Yandaşlar birbirine girdi!

AKP’ye destek verme konusunda bir zamanlar birbirleriyle yarışan isimler, şimdi birbirlerini “cici demokratlık”, “U dönüşü yapmak” ve “müptezellikle” suçladı. Ali Bayramoğlu-Ergun Babahan polemiği sert geçeceğe benziyor.

Haber Merkezi

Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, dün Millet gazetesindeki köşesinde kendisi hakkında "Cici demokratın U dönüşü" başlıklı bir yazı yazan Ergun Babahan'ın kirli çamaşırlarını ortaya döktü.

Yeni Şafak’taki köşesinde "Bugün sevmediğim bir işi yapacağım ama bazen gerekiyor" diye söze başlayan Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, dün Millet gazetesindeki köşesinde kendisi hakkında "Cici demokratın U dönüşü" başlıklı bir yazı yazan Ergun Babahan'a yönelik sert bir yazı kaleme aldı.

  

Kendisini "Seçimler sonrasında AKP güç kaybedince eleştiri getirmeye başlamak" ile suçlayan Babahan'ın geçmişte Sabah gazetesinin yazı işlerinde bir takım ayak işleri yaptığını ve Mehmet Ali Birand ile Cengiz Çandar'ın işsiz kalması ile sonuçlanan, yıllar sonra da sahte olduğu ortaya çıkan ünlü andıç belgesini yayınlayanın Babahan olduğunu yazan Bayramoğlu, çok sert eleştirilerini birbiri ardına sıraladı.

Ergun Babahan’ın Yeni Binyıl gazetesinden Kürşat Bumin'i kovduktan sonra, "Gürültü çıkartmasın yoksa Bilgi Üniversitesinden de kovdururum" dediğini; önce Erdoğan ve AKP'ye yanaşmaya çalıştığını, sonra olmayınca cemaate tutunduğunu; bu arada ikisi arasındaki kavgada sürekli tetikçilik yaptığını anlatan Bayramoğlu, "Kaçak bir suçlu gibi davranması, sessiz sedasız yerinde oturması ve kendisini gizlemesi gerekirken sağa sola meydan okuyor" dedi. Bayramoğlu, Babahan için "müptezel" sıfatını kullandı.

BAYRAMOĞLU’NUN ZEHİR ZEMBEREK YAZISI

İşte Bayramoğlu'nun yazısından dikkat çeken bölümler:

“Bir ‘yeni demokrat’ tiplemesinden söz edeceğim. Daha doğrusu bir gazeteci müsveddesinden, bu müsveddenin AK Parti karşıtlığı dalgası ve kalabalığına karışarak kendisini maskelemesinden…

Sözünü edeceğim kişi, demokratlık taslamayı karanlık geçmişini aklama vesilesi olarak gören bir taşeron. ‘Coşturulan’ son söyleşim üzerine, bu okuma ve anlama özürlü adam köşesinde hesap sormuş(!) ve hakaret etmiş bana, ‘U dönüşü’ gibi uzmanı olduğu laflarla, öfkeli abilerinin ‘cici demokrat’ gibi tabirleriyle tetiğe basmış…

İlk ciddi sahne alışı yıllar önce 28 Şubat günlerinde Sabah Gazetesi'nin Yazı Müdürü olduğu zamanlara denk gelir. Gazetedeki asıl görevi, pis işleri halletme, verilen kötü kokulu görevleri yerine getirme tarzı ayak işleriydi. Ünlü Andıç Belgesi bunlardan birisiydi. Belge o gece Ankara'dan eline teslim edilmiş ve operasyonu yapması istenmişti. Bunu gönül rahatlığıyla yaptı. O dönem bunu, militant ve militarist demokratlığı savunur, yılışık bir şekilde ortalarda dolaşırdı.

