Korkut Boratav'ın “Yıl sonuna doğru dış dengesizlikler” başlıklı yazısı 25 Aralık 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Türkiye ekonomisinin dış kaynak hareketlerine bağımlılığının yarattığı temel sorunu biliyoruz: Büyüme hızını sürdürmek için dış kaynak girişlerinin sadece devam etmesi değil artarak devam etmesi gereklidir.
Korkut Boratav'ın “Küçülen iç talep, durgunlaşan ekonomi...” başlıklı köşe yazısı 18 Aralık 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Korkut Boratav'ın “Akbabalar Arjantin'i Gagalarken” başlıklı köşe yazısı 11 Aralık 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Kasım 2001’de IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger olası borç krizleri üzerinde bir konuşma yapıyor ve kriz fırsatçılarını “akbaba şirketler” diye adlandırıyor suçluyor.
Korkut Boratav'ın “Neo-liberalizmin yolsuzluk karnesi: Türkiye” başlıklı köşe yazısı 4 Aralık 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Otuz küsur yıllık neo-liberal program, önceki dönemlerde devlet eliyle yaratılıp “seçkinlere” aktarılan rantların ortadan kalkmasını hiç olmazsa azaltılmasını sağlamış mıdır?
Korkut Boratav'ın "Toplumsal Muhalefetin Dili" başlıklı köşe yazısı 27 Kasım 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Halkların kapitalizme ve emperyalizme karşı hızla yükselen kalkışmaları, sınıf mücadelelerinin geleneksel, tarihsel dilini yeniden keşfetmek zorundadır.
Korkut Boratav'ın "Şi Jinping ve diğerleri" başlıklı köşe yazısı 20 Kasım 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
13 Kasım 2012'de SOL GAZETESİ'NDE "SÖYLEŞİLER" adlı köşede yayımlanmıştır. Korkut Boratav'ın yazılarını soL Gazetesi'nde her Salı okuyabilirsiniz.
AKP iktidarı on yılını tamamlamak üzere. Ekonomik bir bilançoyu, dönemi ikiye ayırarak yapabiliyoruz. (1) 2003-2006: AKP’nin “birinci lâle devri”. (2) 2007-2012: Öncesi ve sonrasıyla krizli yıllar. Kuşbakışı bir gezinti yapalım ve biriken sorunlara değinelim.
Uluslararası ekonomik bunalımın beş yılı tamamlanıyor ve Batı kapitalizmin patronları, krizi bir türlü aşamamanın sıkıntısını yaşıyorlar.
Kötü bir senaryoyu tekrarlıyorlar: Bir yandan ısrarla bütçelerde kemer sıktırıyorlar bir yandan da astronomik parasal genişleme uygulamalarını belli aralıklarla tekrarlıyorlar.
TÜİK 2012’nin ilk yarısına ait milli gelir tahminlerini yayımladı. Durumu üç cümleyle özetleyelim: 2012’nin ilk altı ayında dış kaynak hareketlerinin azalması iç talebi daraltmıştır. İthalatın düşüp, ihracatın yükselmesi sayesinde milli gelir hâlâ (fakat yavaşlayarak) büyüyebilmektedir. Ne var ki, İran’a yapılan “hayalî” altın ihracatı, cılız büyümenin bir bölümünü de “hayalî” kılmaktadır.
Geçen hafta bu köşede iki önemli çalışmaya değindim: Yasin Durak’ın bir kitabı: Emeğin Tevekkülü ile Necmi Erdoğan’ın 21-22 Ağustos tarihli Birgün’de yayımlanan “Abdestli Kapitalistler ve Emekçiler” başlıklı yazıları...
Çalışmaların ortak bir sorusu var: Emek karşıtı politikaları ısrarla uygulayan AKP, on yıl boyunca emekçilerin desteğini nasıl koruyabilmiştir?
İki ay sonra AKP iktidarının onuncu yılı tamamlanacak. Bu parti, üç genel seçimi üst üste kazandı parlamentoda tek parti çoğunluğunu kesintisiz sağladı. Bu başarının, kent ve kır emekçilerinin süregelen, güçlü desteğine dayandı ortadadır.
Temmuz sonlarında Amerikan fikir dünyası iki muhalif düşünürünü kaybetti: Romancı, senaryocu, edebiyat eleştirmeni, denemeci Gore Vidal ile araştırmacı-gazeteci ve yazar Alexander Cockburn...
Geçen yılın sonlarında bu köşede yazmıştık: “Dış kaynak girişleri düşmeye başladı AKP’nin İkinci Lâle Devri de son buluyor”.
Uluslararası finansal kriz beş yıl önce ABD’de patlak verdi Avrupa’ya hızla yayıldı. 2010’da Batılı liderler, “düzeliyoruz” rehavetini pompalamaya çalıştılar ama nafile... Yıl sonunda Avro Bölgesi, yeni bir kriz dalgasına sürüklendi. Böylece, Batı kapitalizminin bir türlü aşılamayan bir büyük durgunluk içinden geçmekte olduğu yaygın kabul gördü.
