Taraf'ın cadı avı, solu hedef alıyor

Taraf'ta Mehmet Baransu tetikçiliği, bu defa "Yoldaş General" manşetinde kendini gösterdi. Servis edilen devlet belgeleriyle murat edilen, solun "Ergenekon komplosu"nun bir parçası olarak gösterilmeye çalışılması. Haberdeki asıl saçmalığı ise, galiba Nabi Yağcı yanıtlamalı.

Taraf gazetesi, bugün "Yoldaş General" başlıklı bir manşetle çıktı. Mehmet Baransu imzalı haberde Hava Kuvvetleri Komutanlığı için sıradayken Balyoz Operasyonu kapsamında tutuklanan Korgeneral Ziya Güler'in geçmişinde THKP-C ve TBKP ile ilişkili olduğuna dair iki ayrı MİT belgesi konu edildi.

Habere göre MİT’in, Ergenekon soruşturmasını yürüten özel yetkili savcılara gönderdiği belgelerde Korgeneral Ziya Güler’in, 1972 yılında yasadışı sol örgüt THKP Cephesi mensubu olduğu için tutuklandığı belirtiliyor. 1989 tarihli bir başka belgede ise Güler, “Değerli Yoldaşlar” diye seslendiği Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) Polit Büro’nun aldığı kararları değerlendiriyor.

Haber, Türkiye'de solun da Ergenekon-Balyoz komplosunun parçası olduğu tezini işlemek üzere hazırlanmış. Haberin altbaşlıklarından birinde "Anarşik eylemlere katılmış" gibi 1980 öncesine ait anti-komünist bir ifadenin tekrar kullanılması, haberin nasıl bir sol karşıtı halet-i ruhiyeyle yazıldığını ortaya koyuyor.

Haberde Ziya Güler'le ilgili 1972 yılına ait ilk MİT belgesinde şu ifadeler yer alıyor:

"1- İstanbul Hava Harp Okulu 3. sınıf 2302 nolu öğrenci.

2- T.H.K.P. ve Cephesi mensubudur.

3- T.H.K.P. ve Cephesi adlı illegal örgüt mensuplarınca meydana getirilen anarşik eylemlere adı karıştığı iddiasıyla, İstanbul Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nce 29 Haziran 1972 günü tutuklanmıştır. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi‘nde açılan Mahir Çayan davası ile ilgili olarak yargılanmaktadır."

1989 tarihli ikinci MİT belgesinde ise, Ziya Güler'in binbaşı ya da yarbay rütbesindeyken TBKP Politbüro'nun kararlarına dair yazdığı bir yazıya yer verilmiş. Buna göre söz konusu yazıda şu ifadeler yer alıyor:

"Sizlerin de karar tasarısında belirttiğiniz gibi,ülkemizdeki geldiğimiz aşamada iktidarın komünistlerin fiili bir yasallığı razı olması yönünde tavır içine girdiği izlenimimizin olduğunu söyleyebiliriz. Bunun somutta az da olsa belirtileri vardır. Örneğin, son ülkeye dönen iki yoldaşın TBKP üyeliğini deklere ettiği halde bunların serbest bırakılması herhalde bu göstergelerden biri oluyor diye düşünüyorum. Bu noktaya nasıl gelindi? Kazanımlarımızın iyi bir değerlendirilmesi gerekiyor. Geldiğimiz noktadan sonra nasıl ileriye adım atacağız, geçirdiğimiz iki sene içindeki nesnel ve öznel yanları olan bu tutukluğumuzdan nasıl kurtulacağız?
 
Birlik-yasallık-yenilenme perspektiflerimizle uyum içindedir, katılıyorum. Böylesi bir faaliyetle birlikte TBKP kurucular hareketinin hazırlanması da doğrudur. PB’nin şu saptamasına ‘yasallaşma mücadelemizin özü komünistlerin ülkede demokrasinin yerleşmesine ve rejim sorununun çözülmesine katkılarını koymalarıdır’ katıldığımı da belirtmek isterim. Bu saptamaya bağlı kalarak önümüze koyduğumuz S.ve K. yoldaşların dönüşü ile başlayan ve nesnel, öznel nedenlerle geç olarak da olsa yurtdışından dönüşlerle yeni bir aşamaya gelen yasala çıkma çizgimizi kararlı bir geliştirmeliyiz.
 
