Odatv davasında tahliye yok

Oda TV davası 8. duruşmasında karar açıklandı. Buna göre tahliye talepleri reddedilirken bir sonraki duruşma 23 Ocak'ta yapılacak.

Güncelleme 22:36

Davada tahliyelerin gerçekleşmemesi adliyede bekleyişini sürdüren yakınların, avukatların ve birçok gazetecinin beklediği yönde bir karar olmadı. Özellikle savunmalarla birlikte birçok ziyaretçiyle davanın çöktüğü yönünde iknanın yerleştiği adliyede, ikna olmayan mahkeme heyetinin verdiği karar şaşkınlığa neden oldu.

Güncelleme 22:15

Davanın gerekçeli kararı açıklandı

İstanbul 16. Ağır Ceza mahkemesinde görülen davanın gerekçeli kararında, "Sanıklara isnat edilen suçun CMK 100/3-a maddesinde yer alan suçlardan olması, avukatların verdiği bilirkişi raporu olarak kabul edilemeyeceği, mahkemenin de henüz dijital verilerle ilgili bilirkişi raporu almadığı nedeniyle tahliyeler reddedildi" denildi.

Ayrıca vefat eden Kaşif Kozinoğlu ile ilgili açılan kamu davası hakkında düşme kararı verilerek, Kozinoğlu'na ait hard disk iki adet film negatifi ve MP4'ün imaj ve kopyalarının mirasçılarına iade edilmesi istendi. Doğan Yurdakul'un tutukluluk halinin ise hayati bir tehlike oluşturup oluşturulmadığının incelenmesi için sağlık raporlarının Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi. Soner Yalçın'ın yaptığı görevsizlik talebi de reddedildi.

Öte yandan avukatların dijital veriler hakkında bilirkişi incelemesinin yapılmasının, ancak şaibeli durumlar yaratacağından ötürü incelemenin TÜBİTAK'ta yapılmamasına yönelik bulundukları talep reddedildi. Bilirkişi incelemesi TÜBİTAK'ta yapılacak.

Güncelleme: 22:07

Duruşmaya verilen aranın ardından karar açıklandı. Mahkeme tahliye taleplerinin tamamını reddetti. Bir sonraki duruşma 23 ocakta yapılacak.

Güncelleme: 20:00

Savunmaların ardından avukatlar taleplerinde tüm sanıkların tahliyesini istedi. Savcı ise tüm sanıkların tutukluluk halinin devamı yönünde görüş bildirdi.

Duruşmaya ara verildi. Mahkeme heyetinin gece saatlerinde ara kararı açıklaması bekleniyor.

Tutukluların yakınları, arkadaşları ve birçok gazeteci adliyede bekleyişini sürdürüyor.

Güncelleme 19:12

Hanefi Avcı: İçinde olmasam inanmam, mutlaka bir şey yapmıştır bunlar derim
Ahmet Şık’ın ardından eski Eskişehir İl Emniyet Müdürü tutuklu Hanefi Avcı, “Benim meslek hayatımın 25 yılı terör istihbaratta geçti, ben böyle dosya görmedim" dedi. “Haliçte yaşayan simonlar" kitabını 2000 yılında yazmaya başladığını, ara verdiğini, 2009'da tekrar başladığını ve 2010'da bitirdiğini ifade eden Avcı, “İçinde olmasam inanmam, mutlaka bir şeyler yapmıştır bunlar derdim. Ama ben böyle saçmalık, uydurma iş görmedim" diye konuştu. Dosya kapsamında toplanan delillerin geçersiz olduğunu öne süren Avcı, “Bu kadar hayati bir olayda olay yeri incelemesi yapıyorsunuz ama asgari şartları yerine getirmiyorsunuz. Bu deliller geçersizdir. Delil ancak hukuki toplanmışsa delil olabilir. Bilgisayar delillerini toplayan bizim arkadaşlar asgari şartları yerine getirmemişler. 1 saniyede 61 dosya transfer edemezsiniz. 1986'dan beri bilgisayar kullanıyorum. Türkiye'deki ilk bilgisayar kullananlardan biriyim. Duruşmaya bilgisayar getirip ispatlayacağım. Bunu ancak bir virüs yapabilir" ifadesini kullandı. Hanefi Avcı savunmasına daha sonra devam edeceğini söyleyerek bitirdi. Avcı’nın ardından tutuklu sanık gazeteci yazar Nedim Şener’in savunmasına geçildi.

