Tutuklu gazeteciler 10 Eylül’de Çağlayan'a çağırıyor

KCK adı altında tutuklanan 35 gazetecinin ilk duruşması 10 Eylül’de başlıyor. Çağlayan Adliyesi’nde görülecek duruşma öncesi tutuklu gazeteciler yazdıkları mektupta duyarlı kesimleri, “bir yanıyla komedi öte yanıyla ciddi bir trajedi" olan davayı izlemeye çağırdı.

KCK adı altında 24 Aralık günü gözaltına alınıp 35’i tutuklanan 44 gazetecinin yargılanacağı dava 10 Eylül günü Çağlayan Adliyesi’nde görülmeye başlanacak. Kürt basını emekçilerinin yargılanacağı dava öncesi meslektaşları bir araya gelerek dava sürecini ele aldılar.

Cezayir Restaurant’ta tutuklu gazetecilerin avukatlarıyla bir araya gelen aralarında Nuray Mert, Ragıp Zarakolu, Pınar Öğünç, Vedat Kurşun’un da bulunduğu gazeteciler 10 Eylül’de görülecek dava öncesi tutuklu meslektaşları hakkında söz aldılar. Toplantıda tutuklu gazetecilerin gönderdiği mektup okundu.

35 tutsak gazeteci ilk duruşmaları öncesi gönderdikleri mektupta, “bir yanıyla komedi öte yanıyla ciddi bir trajediye konu olan tiyatroya” tüm duyarlı kesimleri izlemeye davet etti.

Tutuklu gazetecilerin mektubuna yer veriyoruz:

Sevgili dostlar, değerli meslektaşlar

Düşünce, ifade ve basın özgürlüğünü temel bir insani ve evrensel değer olarak kendisine dert edinen ve sahiplenen değerli katılımcılar Sizleri teslim ve satın alınamayan duygu ve düşüncelerle, en derin ve sıcak saygı ve sevgilerimizle selamlıyoruz.

Gönül isterdi ki şu an sizinle, bulunduğunuz ortamda, sizlerle birlikte mesleğimizin gereği olan temel sorunlara çözüm bulmanın çabasını verelim, görüş alışverişinde bulunalım ya da mesleğimizin geleceği ve itibarı için ortaklaşmanın yollarını arayalım.

Ne yazık ki, tüm bu doğal ve olması gereken gereksinimlerin, özellikle biz muhalif ve demokrat basın için lüks olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Sorunların kendini yeniden üreterek çoğalttığı ve devridaim kıldığı ve bunun bir kader olarak dayatıldığı bir coğrafyada…

Bugün bu duyguları demir parmaklıkların ardından, düşüncelerine zincir vurulmak istenen, düşündüğü için cezalandırılan, maddiyat ve kariyerle payandasına alınamayan, bu sebeple teslimiyet dayatılan yüzlerce basın emekçisi adına yazıyoruz.

Bizim için gösterilen her türlü duyarlılığı takdirle karşılıyoruz. Kendi meslektaşlarının etrafındaki duvarları yükselten, üzerlerine dökülmeye çalışılan betona katkı sunan, basın üzerindeki baskıya “terör press” manşetleriyle destek sunan ve bundan sadistçe zevk alan “meslektaşlarımızı” unutmadığımız gibi, duyarlılık gösteren, meslek onuru ve özgürlüklere sahip çıkarak yanımızda yer alan dostlarımızı da unutmadık, unutmayacağız. Kaldı ki bu durumu sadece hatırlayan biz değiliz, tarih de, vicdan da, ahlak da daha şimdiden her iki tutumu bir daha asla unutulmayacak şekilde kaydetti. Yine biliyoruz ki bu duyarlılık sadece bizim adımıza, bizim için gösterilmiş değildir. Mesleğimizin geleceği adına bir zorunluluktur. Hepimizin ortak sorumluluğudur. Bugün düşünce özgürlüğü adına bedel ödeyenler paradoksal şekilde, bu haksızlığa alkış tutan “basın kuruluşları ve şahsiyetler” adına da bu bedeli ödüyorsa ve bu bedel onları da kendilerine rağmen özgürleştiriyorsa duyarlılık gösteren her meslektaşımız da öncelikle kendi adına, mesleğinin onuru adına da bu duyarlılığı göstermeye tarihi, insani ve ahlaki olarak mecbur edilmiştir.