S ve K yoldaşların başlattığı adım o günkü rejimi zorlama eylemimizdi, kazanımları tüm demokrasi güçleri açısından bugün biz daha iyi görebiliyoruz, bizim dışımızdaki maksist çevrelerde inanıyorum ki bu görüşlerimize katılıyorlardır. (en azından bir bölümü). Bu anlamda TBKP kurucular hareketinin başlamasıyla rejimi zorlamanın yeni evresi yaratılabilir ve yaratılmalıdır da diye düşünüyorum. Bu faaliyette şimdiye kadar, özellikle geri dönüşlerdeki ataletin içine düşülmemesi dikkat merkezimizde olmalıdır diye düşünüyorum.
 
Biz, yasallaşma sürecimizin değişik variyantlarını düşünüp “adımlar kompleksi” hazırlamak zorundayız diye düşünüyorum. Örneği, yığınsal TBKP üyeliğinin açıklanması, başka bir adım, bu üyelerin davaya dahil edilmelerini isteme gibi bir girişim vb... Tüm bunların sonucu geldiğimiz noktada TBKP’nin yasallığı girişimimiz yine de marksist güçler arasında farklı yorumlanabilir, bunu göğüslemeliyiz, diye düşünüyorum. Demokratikleşme yönündeki mücadeleye bizim özgün katkımız, geçmişin günahları ve bazı önyargıları kapsayarak marksist çevreler arasında hemen kabul görmüyor. Bunu bir süreç içinde aşacağız diye düşünüyorum.

Karar tasarısında son bir yol içinde yenileme anlayışına ve yasallaşma ve birlik hedeflerine uygun bir eylem hattının ortaya konamaması, alınan kararların da uygulanamamasıdır. PB bu saptamayı yapıyor. Bu saptamaya katılıyorum.
Şimdi bu noktadan çıkarak MK bu hedeflere bağlı somut kararlar alabilmeli önümüzde ki 4-5 aylık pratik faaliyetimizi, atılacak adımları somutlamalıdır. Özetlersem, PB’nun karar tasarısına katılıyorum. Böylece MK, TBKP 1. Kongre kararlarını yaşama geçirme yönünde somut bir adım daha atmış olacaktır düşüncesindeyim.
Çalışmalarınızda başarılar diler, gözlerinizden öperim."

Yeni cadı avı
Taraf'ın bavulcu muhabiri Mehmet Baransu'nun yeni haberi, artık Türkiye'de, ABD'deki McCarthy dönemine benzer bir cadı avı başlatıldığını gösteriyor. Sonuncusu 1989 tarihli belgeler, gerçek olmaları halinde bile herhangi bir suçu kanıtlamıyor, yalnızca "Ergenekon tutuklusu general gizli solcu" mesajı vererek, siyasi cadı avına destek çıkıyor.

Nabi Yağcı ne diyecek?
Daha tuhaf olanı ise, bu cadı avında kullanılan yöntem. Anlaşıldığı kadarıyla Baransu ve Taraf, bu belgeler okunduğunda Ziya Güler'in halen solcu olduğunun, dolayısıyla solcuların da "darbeci" olduğunun düşünülmesini murat ediyor. Oysa Güler'in 1989 tarihli mektubunda "düzeni zorlayan yoldaşlar" olarak nitelediği S. ve K., Nihat Sargın ve Haydar Kutlu. Haydar Kutlu, ya da gerçek ismiyle Nabi Yağcı da bir Taraf yazarı!

Eğer Yağcı'nın o dönem TBKP lideri olması bugünkü siyasi pozisyonuna dair kesin bir şey söylemiyorsa, TSK'da kuvvet komutanlığına gelebilecek kadar yükselen bir kişinin niye solcu kalmış olmasını düşüneceğimiz sorunun yanıtını ya Baransu, ya da Yağcı vermeli herhalde.

Askerlerin siyasetle ilişkisi
Haberin gündeme getirdiği bir başka konu, askerlerin siyasetle ilişkisi. Genelkurmay'ın ve düzenin "TSK'da siyaset olmaz" ilkesi, aslında "TSK'da yalnızca benim siyasetim olur" anlamına gelen paradoksal bir dayatma, zira TSK başından sonuna kadar siyasal bir kurum. Askerin siyasi rolünün kırılmasını isteyen Taraf'ın da aralarında bulunduğu kesim de bunu kabul ediyor, karşı çıktıkları şey, kendi istedikleri siyaseti takip etmeyen askerler. Hilmi Özkök'ün AKP yanlısı açıklamaları alkışlanırken, bir başka askerin devrimci olması baştan "suç" sayılabiliyor.

Zaten askerlerin fişlenmesinin altında da bu anti-komünist gelenek yatıyor. Baransu'ya yaptırılan haber, MİT'in içinden de Taraf'a belge servis edilmeye başlandığının bir işareti aynı zamanda.

(soL - Haber Merkezi)