Nedim Şener: Hanefi Avcı’yla röportaj nedeniyle tanıştım
Nedim Şener savunmasına, “Şükür ki bugüne gelebildik nihayet” sözleriyle başladı. Şener, sözlerini dünya kamuoyuna, özgürlük için yollara düşenlere, Ragıp Zarakolu ve Büşra Ersanlı’ya, Hopa direnişçisi öğrencilere selamlar ve teşekkürlerini ileterek sürdürdü. “İnsan içeri düşünce anlıyor. Kitaplara katkım olsa delikanlıca söylerim” diyen Şener, Hanefi Avcı’nın kendisine bir kitap yazdığını söyleseydi bile kendisine yardımcı olmayı düşünmeyeceğini ifade etti. Şener, Avcı’nın bir kitap yazdığını duyunca şaşırdığını ve Avcı’yla tanışıklığının kitap hakkında yaptığı röportaj gerekçesiyle olduğunu, kendisiyle polisevinde görüştüklerini ve kitap hakkında hazırlanacak haber için de kendisinden aldığı kitabın PDF dosya biçiminden metinleri haberde kullandığını söyledi.

Şener: Hrant Dink davasının karartılması için buradayım
Kendisinin bu davaya dahil edilmesinin Hrant Dink cinayeti ile ilgili yaptığı çalışmalardan ötürü olduğunu söyleyen Şener, “Halkın vicdanında hep temiz kalmaya çalıştım. Bu komploya katılmam Hrant Dink davasının karartılması içindir. Ergenekoncu olmadığımı biliyorum” dedi. Bu cinayete göz yuman polislerin mahkeme karşısına bile çıkmadığını ancak kendisinin hala tutuklu olduğunu söyleyen Şener, bir ihbar maili ile sürece dahil edildiğini söyledi. 6 Mayıs 2010’da M. Yılmaz isimli bir şahsın elektronik posta ile, “Nedim Şener Ergenekoncudur” diye ihbar maili gönderdiğini, 22 Mayıs’ta da hakkında dinleme kararı verildiğini söyleyen Şener, Trabzon eski Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek’i Dink cinayetinde ihmali olan isimler arasında yer verdiği için Ergenekon’a hedef göstermekle suçlandığını anlattı. “Bu dava bir konsorsiyum, olsa olsa ben kendimi Ergenekon’a hedef gösteriyorum” diyen Şener, iddianamede Sabri Uzun’un adı geçtiği halde kendisinin neden ifadesine başvurulmadığı sorusunu da yöneltti. Şener, “Sabri Uzun’un hayli adı geçtiği halde niye ifadesine başvurulmaz, niye sanık yapılmaz?” diyerek savcının ifadesine başvurmadığını söyledi.

Ara karar bekleniyor
Şener, “20 yıllık gazeteci yazar ben Nedim Şener hakkında, yardım ederek terör örgütü üyeliği suçlaması ile cezalandırılmam için açılan bu davadaki, tüm suçlama ve tespitlerin yasal dayanaktan yoksun olduğunu ve atılı suçun yasal unsurlarının bulunmadığını belirtiyorum” diyerek beraat talebinde bulundu.


Güncelleme 17:05

Coşkun Musluk ve Sait Çakır'ın ardından Ahmet Şık da savunmasını yaptı.

"Kitap getirmedim, patlar matlar"
Şık savunmasına başlamadan önce Başbakan Erdoğan'ın "Bazı kitaplar vardır ki bombadan daha tehlikelidir" sözüne göndermede bulunarak, Kitap getirmedim gördüğünüz gibi, patlar matlar" diyerek başladı.