Sabah Gazetesi'nin yayın yönetmenliğini beklerken o pozisyona Ufuk Güldemir gelince, öfke biriktirmeye başladı. Sonra bir ara Yeni Binyıl Gazetesi'nin başına getirildi. Yazarı olduğum o gazetede Kürşat Bumin işten çıkarılınca, bana gelip hiç sıkılmadan, ‘söyle ona gürültü çıkarmasın, yoksa onu Bilgi Üniversitesi'ndeki işinden de kovdururuz’ dediği günü hala dehşetle hatırlarım.

2002 yılında Sabah yönetimi ayrılarak Vatan'ı kurduğu zaman fırsatın üzerine atlayıp, gazetede kaldı ve Sabah'ın başına geçti.

Ama sadece bir süre… Sonra yeni patron Turgay Ciner tarafından kapıya kondu.

TMSF gazeteye el koyunca taşerona yeni bir fırsat doğdu. Bu kez Tayyipçi kılığına bürünerek, bin bir kulisle gazetenin başına geçti. Soyu sopu ATV'ye diziler yapıyordu bu arada.

Artık iktidara medyada yakın durma politikalarının kaptanlarından birisiydi.

Daha sonra Sabah Gazetesi satıldı. Yeni patron ve çevresiyle anlaşmazlığa düştü. Rakip gazete patronuna gidip ‘40 kişiyle sana gelip burayı çökerteyim’ önerileri yaptı. Yine olmadı. Ama ayranı kabarmıştı bir kez. AK Parti milletvekilleri üzerinden cumhurbaşkanını devreye soktu. Aracılarla cumhurbaşkanından patrona ‘onun arkasındayız dedirttiği’ mesajları taşıttı. Gücü arkasına aldığını sandığı an meydan okudu. Sanırım ertesi gün yine kovuldu.

Bu kez, AK Parti'ye yakın görüntüsüyle soluğu TV 24'te alacaktı.

‘İşinize yararım tipi bir görev’ yapmaya başladı. Her sabah çıktığı düzenli yayında AK Parti'nin resmi temsilcilerini özendirecek biçimde parti sözcüsü-yorumcu gibi gayret gösterdi. Cemaatle kavga başlayınca kendince bu işte de rol aldı. Fenerbahçe'nin şampiyonluğu kaybettiği gece, şike davasının cemaat işi olduğunu kastederek ‘bu kupa Pensilvanya'ya’ tarzı tweeti attı.

Bunun üzerine yazıları ve programları durduruldu. Aylarca yalvar yakar kendisini affettirmeye çalıştı. TV 24'ün yöneticilerinin, siyasetçilerin peşinden koştu. Fethullah Hoca'ya utanç verici özür mektupları yazdı.

Hiç biri işe yaramadı.

İktidara düşman olma zamanı gelmişti.

Nitekim su yolunu buldu, cemaat zora düşüp, ona bile yer açacak hale gelince oraya kapılandı. Şimdi iktidara karşı cemaati savunuyor, hizmetini sunuyor, onların gazetesinde yazıyor.

Ülkedeki havadan da istifade etti.

Zira vahimi iktidara yönelik muhalefet furyasında kalabalıklar arasına karışarak kendisini temizlemeye çalışması, yeni arkadaşlar edinerek demokrasi bayrağını taşımaya kalkması…

Böyle bir öykü insanda tahrifat yaratır.

Bu adamda da yaratmış görünüyor. Kaçak bir suçlu gibi davranması, sessiz sedasız yerinde oturması ve kendisini gizlemesi gerekirken sağa sola meydan okuyor.

Okuduğunu anlamıyor. Artık tahrif etmeyi bile beceremiyor.

Ve demokrasi ve etik raconu kesiyor.

Sanırım böyleleri utanmazlıkla besleniyor.

Böyle onlarcası var merkez medyada… Üstelik dün etik ve mesleki açısından eleştirisini yaptığım iktidara yakın bir tür gazeteci tiplemesinin fevkinde…"