World Economics Association (WEA) veya Dünya Ekonomik Birliği, Mayıs 2011’de neoklasik ve neoliberal iktisat öğretilerine ve reçetelerine muhalif bir grup iktisatçı tarafından kuruldu. Bir yıl içinde üye sayısını 10.000’in üzerine çıkardı. Internet üzerinden üç dergi yayımlamaya başladı. Çeşitli tartışma forumları oluşturdu.
Elbette dış dünyaya baktığımızda Arap coğrafyası üzerinde odaklanmaktayız. Örneğin Suriye’ye dönük emperyalist bir saldırıda AKP iktidarının taşeronluk işlevine soyunması öncelikli konumuzdur.
TÜİK Ocak-Mart 2012 dönemine ait milli gelir tahminlerini yayımladı ve gayri safi yurt içi hasılanın üç ayda yüzde 3.2 oranında büyümüş olduğunu belirledi.
“Yumuşak iniş mi?” Belki... Ancak arka plandaki iki olumsuz saptamayı da vurgulayalım:
Kral Abdullah’a ait Sevda Tepesi’ne imar izni çıkarılması, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar tarafından savunuldu. İktidara yakın Star gazetesinden (23 Haziran) aynen nakledelim: “Adam 20 küsur yıl önce satın almış, yazıktır. İmarı da çok verilmedi. Arazisi 57 dönüm, imar 3400 metrekareye verildi. Kral Ailesi Türkiye'ye yardımcı oluyor. 10 milyar dolar tutarında bir yardımı oldu.
Mayıs sonunda bu köşede “Yunanistan Temsilî Demokrasinin Tuzağında” başlıklı bir yazı yayımlandı komşumuzun 17 Haziran seçimlerine gidişi gözden geçirildi Syriza’nın “kemer sıkmaya hayır!” platformunun uzantıları tartışıldı.
Yazıdaki iki vurgulamayı hatırlatmak istiyorum.
Çin nereye gidiyor? Mao sonrasında başlayan, 1990’lı yıllarda hızlanan “reformlar, piyasaya ve dışarıya açılma” Çin toplumunu hangi doğrultuda etkilemektedir?
“Çin toplumu nereye gidiyor?” Ölümünden kısa bir süre önce bu soru Marksist sosyal bilimin önde gelen temsilcilerinden Giovanni Arrighi’ye sorulmuştu.
Değerli tarihçi Zafer Toprak’ın önemli bir yapıtı yayımlandı: Darwin’den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji (Doğan Kitap). Kitabın başlığını yadırgayanlar olacaktır.
17 Haziran seçimleriyle Yunan trajedisinin son perdesi açılacak. Nasıl kapanacağını öngöremiyoruz ama birkaç haberi sıralayarak olasılıklara bakalım.
Ödemeler dengesi ile sanayi üretimine ilişkin Mart 2012 tahminleri geçenlerde yayımlandı. Birkaç ek bilgiyle Türkiye ekonomisinin Ocak-Mart döneminin “gidişatı” üzerinde konuşabilecek durumdayız. Dahası, yakın geleceğin ana hatlarıyla nasıl göründüğünü de tartışabileceğiz.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2012 raporunu, World of Work (“Emek Dünyası”) başlığı altında yayımladı. ILO Başkanı Raymınd Torres, rapora bir Önsöz yazmış temel bulguları dört başlık altın toplamış böylece ILO ile uluslararası sermaye çevreleri, IMF ve AB arasındaki önemli farklılıkları ortaya koymuş.
IMF, Dünyanın Ekonomik Görünümü ve Küresel Finansal İstikrar başlıklarını taşıyan iki raporu Nisan’da yayımladı ve ülkelere, bölgelere, bloklara, dünya ekonomisine ait istatistikleri güncelleştirdi 2012 tahminlerinin güvenilirliğini artırdı.
IMF’nin Nisan 2012 tarihli iki önemli belgesi bu yakınlarda yayımlandı: Dünyanın Ekonomik Görünümü ve Küresel Finansal İstikrar Raporu... Raporlar, iki açıdan önem taşıyor. Bir kere, dünyanın en zengin veri bankası IMF’dedir ve ülkelere, bölgelere, bloklara ait son istatistikleri izlememiz, karşılaştırmamız böylece mümkün oluyor.
Hint kökenli banker Ajay Kapur, 2005-2006’da dev yatırım bankası Citigroup için hazırlanan üç rapora imzasını attı ve bu belgeler iki solcunun dikkatini çekince belli bir “şöhrete” kavuştu.
Yunan trajedisi devam ediyor çarpıcı insan manzaraları ile zirveye tırmanıyor.
Bu insanlardan biri 77 yaşında eczacı Dimitris Christoulas... 4 Nisan’da Atina’nın ünlü Syntagma Meydanı’ndaki bir çam ağacının yanında şakağına bir mermi sıkarak intihar etti ve ardında şöyle bir not bıraktı:
TÜİK 2011’de Türkiye milli gelirinin yüzde 8.5 oranında artmış olduğunu tahmin etti. Son verilere göre Türkiye ekonomisi bir durgunluk (2008), bir de küçülme (2009) yılından sonra, üstüste iki yıl hızla (yüzde 9.2 ve yüzde 8.5 oranlarında) büyümüş oluyor.