Savunmasına "Dostum da düşmanım da beni tanır, ben gazeteciyim" diye başlayan Şık "adaletten, hukuktan yoksun, sahte ve düzmece belgelerle yürüyen politik bir yargılama nedeniyle buradayım" dedi.

"Delil dedikleri malum medyaya servis edilen polis andıçlarından ibaretmiş"
"20 yıllık meslek yaşamında önüne her konanı yazan, sırtını iktidara, üniformalı ya da kravatlı güç odaklarına dayayan bir gazeteci asla olmadığını" belirten Şık, tutukluluğunun ilk günlerinde “Elimizde açıklayamayacağımız çok gizli deliller var” diyenlerin de yalancı çıktığını ifade ederek "Ancak 6.5 ay sonra iddianame ortaya çıktığında gördük ki o çok gizli, açıklanamaz denen deliller malum medyaya servis edilen polis andıçlarından, yani yalanlardan ibaretmiş."

"Dokundum, buradayım"
Savcıların kanuni görevi olan sanık lehine delil toplama ve makul şüphe gibi önemli unsurların, tıpkı tartışmalı diğer soruşturmalarda olduğu gibi bu iddianamede de bulunmadığına dikkat çeken Ahmet Şık, bu eksikliklerin suç ve yargılama usulü bakımından hatalı olduğuna işaret ederek "İmamın Ordusu adlı kitap çalışmamdaki görüşlerim de açıktır ve çok nettir. Polis teşkilatında olup bitenlerin ve bu yaşananların bu tür tartışmalı soruşturmalarla ilgisinin ortaya çıkarılmasını çok önemsiyorum. İşte bu nedenle de bu davada sanık oldum. Gazetecilere, meslektaşlarıma “dokunan yanar” dedim. Dokundum, buradayım" dedi.

"Bu talimatlar bana vahiy yolu ile mi geldi?"
Savcıların "örgütsel doküman" dedikleri kitabını okumadan iddianame yazdıklarını, kitabı, kitapta adı geçen Hanefi Avcı, Emin Aslan gibi emniyet müdürlerinden biri olan Sabri Uzun adına yazdığı iddiasının tümüyle desteksiz olduğunu belirten Ahmet Şık, sanıkların yıllarca izlenmesine rağmen iddia edildiği gibi kendisine talimat verilmesi bir yana herhangi bir iletişim dahi tespit edilemediğine dikkat çekerek "Bu talimatlar bana vahiy yoluyla mı geldi" diye sordu.

"Terör örgütüne yardım için yazılan kitap bu kadar aleni olabilir mi"
Örgüte yardım için yazıldığı iddia edilen "İmamın Ordusu" isimli kitabını onlarca kişiye gönderdiğini belirten Şık iddianın saçmalığını vurguladı:

"Bir terör örgütüne yardım için yazılan kitap bu kadar aleni olabilir mi, yazarı tarafından bu kadar sahiplenilebilir mi? Gazeteciler, avukatlar, yayıncılar, eş-dost bu sürece böylece dahil edilir mi? Bir tek gazeteye ilan vermediğim kalmış. Üstelik iddianamede kitabı “başka birisinin adıyla” çıkaracağım iddia ediliyor. Bütün bu gazeteci, avukat, editör, yayıncıyla paylaştığım kitabımı, nasıl başka birisinin adıyla çıkarabilirim? Bu kadar saçma bir iddia olabilir mi?"

"Yargılanan gazeteciliktir"
Odatv davasında asıl olarak gazeteciliğin yargılandığını belirten Şık şöyle konuştu:

"Burada yargılama konusu yapılan gazetecilik faaliyetleridir. İfade özgürlüğünün yasal kılıf uydurularak bir kez daha ihlal edilmesidir. Yasaların koruması altında olan, gazetecinin haber kaynağının gizliliğinin ortadan kaldırılmasıdır. Bunun aksini iddia edenler güce ve iktidara sahip olup hukuku ayaklar altına alarak kin ve intikam duygusuyla hareket edenlerdir. Çok açık bir şekilde 'artık bizim istemediğimiz konularda yazamazsın' diyorlar."

