Türkiye'den medya manzaraları: Kıkırdayanlar, şakıyanlar, şişinenler...

Dağda kahve içip ülkenin ne kadar güvenli olduğunu "kanıtlayanlar"... Başbakana soru soracağına her dediğine teşekkür edenler... Suriye konusunda taraflı haber yaptığı eleştirilerine Twitter'dan yanıt veren resmi ajanslar... Bunlar Türkiye'den medya manzaraları. Üstelik sadece son bir haftadan.

Medyanın Suriye konusundaki rezalet hali zaten ortadayken ve işlerin giderek daha da çığrından çıktığı bilinirken, son günlerde "yandaşlık" ve "savaş çığırtkanlığı"nın dahi artık neredeyse bir tür "gazetecilik" faaliyeti olarak kaldığı kimi örneklerin ortaya çıktığı gözleniyor.

Şaklabanlık demeye yeterince el verecek en son örnekler ise, devlet haber ajansı AA'nın kendisine yönelik eleştirilere vatan-millet söylemine sarılarak yanıt bile vermemesi, gazetecilerin Başbakan Tayyip Erdoğan'a soru sormaktansa ortamı kahve masasına çevirmeleri, ülkenin en çok okunan gazetelerinden Hürriyet'in mevcut ve eski genel yayın yönetmenlerinin Kürt meselesi konusunda çevirdiği gayrı ciddi işler olarak kaydedilebilir. AKP'den aday olup milletvekili seçildikten sonra medya hevesini engelleyemeyen Şamil Tayyar'ın gündemdeki olaylara ilişkin yorumları ise işlerin iyice zıvanadan çıktığına ilişkin en başta gelen örneği oluşturuyor.

Hürriyet iyice çığrından çıktı
Gazeteciliğin olağan işleyişinde, bir gazetedeki köşe yazarlarının birbirlerinin yazılarından aynı baskıda bahsetmesi pek görülen bir durum değilken, tüm köşe yazarlarının ertesi gün gazetede çıkacak yazılarına önceden erişim hakkına sadece gazetenin genel yayın yönetmenlerinin sahip olmasının yerleşik bir gelenek olduğu biliniyor.

Fakat dün Hürriyet gazetesinde genel yayın yönetmeni Enis Berberoğlu ile eski genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün işbirliği içinde bir senaryoyu oynadığı görüldü. Bu kez bir yazarın yazısından eski genel yayın yönetmeninin haberdar olduğu bu senaryonun konusu ise Kürt sorunu idi.

Şemdinli'ye giderek hükümetin Kürt politikasının başarısını kanıtlamaya çalışan Enis Berberoğlu'nun, "Şemdinli'de tek başına" adlı yazısı her anlamda sınırlarda gezdiğinin ve rezaletin örneğini sergilerken, önceden masada yazılmış bir planın bir parçası olduğunu da, Ertuğrul Özkök'ün pası almış futbolcu misali topu kaleye göndermeye çalışan ve Berberoğlu'nun yazısını konu edinen köşe yazısı ele veriyordu.

Enis Berberoğlu sözkonusu yazısında, Şemdinli'ye giderek dağda kurdurduğu bir masada görüntülendiği fotoğrafının yanında yer alan spotta, "eğer Hürriyet Gazetesi’nin genel yayın müdürü bir sabah Şemdinli manzarasına karşı rahat rahat kahve içebiliyorsa... Bakmayın siz elalemin feryatlarına... Bu iş daha bitmedi demektir!" diyordu.

Berberoğlu, İstanbul'dan Van'a uçakla ve oradan da Şemdinli'ye karayoluyla yaptığı seyahatiyle başladığı yazısında, "Kürt sorununda aslında hükümetin ne kadar çok mesafe katettiği" iddiasını kanıtlamak amacıyla, yol kontrollerinin geçmişe oranla çok azaldığı ve yolların emniyetli olduğuna, Şemdinli emniyet müdürü ve özel harekatçıların ne denli genç ve eğitimli oldukları ve PKK'ye karşı kullanılan ağır silahların yeterliliğine değinerek ve Şemdinli kaymakamının bölgedeki durumun iyiye gittiğine yönelik sözlerini aktararak devam etti.

