İtalyan fotoğrafçı Mattia Cacciatori: ‘Türk polisi İsrail polisi gibi’

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın hakkında 7 yıl hapis cezası istemiyle dava açtığı İtalyan fotoğrafçı Mattia Cacciatori, “Ben fotoğrafçıyım, Taksim’de fotoğraf çekiyordum. Kanıtlamam ve savunmam gereken bir şey olduğunu düşünmüyorum” dedi.

Aslı Kayabal/soL
İtalyan fotoğrafçı Mattia Cacciatori, Gezi Parkı Direnişi sırasında 6 Temmuz’da gözaltına alındı. İtalyan Başkonsolosluğu ve İtalya Dışişleri Bakanlığı’nın devreye girmesiyle savcılık tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Ancak İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, hazırladığı iddianamede aralarında Cacciatori’nin de bulunduğu 20 kişi hakkında “Toplantı ve gösteri kanununa muhalefet” ve “Görev yaptırmamak için direnme” suçlarından 1 yıl 2 aydan 7 yıla kadir hapis istemiyle dava 
açtı.

Serbest bırakılmasının ardından Milano’ya gelen, havalimanında Lettera 43 haber portalaına konuşan genç fotoğrafçı Türkiye’de polisin başıboş köpekler gibi gezdiğini, herkesi gözaltına aldığını söylemişti... İstanbul Savcılığı’nın hakkında 7 yıl hapis istemiyle dava açmaya hazırlandığını öğrenen Mattia Cacciatori, soL’a ucu İtalya’ya kadar uzanan cadı avını ve kendisini yönelik suçlamaları kabullenmediğini, İstanbul’a bir fotoğraf ajansının çalışanı olarak geldiğini ancak olan bitenler nedeniyle görevini yapamadığını, savunacak hiçbir şeyi olmadığını 
anlattı.

‘Türkiye'de basın özgürlüğü yok’
İstanbul Savcılığı’nın “polise karşı gelmek” iddiası ile hakkında 1 yıl 2 aydan 7 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açmasını nasıl değerlendiriyorsun?
Avrupa’nın önemli bir fotoğraf ajansı adına İstanbul’daki gelişmeleri izleyen bir fotoğrafçı için kabullen edilemez bir durum. Bana neden soruşturma açıldığını kavrayabilmiş değilim. Kanıtlamam gereken hiçbir şey yok. Ben bir fotoğrafçıyım. Taksim Meydanı’nda fotoğraf çekiyordum ama başıma gelen ve bana yönelik suçlamalar nedeniyle görevimi yapamadım.

Türkiye’de Erdoğan hükümeti kendisine muhalefet eden gazeteciler, doktorlar, mimarlar, mühendisler, akademisyenler, sanatçılar , öğrenciler, işçiler, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve vatandaşları hedef gözeterek cadı avı başlattı. Sen geçtiğimiz 6 Temmuz’da İstanbul’da gözaltına alındın. Fotoğrafçı kimliğinle Türkiye’de neler olduğunu yorumlayabilir misin?
Demokratik bir sistemde basın ve enformasyon özgürlüğünün hiçbir biçimde çiğnenmesi gerekir. Çağdaş toplumun, bu iki temel yapı taşı üzerine kurulması gerekir. Türkiye’de şu aşamada basın özgürlüğünden söz edilemez.

Gözaltına alınıp serbest bırakılmanın ardından bir söyleşide, “Polis sert davranmadı ama psikolojik açıdan ürkütmek için elinden geleni yaptı” dedin. Gözaltında tutulduğun süre içinde senin açından en güç ve dayanılmaz anı aktarır mısın?
Hücreye atılmak ve uzun bir dönem dışarıya çıkamamaktan kaygı duydum. Hapishaneye götürülme süreci, insanlık dışı bir durum. Özellikle de kimsenin yaşamını ve özgürlüğünü tehdit etmediğin ve haksız yere suçlandığın zaman daha da ağır.

