Zaman'ın sihirli değneği: 'Çözüm İslamda'

Zaman Gazetesi, Fethullah Gülen’in kardeşinin ölümü üzerine gelen taziyelerle birlikte, "islam Türkiye'nin çimentosudur" düşüncesini ifade eden haberlere ağırlık verdi. Zaman'ın temsil ettiği islamcı akımın diğer temsilcileri de, yıllardır aynı iddiayı dile getiriyor: herkes islamcı olursa, hiçbir sorun kalmaz.

Türkiye'de AKP iktidarıyla birlikte rejimin köklü bir dönümden geçtiği ve İkinci Cumhuriyet olarak adlandırılabilecek yeni bir rejimin inşa edildiği tartışmalarının en önemli başlıklarından biri, ilkinin değerlerinin yok olmasıyla beraber yerine nelerin, nasıl getirileceği idi. AKP iktidarının ise Kürt sorunundan toplumdaki eşitsizliğe, şiddet artışından Türkiye’nin dış siyasetine kadar yaptığı temel vurgu İslam oldu.

Üstelik sadece siyasal gündemler açısından değil, toplumsal ilişkiler konusunda da yegane sorun çözücü olarak İslamcılık öne sürülüyordu. İnsanlar arasında dinsel referanslarla tanımlanmayan hiçbir ilişkiyi meşru ya da yeterli görmeyen bu anlayış, toplum ile birey ilişkisini de bu çerçeve içerisine oturtmakta. Buna göre, genel olarak toplum dinselleştikçe insanlar fayda sağlayacak, ancak bu faydadan nasiplenmek için tek tek insanlar da dindarlaşmak zorunda olacak.

Bu çerçevede ne yurttaş olarak haklarınız, ne de birey olarak özerkliğiniz söz konusu olmaktadır. Dinsel referanslara dayanan toplumsal ilişkiler, insanın toplumsal ilişkilere katılmasını katı bir şekilde sınırlamakta, dindar olmayan ya da dinsel referansları kabul etmeyen bireyler, toplumun sunacağı imkanlardan faydalanamamaktadır. İşte Zaman gazetesinin son günlerde ısıtıp ısıtıp piyasaya sunduğu ve esasında 100 yıldır gerici akımların ağzında sakız olan "İslam'ın birleştiriciliği" iddiası, esasında bu tür bir dayatma ve dışlamayı ifade ediyor.

Gülen’in "birleştirici, kucaklayıcı" kişiliği
Fethullah Gülen’in kardeşinin vefatının ardından gelen taziye mesajları ve Gülen’in verdiği cevaplar geçtiğimiz hafta Zaman Gazetesi’nde geniş yer bulmuştu. Zaman farklı siyasi partilerin yöneticilerinin ve sermaye temsilcilerinin taziyelerini bir “birlik mesajı” olarak yorumlayarak, bu mesajlara gazetede yer verdi. Bunlardan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı ve Ankara Milletvekili Doç. Dr. Yalçın Akdoğan'ın mesajı ise özellikle dikkat çekiciydi. Akdoğan mesajında, "aradaki sarsılmaz ilişkiyi zedelemeye yönelik her türlü fitne girişimine ihlasla, muhabbetle ve aklıselimle" cevap verildiğini söylüyordu.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ise taziye mesajları ve buna teşekkürle mukabele edilmesini, “Çatışma bekleyenlere iyi bir cevap olmuştur” şeklinde değerlendirmekteydi. Gazeteci-yazar Nazlı Ilıcak ise "teşekkür" mesajının birlik fotoğrafını ortaya koyduğunu belirtti. Eski Türk Ocakları Başkanı Nuri Gürgür, “Tavır ve davranışında Türkiye’yi birleştirmeye çalışıyor. Burada da bunun bir göstergesi var” dedi.

Fethullah Gülen de bu mesajlara verdiği iki sayfa ilan ile teşekkür etmiş ve “memnuniyetlerini arz etmişti”. İsmen andığı isimler arasında TBMM Başkan Vekili ve MHP Milletvekili Meral Akşener, eski TBMM Başkanı Hikmet Çetin, eski TBMM Başkanı ve eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut, eski Türk Ocakları Başkanı Nuri Gürgür, Alparslan Türkeş’in eşi Seval Türkeş, Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes, Şivan Perver, CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Eczacıbaşı Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Çukurova Holding Yönetim Kurulu Başkanı M. Emin Karamehmet, Ciner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Ciner gibi isimler yer alıyor.

“Din kardeşliği Kürt sorununu çözer” iddiası
Zaman gazetesi dün de benzer bir haber yayınladı. Uzun yıllardan sonra Hac yolcuğunun ilk kez karayolu ile yapılması nedeniyle hacı adaylarının Silopi’de konaklaması ve burada halk tarafından sıcak bir şekilde karşılanması da Zaman gazetesinin "İslam birleştirir" konulu haberleri arasında yer aldı. Haberde hacı adaylarının Şırnak’ta karşılaştıkları misafirperverlik ve ilgiden adeta utandıklarından bahsediliyordu. Kuşkusuz bu utandıran ilginin kaynağında ise, İslamcılık vardı.

Fakat haberde dikkat çeken bir vurgu, Silopi'de yaşayan Kürt halkının karşıladığı ve misafir ettiği hac yolcularının Kürt olmadığını ifade eden cümlelerdi. Trabzon'dan ya da İzmit'ten gelen "Kürt olmayanlar"ın, Silopi'deki "Kürt olanlar" tarafından büyük bir coşkuyla karşılandığı belirtiliyor. Buradan toplumsal bir proje üretmek için Zaman'ın yaratıcılığı yeterli oluyor ve "Türkler ile Kürtler islam sayesinde kucaklaşıyor, o zaman sorunların çözümü islamda" deniliyor.