Tüm bu gözlemlerini Şemdinli'de bir tepede gazeteci arkadaşlarına kurdurduğu masada verdiği pozla bütünleyen Berberoğlu, yazısını şöyle sonlandırdı:

Eğer Hürriyet Gazetesi’nin genel yayın müdürü... Bir sabah Şemdinli manzarasına karşı... Rahat rahat kahve içebiliyorsa... Bakmayın siz elalemin feryatlarına... Bu iş daha bitmedi demektir. Ve inanın bu tespiti yapan haberci… Aynı bölgede çok daha kötüsünü gördü. 300 metrelik yolu zırhlı araçla aşan yöneticiler… Öğleden sonra yol emniyeti kalmayan iller… Fail-i belli cinayetler, uyuşturucu şebekeleri… Daha neler neler… Bugüne şükür demiyorum tabii ki… Ama yaşadıkça, nefes aldıkça… Şemdinli’de kahve keyfini, o dağların güzelim kokusunu unutmadan… Geçmişin asla ve kat’a tekrar etmemesi için… Elimden geleni yapacağım. Sadece bilinsin istedim.

Ertuğrul Özkök ise, "Enis o dağda ne işin var" başlıklı yine dünkü Hürriyet'te yer alan yazısında, Berberoğlu'nun yazısını tamamlayan bir çerçevede, şu ifadeleri kullandı:

Çok güzel bir iş yaptın. Bugün Hürriyet’te yayınlanan o fotoğrafa bittim. Bir gazeteci ki yaz tatili dememiş. Orası tehlikelidir dememiş. Ben koskoca Hürriyet’in koskoca genel yayın yönetmeniyim de hiç dememiş. Kalkmış gitmiş, Şemdinli dağlarına masayı kurmuş. Sebati Karakurt’un çektiği harika fotoğrafa dakikalarca baktım. Sizi bilmem ama bakın ben neler gördüm o fotoğrafta:
YER SEÇİMİ
İlçeye hakim bir tepe. Aşağıda Şemdinli görünüyor. Orası neresi? Gün geçtikçe kafayı yiyen örgütün, bir gece yarısı gelip konuşlandığı yer. Fotoğraf ne diyor? “Hadi diyelim ki gece sinsice, kalleşçe burada varsın. Gündüz mertçe neredesin ey arkadaş? Buyur gazeteci olarak ben de buradayım Sen gece kurşun sıkıyorsan Ben de gündüz kalem sıkıyorum.”
BDP’YE CEVAP
Ne demiştin kardeşim sen? Payandası olduğun terör teşkilatı bu ülkenin 700 kilometresini kontrolünde tutuyor palavrasını atmıştın değil mi? Nah tutuyor... İşte ülkenin en büyük gazetesinin genel yayın yönetmeni, masayı o dağa kurmuş, kahvesini içiyor.

Basın Başbakan'a soru soracağına kahvehane muhabbeti yapıyor
Enis Berberoğlu ile Ertuğrul Özkök'ün birbirleri ve AKP hükümetiyle danışıklı "haberciliği" aslında geçtiğimiz gün basının ne tür bir felaket içinde olduğunu anlatan bir manzara ile bir bütün oluşturuyordu.

Tamamı AKP yandaşı olan Bugün, Star, Zaman, Sabah ve Türkiye gazetelerinin genel yayın yönetmenlerinin katılarak Başbakana sorular sorduğu televizyon programı, basın adına utanç verici bir güne daha sahne oldu. Kanaltürk'teki canlı yayında Başbakanın karşısına çıkan gazetecilerin soru sorarken çekinen tarzı ve Erdoğan'ın tüm saldırılarına gülerek karşılık vermeleri ise diyecek söz bırakmadı. Erdoğan'a soru sorması için "seçilen" gazetecilerin tamamı soru sormaktan ziyade Erdoğan'a teşekkür ederken, Erdoğan'ın bütün saldırılarına gülerek destek vermeleri tek kelimeyle utandırdı.

