Radikal yazarları niye birbirine girdi?

Radikal gazetesinde yer alanların ortak amaç olarak ortaya koydukları “sağcı ve solcu yazarların ‘özgürlükçülük’ teması etrafında bir yayın çıkarması” iddiası elde patlamış durumda.

Geçtiğimiz haftasonu Erdoğan’ın rektörlerle kahvaltısının, haftaiçi de Ankara SBF’de Burhan Kuzu’nun protesto edilmesinin ardından Radikal gazetesinin köşe yazarları birbirine girdi. Akif Beki ve ardından Eyüp Can’ın gençleri suçlu ilan eden yazılarına diğer yazarlar sert tepki gösterdi.

Radikal gazetesi, Fethullahçı Eyüp Can’ın Genel Yayın Yönetmenliği koltuğuna oturmasıyla birlikte, “özgürlükçü solu temsil” iddiasıyla gazetenin yeni yolunu çizdi. Eyüp Can, kendisiyle yapılan röportajlarda sağcı olmasını bu çizgide bir gazete çıkarmasının önünde bir engel olarak görmediğini söylüyordu. Bunun sebebi, “özgürlükçülük” ekseninde tanımlanan solculuğun, çoğu zaman sağcılıkla arasındaki mesafenin yok sayılabilecek kadar kapandığının bilinmesiydi. Radikal’deki AKP’ci sağcı yazarlar “özgürlükçülüğe” oynayacak, liberal/özgürlükçü solculardaki AKP’ci damar ise güçlendirilecekti.

Liberal/özgürlükçü solu AKP’ye bağlama fikrinin proje olarak başarılı olduğu, Türkiye’deki birçok örnekte görüldü. AKP’ye sadece bu eksenden utangaç muhalefet yapmak isteyenlerin yolu hep tıkandı. Fakat Radikal gazetesinde son hafta yaşananlar, AKP’nin ülkeyi yönetirken yürüttüğü siyasetin, demokrasi ve özgürlükle asla bağdaşmadığı gerçeğini bir kez daha hatırlattı. AKP’ci damarın gençliğe tahammülsüz tepkisi, Radikal’in “özgürlükçü solcu” yazarlarını çileden çıkardı.

AKP’cilikle “özgürlükçülüğün” tutturulamayan dengesi

Wikileaks belgelerinde açıkça Başbakan Erdoğan’ın basın danışmanı iken ABD Büyükelçiliği yetkilileriyle yemekli toplantılarda bir araya gelip Türk basınındaki isimler hakkında değerlendirmelerini sunduğu ortaya çıkan ve bunu “Nazik bir yemek davetiydi” diye savunan Akif Beki, tartışmanın fitilini ateşleyen isim oldu.

Beki, Radikal gazetesinin “Öğrenciye aslan, holigana kuzu” manşetine itiraz ederek, “Polise aslan, baskıncıya kuzu” başlığı attığı yazısında “Ters çevirin, bulursunuz karşıtını: ‘Emniyete gaddar, vandalizme anlayışlı’ ya da ‘Polise acımasız, militana şefkatli’ veya ‘Otoriteye şedit, anarşizme hoşgörülü’ gibi” dedi.

Öğrencilerin Dolmabahçe’deki toplantıyı basmaya gittiklerini iddia eden Beki şunları yazdı: “Rektörler toplantısı, öğrenciler çağrılmadığı için gayrimeşru imiş nazarlarında. Zorla, kaba kuvvetle de olsa içeride bulunma hakkı doğmuş onlara. Bir öğrenci temsilcisini içeri göndermek istemişler. Polis kabul etmemiş bu teklifi. O zaman toplantıya, yani Başbakanlık ofisine doğru yürüyüşe geçme kararına varmışlar. Polisin uyarılarına kulak asmamışlar, engellemelerine aldırmamışlar, barikatı darp ve cebirle yarmaya çalışmışlar. Ellerindeki sopalarla vurmuşlar, tartaklamışlar memurları. Çatışmanın ilk kıvılcımını ateşlemişler. Polis de onları durdurmak için gazdı, coptu, Allah ne verdiyse müdahale etmiş.

Özgürlükçü Fethullahçı AKP’ci yazar nasıl olunacak?
Akif Beki, Radikal gazetesinin önceki günkü manşetine karşı çıkarken yalnız değildi. Gazetenin “özgürlükçü sol” iddiasının gereği olarak bu manşeti onayladığı anlaşılan Eyüp Can, polisi eleştiren manşeti dengelemek adına ertesi gün AKP’cilikte Akif Beki’ye katıldı. “Orantısız eylem” diye bir şey uyduran Can, “Bildiri okumak, gösteri yapmak, protesto etmek en doğal demokratik hak. Peki ama yol kapatmak, arabalara saldırmak, camları indirmek, Başbakanlık Çalışma Ofisi’ni basmaya kalkışmak yasal ve demokratik bir hak mı?” diye yazdı.