İddianamenin ve davanın "masumiyet karinesi" gibi yalnız hukukun temel ilkelerini değil, aklı ve mantığı da sorladığına değinen Ahmet Şık, tarihin herkesi ve her şeyi yerli yerine koyacağını, kiminin yazdıkları ve söyledikleriyle, kiminin de verdiği kararlarla tarihteki yerini alacağını söyleyerek savunmasını tamamladı.


Oda TV davası 8. duruşmasında Coşkun Musluk ve Sait Çakır savunma yaptı. İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Oda TV davasının 8. duruşmasında Oda TV yazarı tutuklu Coşkun Musluk dün başladığı savunmasını bugün tamamladı. Duruşmayı izleyenler arasında CHP milletvekili İlhan Cihaner, gazeteciler Uğur Dündar, Serdar Akinan, Ruşen Çakır ve Ertuğrul Mavioğlu da yer aldı.

Herkes terör örgütü üyeliği suçuyla tutuklanabilir
“AKP’ye ve Gülen cemaatine muhalefet eden tespit ediliyor, hakkımda dinleme başlatılıyor ve benim hikayem böyle başlıyor” diyen Musluk, iddianamede yer alan suçlamalara değindi. Yalçın Küçük’ten yayınevi kurma talebinde bulunmadığı halde bu iddiayla kendisi hakkında dinleme talep edildiğini söyleyen Musluk, dinlemelerde neler elde edildiğini sordu. Kürt sorunu hakkında yaptığı çalışmaların da iddianameye girdiğini söyleyen Musluk, “Sosyal bilimciyim, akademisyenim, ben bunları okumadan nasıl Kürt sorunu üzerine yazabilirim? Yazsam doğru olur mu?” diyerek herkesin bir gün terör örgütü üyeliği suçuyla tutuklanabileceğini söyledi.

"Bu savunmalarımız bile örgüt faaliyeti sayılacak"
İddianamede yer alan dijital delillerin içeriklerine de değinen Musluk, bir dokümanda yer alan ifadeler hakkında, “Biraz Kürt meselesi üzerine çalışmış herkes bilir ki, PKK’nin varlığı olmayan bir örgüt tarafından yönetilemeyeceğini, PKK’nin Başkanlık heyetine TSK’dan sızma olduğunu söylemenin çılgınlık olduğunu af buyurun ama bilir” dedi. Bu dosyaların ise savunmalarını paralize etmek anlamına geldiğini vurgulayan Musluk, “Bu savunmalarımız bile örgüt faaliyeti sayılacak” diyerek bu iddianamenin kabul edilmesinin, AKP’li olmayan her yurttaşın terör örgütü üyeliği ile suçlanmasına yol açacağını söyledi.

"Savcı hükmü vermiş, infaz talep ediyor"
“Toplumsal muhalefetin iktidara yapabileceği her fiil örgüt suçlamasına giriyor” diyen Musluk, savcının hükmü verdiğini ve infaz talep ettiğini öne sürdü. Her bir yazısı için aylarca hapis yattığını söyleyen Musluk, Kürt sorununa ilişkin yazdığı yazılarda AKP ile PKK’nin pazarlık sürecinde bulunduklarını ama asla uzlaşamayacaklarını ifade etmesinin suç olmadığını kanıtlamak için gazete küpürlerini mahkeme heyetine gösterdi. Taraf’ta, “PKK-MİT görüşmeleri” haberini tam sayfa yayınladığını da gösteren Musluk, “Yine savaş çıkacak, yine kan dökülecek” dedim. Newsweek’te ‘Kürt açılımı öldü’ diye haber çıkıyor. Taraf’ta Ahmet Altan, Halil Berktay Kürt sorununu yazabiliyorsa Oda TV yazarı da yazabilir” diye konuştu.