Anadolu Ajansı ciddiyet ve doğru habercilikten nasibini almadığını kanıtlıyor
Devletin haber ajansı AA ise, bir devlet ajansından beklenen asgari standartlar ve ciddiyetten çok uzak bir halde olduğunu kanıtlayacak benzersiz örnekler sergiliyor.

AKP'nin Suriye politikasında yaşadığı sıkışma, Suriye'de Esad karşıtı muhalefetin yarattığı vahşet görüntülerine her gün bir yenisinin eklenmesi, uluslararası boyutta yürütülen dezenformasyona dair ortaya çıkan skandalların artması, bu tip habercilikte ısrar eden AA'yı da, ilerleyen süreçte daha fazla zora sokacak gibi görünüyor.

Suriye konusunda hükümetin savaş çığırtkanlığına paralel bir tutum takınan yandaş medya gibi AA da eleştirilere maruz kalırken, Hürriyet gazetesinden Ali Örnek'in geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı ve AA'nın Suriye başlığındaki haberciliğine yönelik ciddi eleştiriler yönelttiği bir yazısına resmi bir yanıt verme gereği duyulmazken, sadece geçtiğimiz gün AA Genel Müdürü Kemal Öztürk'ün Twitter adresinden gayrıresmi bir açıklama geldi.

Genel Müdür Kemal Öztürk Twitter’dan yaptığı açıklamada, Örnek'in sıraladığı somut başlıklara net bir cevap vermekten kaçınırken "AA mazlumun yanında" şeklinde açıklamalarda bulundu. Timetürk ise konuyu "AA’dan Hürriyet’e tokat gibi cevap" şeklinde haberleştirdi.

Ali Örnek yazısında birçok somut veri ve olay üzerinden AA'nın Suriye haberciliği konusunda kötü bir sınav verdiğini ve devletin resmi kurumu olması sebebiyle bunun durumu bir kat daha vahim hale getirdiğini söylemişti. Örnek, yazısında "gazeteciler için zorlu bir sınav haline gelen Suriye'deki gelişmelerin takibi ve aktarımı konusunda, Anadolu Ajansı (AA) da eleştirilerin hedefi oluyor. Suriye-Ürdün sınırında savaş bile çıkaran ajansa yöneltilen eleştirilerin başında muhaliflerin iddialarının peşinen doğru kabul edilmesi, karşıt açıklama ve eleştirilere yer verilmemesi var" ifadelerini kullanırken, konuyla ilgili örneklere de yer vermişti.

Örnek'e göre Suriye'nin başkenti Şam'da, son bir haftada meydana gelen iki ayrı olayla ilgili haberler, bu eleştirileri daha da artırdı. Örnek yazısında şu ifadeleri kullanmıştı:

AA'ya göre, 28 Ağustos'ta Şam'ın Caramana banliyösünde “askeri operasyonlarda” öldürülen iki kişinin cenaze törenine bombalı saldırı düzenlenmiş ve yedi kişi yaşamını yitirmişti. AA, haberi muhaliflerin Şam Haber Ağı’na dayandırdı. Ancak uluslararası ajanslar mahalle halkının “Esad yanlısı ve Hıristiyan” olduğuna dikkat çekerek, saldırıyı muhaliflerin düzenlediğine yönelik iddiaları öne çekmeyi tercih etti.

Benzer biçimde Deraya kasabasında yaşanan ve 245 kişinin yaşamını yitirdiği katliamı da yalnızca muhaliflerin iddialarıyla haberleştiren ajans, olaydan rejim güçlerini sorumlu tuttu. Ancak İngiltere’de yayımlanan Independent gazetesinin Suriye’de bulunan deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, mahalle sakinlerinin muhalifleri sorumlu tuttuğunu anlattı. Suriye medyası tarafından da aktarılan bu tanıklıklar, AA'nın haberinde yer bulamadı.

(soL-Haber Merkezi)