Beki, “Orantısız eyleme de sıfır tolerans” diyerek, açıkça polisin müdahalesini akladı.

Masa yuvarlak olunca demokrat mı olunuyor?
Beki ve Can’ın yazılarının Radikal içinde sert tartışmalara neden olduğunu, Eyüp Can ertesi günkü yazısında aktardı. “Her gün yuvarlak masanın etrafında gazeteyi birlikte yaptığım arkadaşlarımın çoğu, dünkü yazımın 'orantısız eylem' kısmını 'yanlış' bulmuş” diyen Eyüp Can, gazetedeki toplantı masalarını nasıl özellikle yuvarlak yaptırdığından bahsederek, toplantılarının ne denli demokratik geçtiğinden dem vurdu.

Ancak Beki ve Can’ın öğrencilere saldırısını bazı Radikal yazarlarının midesi kaldırmadı.

Murat Yetkin ruh çağırdı
Murat Yetkin, 8 Aralık tarihli yazısında “Öğrenciye aslan, holigana kuzu” manşetinin “Radikal ruhunu en iyi yansıtan manşet” olduğunu savunurken, bu ruhun özünü de ele veriyordu: Aynı şeyi yazmış olmasına rağmen Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can’a tek kelime etmeyen Yetkin, Akif Beki’yi eleştirirken kendine dayanak olarak Cemil Çiçek gibi hükümet yetkililerinin ve Yeni Şafak gazetesinin daha ılımlı bir pozisyon almasını dayanak gösterdi. Böylece Yetkin, Beki’ye yönelik eleştirisini “AKP’liler bile böyle demiyor ama Akif” şeklinde özetlenebilecek tınısıyla “hoşgörü”ye bağladı.

Cüneyt Özdemir bile kaldıramadı
Aynı gün Cüneyt Özdemir de köşesinde şunları yazdı: “Dün bu gazetede bazı köşeleri okuyunca kendimden utandım. Birkaç gün önce ‘Polise vurmak eylem değildir’ diye yazmıştım başkaları, bayrağı daha da öteye taşımış. Neredeyse öğrencileri dayak yedikleri için suçlayacaklar.

Yetkin, yazısını “Akif’in görüşlerini ifade hakkını savunurum ama itirazım var. İfade özgürlüğünün siyasi, mali, cezai ya da idari baskıyla engellenmesine de karşıyım. Geriye bir yol kalıyor önerimi açıklıyorum: Akif Beki’yi verelim, Fehmi Koru’yu alalım. Fehmi Koru’nun Tevfik Fikret’in ‘Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür’ dizesinin anlamını takdir edenlerden olduğundan eminim en azından” sözleriyle bitirdi.

Koray Çalışkan: Beki önce gazetecilik öğrensin!
Eski BirGün yazarı, Boğaziçi Üniversitesi hocası Koray Çalışkan da 8 Aralık’ta Akif Beki’ye kızarak şunları yazdı: “Akif Beki iki öğrenciyi televizyonda dinlemiş, sonra yüzlerce öğrencinin onlarca farklı örgütle bir araya gelerek düzenlediği protesto eylemlerini eleştirmiş. Öğrencileri vandal, protestocuları antidemokrat bellemiş. Öğrenciye demokrasi öğretmeye kalkmadan önce gazetecilik öğrenilmeli. Eğer televizyon izleyip hayat yorumlanacaksa vay halimize.

Başbakan’ın çevresini saran polislerin üniversite rektör yardımcılarını dahi tartakladığı, kendi üniversitelerinin kampüsünde barışçıl eylem yapan öğrencilere biber gazıyla saldırdığı, polisin en son Başbakanlık ofisi önünde sessiz kalan Genç-Sen üyelerini dahi taciz ettiği, hatta İstanbul’a protesto için gelen Ankaralı öğrencilere şehrin kapatılarak anayasal suç işlenen bir ortamda, Türkiye’nin en güçlü adamı Başbakan Erdoğan’ın üç-beş öğrenciden korkup, üstelerine polis salması eleştirileceğine, öğrenciler eleştiriliyor. İki öğrenciye ya da öğrenci örgütüne telefon edilip ne olduğu sorulacağına, iki kişi televizyonda dinlenerek! Akif Beki, ‘İleri demokrasi, bazılarımız gerideyken olmuyor’ diyerek bitirmiş yazısını. Yerden göğe kadar haklı.

Akif Beki: Sen de mi Murat?
9 Aralık’ta kendisine yöneltilen eleştirilere yanıt veren Akif Beki, Çalışkan’ı pas geçip Murat Yetkin’e “Sen de mi Murat?” diye seslendi ve aynı tezlerini tekrarladı, öğrencilerin aslında toplantıyı basmaya gittiklerini söyledi.