"Türkiye’nin tek siyasi davası Ergenekon değil"
KCK davalarında uzun tutukluluk sürelerine de değindiğini söyleyen Musluk, “Türkiye’nin tek siyasi davası Ergenekon olmadığını düşündüğümden KCK davasında yaşanan haksızlıklara da yazılarımda değindim” diye konuştu. Musluk, salt yayınlanan yazılarının suç konusu edilmesinin düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu vurgulayarak tahliye ve beraat talebinde bulundu.

"Türkiye koca bir kulağa dönüştü"
Musluk’un avukatı Celal Ülgen, telefon dinlemeleriyle suç üretilmesine değindiği savunmasında, “Türkiye koca bir kulağa dönüştü. Başbakan’dan yargıcına kadar herkes dinleniyor” diyerek verilen bir telefon dinleme kararını gösterdi. Ülgen, mahkemece Soner Yalçın hakkında verilen dinleme kararı arasında, “Soner Yalçın etrafında bulunan şahıslar” ifadesiyle Yalçın ile birlikte Yurdakul’un, Terkoğlu’nun ve Pehlivan’ın da dinlendiğine dikkat çekerek, “Bu tutuklamalar adli hata olmuştur” diye konuştu.

"Saç, sakal, puşi, pankart ile bu işin sonu kalmadı"
Oda TV davasından tutuklu yargılanan Sait Çakır savunmasını yaptı. Çakır, “1923’ün Kemalist cumhuriyetinin çözüldüğü, yaratılan yargı ve olağanüstü hukukla, ‘örgüt üyeliği suçlamasının’ bit pazarına düştüğü bir dönemden geçiyoruz. Saç sakal, puşi takmak, pankart açmak ile artık bu işin sonu kalmadı” diyerek savunmasına başladı.

"Suçum, Yalçın Küçük’e bulaşmış olmam"
İddianamenin 130. sayfasına kadar adının geçmediğini ama örgüt üyeliğiyle suçlandığını söyleyen Çakır, “Bu iddianamede yer almamın tek sebebi, Yalçın Küçük’e bir şekilde buluşmış olmam” dedi. Çakır, Oda TV operasyonundan bir gece önce Barış Terkoğlu ile televizyonda Tarafsız Bölge programını izlediklerini ve programda Melih Altınok’un, Yalçın Küçük ile görüşmenin suç olduğuna ilişkin ifadelerini dinlediklerinde, “O anda gözümden Silivri geçti” demesi salonda gülüşmelere neden oldu.

"Yalçın Küçük’ün kitap çalışmalarına yardım etmekle suçlanıyorum"
Yalçın Küçük ile hoca-öğrenci ve yazar-editör ilişkisi olduğunu söyleyen Çakır, “Yalçın Küçük profesör kimlikli devrimci bir aydındır. Benim gibi akademik kariyerine henüz yeni başlamış biri olarak Yalçın Küçük ile ilişkim olması olağandır. Murat Yetkin, Hasan Cemal, Fatih Çekirge de öğrencileri olmuşlardır. Bu suçlamayla yeni nesil aydına ket vurulmak isteniyor” diye konuştu. Yalçın Küçük’ün kitaplarını basan Mızrak yayınevinde editör olduğunu ve Küçük’ün kitap çalışmalarına yardım etmekle suçlandığını söyleyen Çakır, suçlamaları “Ara rejim dönemi” tanımıyla gerekçelendirdi. Yayınevinin sadece Küçük’ün kitaplarını basmadığını hatta AKP’lilerin çok satın aldığı kitapları bastığını da söyleyen Çakır, çalışmaları karşılığı aldığı ücretlerin makbuzlarını mahkeme heyetine gösterdi.

Aydın ve yazar olmak istiyorum
“Ben yazılarımda aydınlanmayı, emekçi halkın kazanımlarını savundum. Oda TV’ye gönüllü, kimseden talimat almadan yazdım. Her yazımın da arkasındayım” diyen Çakır, bir aydın ve yazar olmak istediğini vurguladı. 12 Eylül darbesi sonrası yaratılan nesle karşı aydınlanmadan yana olduğunu söyleyen Çakır, “Okumuş insan emekçi halkına karşı sorumludur” diye konuştu.

(soL - İstanbul)