Kaldı ki mesleğimizin sevap ve günahları, gazetecilik faaliyetlerimizin yargılanacağı yer siyasi iktidarın toplumsal mühendislik aracı olduğu aşikar olan mahkemeler değildir. Bu konudaki yegane yargı mercii halkların ve en önemlisi de meslektaşlarımızın evrensel değerleri rehber edinen vicdanıdır. Bu anlamıyla düşüncelerimiz ile baş edemeyenlerin düşüncelerimize devlet zoruyla zincir vurulmasını alkışlamaları anlaşılırdır.

Değerli katılımcılar hukuksal durumumuza ilişkin herhangi bir şey belirtmeyi istemiyoruz. Avukatlarımız bu konuda gerekli açıklama ve bilgilendirmeyi ihtiyaç duyulması durumunda yapacaklardır. İddianameye kaba bir göz atan herkes, iddianamenin doğal hukuki mekanizmaların işleyişi sonucunda başlayan bir sürecin oluşturulamadığını, AKP iktidarının politik hedefleri ve bizzat iktidarın en üst düzeyinin emri doğrultusunda “entegre proje”nin ürünü olarak teşekkül ettiğini görecektir.

Sizler de bizler de Türkiye gibi bir ülkede mesleğimizin gereği olarak hukukun nasıl katledildiğine çok fazla tanık olduk. Ancak ilk kez bu kadar açık, aleni ve niyet gizlenmeden siyasi saiklerle hukuk insanlarının eliyle tecavüz edildiğine şahitlik ediyoruz. Örneğin 700 sayfası yayın organlarında yayınlanan haberlerden oluşan 800 sayfalık iddianame ile bizlerin “terörist” ilan edilmesi ahlaksızlık değilse nedir? İddianamenin yüzde yüzü açık kaynaklardan alınan gazetecilik faaliyetleridir. Böyle gizli bir örgüt olabilir mi? Kürt basını adına gördüğü her şeyi “kırmızı görmüş boğa” misali saldırı sebebi sayan iddia makamı, PKK, YNK gibi Federal Kürdistan’daki partilerin, Nûbihar gibi Kürt İslami çevrelerin çıkardığı yayınlar, PKK’nin çıkışından 30 yıl önce yayın yapan Erivan Radyosu gibi Kürtler adına çıkan tüm yayınları PKK ile ilişkilendirip, hepsini toptan “terörist yayın organı” olarak ilan etmesi, bilgisizliğin ötesinde resmi ideolojinin Kürt inkarına bina edilen düşmanca ferasetin tezahürüdür.

Değerli katılımcılar iddianamedeki ucubelikleri çoğaltmak mümkün. Ancak bizim derdimiz “masum” olduğumuzu anlatmak değil. Asla böyle bir derdimiz olmadı. Sadece biz değil, vicdanını iktidara kiralamayan ya da Kürt meselesine milliyetçi önyargıların ötesinde bakabilen herkes, siyasi bir plan kapsamında “rehin” olduğumuzu bilir. Zaten KCK operasyonları bir yanıyla Kürt siyasetini teslim almaya yönelik hedefler üzerine bina edilerek, öte yandan siyasal ihtimaller üzerinden gerçekleştirildi.

Bütün bunlar bizim için beyhude çabalardır. Mesleğimize ve bize bu mirası bırakan Apê Musa ve arkadaşlarına asla ihanet etmedik, etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun.

Meslektaşlarımızdan, duyarlı kesimlerden, ifade ve düşünce özgürlüğünün savunusunu dert edinen herkesin, bizden öte insanlığın yarattığı evrensel değerler olan düşünce ve ifade özgürlüğünden yana tavır almasını diliyoruz. Kürt olarak bizim masumiyet ve mağduriyetimiz bir yana, daha güzel ve özgür yarınlar için herkesin bu değerler etrafında ortaklaşması, bugün en acil ihtiyaçlardandır. Bu anlamıyla ülke içi ve uluslar arası tüm basın kurumlarından da aynı gerekçelerle duyarlılık bekliyoruz.

Bu duygularla 10-14 Eylül’de Çağlayan Adliyesi’nde görülecek olan bir yanıyla komedi, öte yanıyla ciddi bir trajediyi konu alan tiyatroyu izlemeye davet ediyoruz. Özellikle 12 Eylül Darbesi’nin 32. yıl dönümünde sizleri özgürlükten yana, darbe ürünü olan bu yargılamaya karşı yer almaya bekliyoruz.

(soL – Haber Merkezi)