azından bir kesimi ‘Haliçteki Simonlar’la Fethullah’a ayar vermektedir…”

* * *

Oğuzhan Müftüoğlu da Cumhuriyet gazetesinde 4 Eylül günü yayımlanan bir söyleşide benzer vurgular yapıyordu:

“AKP’nin yaptığı, 12 Eylül anayasasını ve 12 Eylül darbesinin üstüne kurulan düzeni sermayenin ve emperyalizmin bugünkü ihtiyaçları doğrultusunda biraz değiştirmekten ibarettir… AKP de hâlâ 12 Eylül ürünü yüzde 10 barajının üstünde oturuyor YÖK, vb. bütün 12 Eylül kurumları da sürüyor. Bu yüzden bugün 12 Eylül’e karşı mücadele AKP tarafından sürdürülen 12 Eylül uzantısı düzene karşı mücadele etmekle mümkündür. Bana göre bugün devrimciliğin ölçütü budur.

(…) Evet çıkarsa antidemokratik-baskıcı, cemaatçi özü giderek daha da net şekilde ortaya çıkan politikalarını daha da pervasız bir şekilde yürütmeye devam edeceklerdir. Hayır sonucu ise AKP’nin elini biraz daha zayıflatır, neoliberal politikalara karşı yürütülecek mücadeleyi güçlendirir. Bu noktada CHP tarafından yürütülen kampanyanın AKP politikalarının özüne dokunmayan bir mecrada yürütüldüğünü de hatırlatmak gerekiyor. Bu durum da bana göre gerçek seçeneğin sosyalist solda olduğunu gösteriyor.”

* * *

En baştaki fotoğrafa dönelim şimdi.

Bu fotoğraf ille de koyu bir karamsarlıkla algılanmayabilir. Niye halkımızın uyuduğunu, üstelik tam da uyumaması gerektiğini anlatan bir afişin yanıbaşında uyuyakaldığını anlayalım? Şöyle de anlayamaz mıyız, örneğin: Halkımızın o evladı aslında orada, sahip çıktığı o afişin yanında, yorgun argın, nöbet tutuyordu. Sıcağın bela gibi bastırmasıyla, oracığa kıvrılıverdi bir parça kestirmekten ne çıkar! Nöbette hiç mi hiç uyunmayacağını kim söylemiş? Asker nöbeti değil ya bu!