Metin Göktepe: Bu yürek hiç susmayacak

Metin Göktepe, “Bu haberi mutlaka izlemeliyim arkadaşlar” dedi. Her zaman ki inatçılığıyla, fotoğraf makinesini, kalemini ve kâğıdını alıp yola çıktı. Tarih, 8 Ocak 1996’ydı ve o günden beri Metin Göktepe’nin kalemi hiç susmadı…

Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin katledilişinin 16. yılını bugün geride bırakıyoruz. Gazeteciliğin tutuklanmakla, baskıyla ve sansürle en fazla imtihan ettiği bu dönemde Metin Göktepe bir kez daha bizlere sesleniyor: “Gazeteciyim” ve “Bu haberi mutlaka izlemeliyim arkadaşlar.”

“Bu haberi mutlaka takip etmeliyim arkadaşlar”
8 Ocak günü Ümraniye cezaevinde öldürülen iki devrimcinin cenaze töreni vardı. Haberi takip edecekler listesinde adı olmayan Metin Göktepe büyük bir inatçılıkla habere yazdırdı kendini ve ekledi “Bu haberi mutlaka izlemeliyim arkadaşlar.”

Haberi yaparken iş bölümü yaptığı Evrensel muhabirlerinden ayrılan Metin Göktepe, diğer basın kuruluşlarından arkadaşlarıyla cenazeyi takip etmek için elinden geleni yaptı. Herkes polislerin “sarı basın kartı zorunluluğuna” ikna olurken, o inatçılığını sürdürdü ve sonunda gözaltına alındı.

Gözaltında olduğu Eyüp Kapalı Spor salonunda polislerin vahşice saldırısına maruz kaldı defalarca. Olayın görgü tanıkları, polislerin “gazeteciye özel muamele” yapılmasını istemelerine defalarca şahit oldular. Göz göre göre gözaltında işkenceye uğrayarak hayatını kaybetti Göktepe…

“Gözlerim görmüyor” dedi ama…
Göktepe’nin “gözlerim görmüyor, durumum iyi değil” sözleri de fayda etmedi. Polisler, yoğun işkence sonrasında fenalaşmasına rağmen hastaneye götürmeyince, genç gazeteci Göktepe hayatını kaybetti.

Her şey ortadaydı, ancak önce dönemin Başbakanı Tansu Çiller, “gözaltında bile değilmiş”, "teröristmiş", "militanmış" dedi. Sonrasında dönemin İçişleri Bakanı da benzer açıklamalarda bulundu. “Çay bahçesinde öldü” denildi, “duvardan düştü” denildi.

1996'da polisler tarafından katledilen gazeteci Metin Göktepe bugün yapılacak bir yürüyüşle anılacak.

“Beyin kanaması ve kırık bir kaburga”
Ancak bu söylemlerin hiçbirinin doğru olmadığı çıktı ortaya. Metin, kafa travmasına bağlı beyin kanaması sonucunda hayatını kaybetmişti. İşkence sonucunda vücudunun her yeri morluklar içindeydi. Bir kaburgası da işkence sırasında kırılmıştı Metin’in…

Metin Göktepe’nin cenazesi binlerin katıldığı bir cenaze töreni ile toprağa verilirken binlerce yakını ve gazeteci hep bir ağızdan haykırdı “Hepimiz birer Metin’iz” diye. Gazetesi Evrensel, “Bu yürek hiç susmayacak” manşeti attı onun için.

Demirel: “Cinayeti polis işlemiştir tabirini beğenmiyorum”
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olayla ilgili yaptığı açıklamada "Cinayeti polis işlemiştir tabirini beğenmiyorum. Hadiseleri kendi sınırları içinde mütalaa etmeliyiz. Münferit hadiselerden netice çıkarırken, devleti yargılamayalım. Yargılanacak olan suçu kim işlemişse odur. Polis teşkilatını yargılamamız yanlıştır. Ama üstünde polis üniforması olan A veya B şahsı işlemişse, yakasına yapışırız. Cinayet örtbas edilemez" dedi.

49 polis yargılandı
Olayın ardından İçişleri Bakanlığı müfettişleri tarafından hazırlanan fezlekede 49 polisin yargılanması istendi. Daha sonra dava İstanbul’dan Aydın’a alındı. Kısa süre geçtikten sonra dava bu ilden de Afyon iline alındı.

Mahkeme 24 Ocak 1997 tarihinde müdahil avukatların haberi olmadan sanık polislerin ifadelerini gizlice aldı.

Sadece 6 polis ceza aldı
Metin'in ölümünün ardından yargılanan 49 polisten sadece altısı, 7 yıl 6 ay gibi düşük bir hapis cezasına çarptırıldı. Polisler, daha sonra çıkan af yasasından yararlanarak 1 yıl 8 ay hapis yattıktan sonra serbest kaldı. Metin Göktepe'nin katilleri arasında bulunan 6 polisin ceza almış olması ülke tarihinde bir ilk olmuş ve ilk kez gazeteci katilleri ceza almıştı.

Göktepe'nin gerçeğin peşinde, dürüst ve devrimci gazeteciliği, gazetecilerin büyük kısmının AKP'ye teslim bayrağı çektiği, çekmeyenlerinse hapisle burun buruna olduğu bugünlerde daha da önemli.

(soL - Haber Merkezi)