Murat Yetkin ise hâlâ önceki gün çağırdığı ruhu kurtarma çabasını sürdürerek, yazısının sonuna şu notu düştü: “Dün, Akif Beki’nin görüşlerine itirazımı dile getiren yazım üzerine, -tebrik mesajlarının sayısına yaklaşamasa da- önemli miktarda tel’in mesajı aldım. Tesellim, tel’in mesajlarının Radikal okuru ruhunun R’siyle alakası olmamasıydı. Umarım bu iş Türkiye’nin son 15 yılındaki demokratikleşme mücadelesine karınca kararınca katkıda bulunmuş Radikal’e zarar verecek noktalara uzamaz.

Radikal yazıları basamadı mı?
Radikal’deki “sol soslu, özgürlükçü AKP’cilik” projesinin AKP’nin faşist tavrı sonrası patlaması, Radikal’de bazı yazıların basılamamasına sebep oldu. BirGün yazarı Ümit Alan, (soL’da da yer verdiğimiz) 12 Aralık’taki yazısında bu gerçeğe dikkat çekiyordu: “Bu değerlendirmeyi yazdığım sırada Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, yazısı gazetede yayımlamadığı için Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıkmıştı. Aynı şekilde Sırrı Süreyya Önder’in de yazısının yayımlanmadığı, kendisinden yeni bir yazı istendiği ve o da yazmayınca köşesinin boş kaldığı öğrenildi. Üstüne üstlük Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can da cuma günkü yazısını yazmamıştı. Radikal üç eksik veya cezalı oyuncuyla sahadaydı.

Özgür Mumcu: 12 Eylül paşaları gibi
Son olarak 13 Aralık’ta tartışmaya Özgür Mumcu ve Yıldırım Türker de dahil oldu. Özgür Mumcu, köşesinde “Polisin dövdüğü öğrencileri darbe için ortalığı karıştıran haşerat gibi görünce, 12 Eylül'ün paşaları gibi cümleler kuruluyor” dedi.

Mumcu şunları yazdı: “Polis burun kırar, bebek düşürürken, ‘Ama hırsızın hiç mi suçu yok’ yollu yazılar yazılıyor ve bunlar da solda olduğunu iddia eden bir gazetede bile yayımlanabiliyorsa orada bir sorun vardır. Kritik zamanlarda ilkesel tutarlılık gösterilip gösterilmediği önemlidir. Polis şiddetinin ertesi günlerinde “Ama onlar da az değilmiş ha” temalı yazılarla bu tutarlılık sağlanamaz.

Bir gazetenin ilk kaygısı, şehrin ortasında görevini beceremeyip dehşet yaratan bir kurumu sorgulamaktır. Toplumsal eylemler konusunda polisin zayıf karnesini teşhir etmektir.

Bunu manşetten yapıp, içeride ‘Ama onlar da toplantıyı basacaklarmış’ diye mazeretler sıralamanın getireceği tek şey, utançtır.

Velev ki basacaklardı. Bunu önlemek için silahsız öğrencileri benzin istasyonlarında dövmek dışında aklına bir fikir gelmeyen bir kuruma mazeret yetiştirerek yumurta sınavından geçilmez.

Sırrı Süreyya Önder de itiraz etti
Sırrı Süreyya Önder de 13 Aralık tarihli yazısında “Son öğrenci tepkilerine karşı dillendirilen itirazlara dikkatlice bakın, bir tane bile evrensel hukuk ve demokrasiye yaslandırılmış bir referans göremezsiniz. Oralarda sefaletlerine da-yanak yapacakları bir tek şey bulmayacaklardır çünkü” yazarak tartışmaya katıldı.

Yıldırım Türker: Elden düşme danışman
Yıldırım Türker ise şöyle yazdı: “Gazetemize iliştirilmiş elden düşme danışman, demokrasinin bu kadarını fazla bulduğunu açıklayarak gençlere yükleniyor.

Eyüp Can da, yanlış bulduğumu daha önce de belirtmek zorunda kaldığım ‘nesnel gazetecilik’ anlayışıyla ‘orantısız eylem’ kavramını üretip koroya katılıyor.

Radikal gazetesi ‘hırsızın hiç mi suçu yok’ yayını yapıyor. Copların, tekmelerin, açık vahşetin karşısına geçip.

Aydın Doğan’ın AKP hükümetinde sempati uyandırma çabasının bir parçası olması bir yana, Radikal, özellikle kentli orta sınıfa mensup kesimi, “özgürlükçü” ve “demokrat” bir söylemle soldan AKP’ye ve düzene yedekleme projesi olarak yayın hayatını sürdürmeye çalışıyor. AKP’nin faşist uygulamalarının ayyuka çıktığı dönemlerde görülen gazete için gerilimlerin aşılıp aşılmayacağı, yazarlardan durumu kaldıramayıp Eyüp Can tiyatrosunun parçası olmayı reddedenlerin çıkıp çıkmayacağı ise zaman içinde görülecek.

(soL - Haber Merkezi)