Esasında AKP’nin Kürt sorununu dine oynayarak çözme planı yeni değil. Daha bir çok çevrenin de temel iddiası Kürt ve Türklerin aralarındaki tek bağın din olduğu yönünde. Daha önce yaptığı açılamasında Türkiye Diyanet ve Vakıf Görevlileri Sendikası (Diyanet-Sen) Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar da, “terörün panzehirinin din kardeşliği” olduğunu söylemiş “Yüzyıllardır Türk, Kürt, Laz, Çerkes bir arada yaşayan bu vatan evlâtlarının birleştirici, bütünleştirici unsuru, dindir, İslâmdır” demişti.

Milli Görüş de Kürt sorununda aynı görüşü savunuyor. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu başkanlığında 13 sivil toplum kuruluşunun başkanlarının Saadet Partisi'ni ziyareti esnasında konuşan Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk, "Çok açık ve net olarak, altını çizerek söylüyorum. Ancak İslam kardeşliği terörü önler" demiş, “Çanakkale'de Kurtuluş Savaşı'nda cephede bir Kürt'le bir Türk omuz omuza savaşırken Türk yaralandığı zaman yanındaki mü'min Kürt kardeşi onu sırtına alıp kilometrelerce uzaklıktaki sıhhiye taburuna taşıyordu. Bu nasıl oluyordu? Elbette ki İslam kardeşliğinden dolayı oluyordu" sözleri ile Kürt sorununu din ile çözülebilecek yüzeysellikte bir sorun olarak tanımlamıştı.

Yeni Şafak yazarı Resul Tosun da, Turgut Özal’ın “İslam Türkiye’nin çimentosudur” sözlerini anımsatarak Kürt Sorununda benzer bir çözüm öneriyordu. Bu anlayışa göre, Kürt halkı hakları için mücadele eden bir halk değil, Türklerle arasına "gereksiz" mesafeler girmiş bir halktır. Yani Kürtler hakları için mücadele etmekten vazgeçmeli, yıllardır süren baskı ve şiddeti unutmalı, "olan olmuş" diyerek kendilerini islamcılığa teslim etmelidir. İslamcılığın Kürt sorununa bulduğu çözüm, işte budur. Oysa bu anlayışta, Kürt halkının eşit yurttaşlık taleplerinin karşılanması değil, bu taleplerin gündemden çıkarılması, eğer islamcılık kabul edilirse bu tür taleplere "gerek kalmayacağı" yönünde bir telkin söz konusu.

Bütün bu yazıların ve açıklamaların Kürt sorunu ve ülke halkı ile ilgili neredeyse cahilce tezler içermesi bir yana, müslüman olmayanların ya da toplumun dine inanmayan kesimlerinin kendini ülkede nasıl tanımlayacağı konusunda da umursamaz bir boşluk içermesi aslında tartışmanın ne kadar pragmatik bir zeminde yürütüldüğünü de gösteriyor.

“Türk-İslam birliğiyle Amerikalı, Avrupalı zengin olacak, huzur bulacak”
Tabi her konuda olduğu gibi bu konudaki en uç nokta da Adnan Oktar oluyor. “Türk-İslam Birliği” tezi ile bütün dünyanın kurtulacağını iddia eden Oktar, “Türk İslam birliği olduğunda Avrupa tam anlamıyla huzurlu olacaktır, zengin olacaktır. Amerika huzurlu olacaktır, zengin olacaktır. İsrail tarihinde görülmemiş şekilde rahat edecektir, Ermenistan ve Ermeniler tarihinde görülmedik şekilde rahat edecektir” iddiası ile hayal gücünün sınırlarını zorlayan yorumlar yapıyor.

Adnan Oktar'ın önerdiği islam birliğinin İsrail'e ya da ABD'ye ne gibi bir fayda getireceği ilk anda kafa karıştırıcı olsa da, söylenmek istenenin gericileştirilmiş bir toplumsal düzende, Amerikacılığın ve emperyalizme sınırsız hizmetten bulunmanın daha kolay olduğu açık. Adnan Oktar gibiler, emperyalist merkezlere "Türkiye'de islamcılığı destekleyin, işiniz görülsün" mesajı vermektedir.

Dinci gericiliğin hedefinde emekçiler ve ilericiler var
Türkiye'de dinselleşmenin her tür sorunu çözeceğini iddia edenlerin tek derdinin bu olmadığını anlamak ise zor değil. Bugün dinselleşme yoluyla tasfiye edilmek istenen toplumsal ilişkiler ve değerlerin kimler tarafından ve ne yollarla oluşturulduğu düşünüldüğünde, saldırının hedefi de açık olarak görülüyor. Esasında dinselleşme, tüm dünyada emekçilerin ve halkların mücadelesi ile edinilmiş toplumsal kazanımların tasfiyesi anlamına gelmektedir.

Bu anlamda toplumsal yaşamın dinselleştirilmesi ve her tür toplumsal ilişkinin dinsel referanslara dayandırılması, en genel anlamda kapitalizmin vahşi sömürüsüne ve emperyalizmin savaş politikalarına karşı direnç gösterilmesini engellemeye programlıdır. Çünkü Zaman gazetesinin görmeyi arzu ettiği toplumsal yapıda, yoksulluk sadaka ile "hallolurken", savaşlar cihad ile meşrulaştırılacaktır. Buna karşı çıkanlar ise, "dinsel değerlere hakaret" ettiği gerekçesiyle kolayca saf dışı edilebilecektir. Gericiliğin sadece mollalık demek olmadığı, aynı zamanda emekçilerin kapitalizme, halkların emperyalizme karşı savunmasız bırakılması anlamına geldiği, bu sayede açık bir biçimde görülüyor.

(soL - Haber Merkezi)