Geçenlerde Orta Doğu sorunlarının tartışıldığı bir açık oturumda, izleyicilerden biri sordu: “Suriye’ye karşı ABD’nin taşeronluğunu mu yapıyoruz?” Bu soru bir panelistin hoşuna gitmedi “taşeron” gibi sözcüklerin rastgele kullanılmasını eleştirdi çok sayıda dış politika hatasına rağmen TC hükümetinin böyle küçültücü bir rolü üstlenemeyeceğini ileri sürdü.
Çin, dünya sisteminin yeni “süper gücü” olmakta mıdır? Olabilir mi?
Güçlü ekonomik göstergeler söz konusudur: ABD’nin ardından dünyanın ikinci en büyük ekonomisidir en başa geçmesi yakın gündemdedir. En büyük dış fazla veren en yüksek rezervlere sahip olan ekonomi de Çin’dir. Bu sonuncu özellikleri sayesinde, giderek dış dünyaya kaynak aktarmaya, yatırım yapmaya başlamıştır.
Kapitalist dünya sisteminin “ağababası” değişiyor mu? Bu işlevi altmış küsur yıl boyunca üstlenmiş bulunan ABD, hegemonyayı en azından paylaşacak mı? Kimlerle? “Sistemin ağababası” nasıl tanımlanır? İşlevleri nedir? Nasıl değişmiştir? İkinci Dünya Savaşı sonrasına ve ABD’ye odaklanarak kısaca tartışalım.
Çin Başbakanı Wen Jiabao, Ulusal Halk Kongresi’nin açılış konuşmasını yaparken, ülke ekonomisinin gelişim biçimini belirleyecek, etkileyecek hedefleri, kararları, niyetleri açıkladı.
The Institute of International Finance (IIF) Ocak’ta yayımlanan bir raporunda “yükselen piyasa ekonomilerine” dönük sermaye hareketlerinin 2012’de önemli boyutlarda düşeceğini öngördü. Bu öngörü ciddiye alındı zira IIF “para musluğunun başında oturanları” (yani dev uluslararası bankaları, finans şirketlerini) bir araya getiren bir kuruluştur.
Gözlerimizin önünde modern bir Yunan trajedisi oynanıyor. Son günlerde izlerken, trajedinin dört aktörü dikkatimi çekti. Kısaca onlardan söz etmek istiyorum.
Aralık 2011’in ödemeler dengesi istatistikleri yayımlandı ve böylece yıl boyunca gerçekleşen dış kaynak hareketlerine ilişkin bilgilerimiz tamamlandı.
Dış kaynak hareketlerini 12 aylık toplamlar olarak değil, yılı ikiye ayırarak tartışacağım. Zira, yılın ilk yedi ayı ile sonrası arasında bu bakımdan tamamen karşıt gelişimler gözlenmektedir.
“Avrupa Birliği’nin garibanları” ifadesi son iki yılın borç krizlerinin ana aktörlerini akla getiriyor: “Kurtarma” operasyonlarının ilk hedefi olan üç ülke (Yunanistan, İrlanda, Portekiz) ile AB ve IMF’nin ekonomik yönetimine teslim olmuş bulunan hastalıklı iki “ağır top” (İspanya, İtalya)…
The Institute of International Finance (IIF) dev finans şirketlerinin, uluslararası bankaların bir kuruluşudur. Genel Müdürü Charles Dallara Yunan borçlarıyla ilgili son müzakerelerde bankaları, özel alacaklıları temsil etmiştir.
“Beyin ölümü” çok önce gerçekleşmişti artık cenazeyi de kaldırabiliriz: Avrupa sosyal demokrasisinden söz ediyorum.
Stratfor, Batı, özellikle ABD istihbarat örgütleriyle açıkça iletişim içinde olan bir “küresel istihbarat şirketi”dir. Aralık 2011’de bir Suriye raporu yayımladı. “Umuma açık” olduğu için, Türkiye basınınca da izlenmiş olması gereken raporun en azından Cumhuriyet tarafından kısaca da olsa haberleştirildiğini biliyorum.
“Sol’a Salınma Zamanı Geldi…” Bu köşedeki bir yazının başlığı böyleydi. Gerçekten de “sağ’ın yükselme” döneminin son bulmakta olduğunu gösteren bir dizi gelişmeye 2011’de tanık olduk. Direnme eylemleri, dünya sisteminin efendilerini endişeye sürükledi.
“2011’de döviz hareketleri” başlığı altında, üç farklı bilgiyi yorumlamak istiyorum.
Sermayenin sınırsız tahakkümüne karşı çeşitli coğrafyalarda patlak veren bir dizi direnme eylemi, 2011’e damgasını vurmuştur. Bunların ileri bir aşamasında ortaya atılan, “biz %99’uz %1’in tahakkümüne hayır!” sloganı da açık bir sınıf mücadelesi çağrısıdır.