‘İsrail polisi de biber gazını ölçüsüz miktarda kullanıyor’
Türkiye’de polis, kitleler üzerinde ölçüsüz miktarda biber gazı kullanıyor. Çok sayıda vatandaş ve acil serviste görev yapan birçok doktor, aşırı miktarda kullanıldığı zaman uzun vadede yan etkileri gözlenen bu gaza hedef oldu. Daha önce görev yaptığın savaş bölgelerinde benzer bir uygulamaya tanık oldun 
mu?
Evet, İsrail’de benzeri bir uygulamaya tanık oldum. Bütün ülkede kitlesel gösterileri dağıtmak ve protestocuları uzaklaştırmak için İsrail polisi İstanbul’da yaşadığımız benzer sistemlere başvuruyor.

Türkiye’de medya Gezi Parkı Direnişi konusunda gerçekleri yazmıyor. Birçok televizyon kanalı doğru dürüst haber vermiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz gün yaptığı bir açıklamada “Gezi protestosu sırasında polise karşı gelen 4 kişi yaşamını yitirdi herkes sesini çıkardı, oysa Mısır’da namaz kılarken öldürülen 53 Müslüman konusunda dünya sessiz kaldı, kimse sesini çıkarmadı” dedi. Sen Taksim’de fotoğrafçı olarak görev yapıyordun. Yaşadığın deneyim yönünde Türk polisinin müdahalesini değerlendirebilir misin?
Türkiye’de polis, hükümetin verdiği emri şiddete başvurarak yerine getiriyor. Çünkü polislik mesleği bunu öngörüyor ve onlar verilen emri yerine getiriyorlar. Aldıkları eğitim ve adrenalin düzeyinin polisleri hırçınlaştırdığını 
düşünüyorum.

Belge amaçlı fotoğraflar çekiyorsun ve çeşitli savaş bölgelerinde görev yaptın. Gezi Parkı Direnişi’ni konu alan fotoğraflardan oluşan bir sergi düzenlemeyi ya da Türkiye’de neler olup bittiği konusunda İtalyanları bilgilendirmek için bir kampanya düzenlemeyi planlıyor musun? Gözlediğim kadarıyla İtalya’da da basın Türkiye’de yaşananları görmezden geliyor ve yeterince analiz edemiyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Dünyanın neresinde olursa olsun, izlediğim sosyal olayları, tanığı olduğum bütün ayrıntıları aktarabilmek, duyurmak ve belgelemek için yoğun bir çaba gösteriyorum. Türkiye’de tanık olabildiğim kadarıyla gözlemlediklerimi de düzenleyeceğim gecelerde paylaşmayı tasarlıyorum. Türkiye’de görevimi yapmaya çalıştığım günlerde yüzlerce olağanüstü kişiyle yan yanaydım ve yüzlerce çift gözde dışa vuran bir demokrasi isteği dikkat çekiyordu. İtalya ve Türkiye’de bütün basın, habercilik konusunda kendisiyle vicdan hesabı yapmalı. Bu kaçınılmaz...

Serbest bırakıldıktan sonra İtalya’ya dönmek zorunda kaldın. Demokrasi ve Erdoğan hükümetinin düşmesi için mücadele etmeye devam eden Türk halkına bir mesajın var mı?
Bu soruya bir anlamda düşüncelerime ve izlediğim yola yön veren Mohandas Karamçand Gandi’nin bir sözüyle yanıt vereceğim, “Uğrunda ölmeyi göze alacağım birçok dava var ama uğrunda öldüreceğim hiçbir dava yoktur”.

‘Türkiye'ye dava açacağım’
Seninle benzer koşullarda bulunan İsveçli gazeteci Sarah Olsson (Onun da Türkiye’ye bir yıl süreyle giriş yapması yasak) gözaltı sürecinde uğradığı zararlar için Türk hükümetine tazminat açacağını söyledi. Sen de dava açmayı düşünüyor musun?
Evet, düşünüyorum.

Bir son soru İstanbul Savcılığı’nın hakkında açmayı planladığı davaya katılmayı düşünüyor musun?
Benden daha önemli konularla ilgilenmek yerine, gidiş -dönüş uçak biletimi ödeyecek olurlarsa bu davaya memnuniyetle katılacağımı belirtmek isterim. Elbette davet edilirsem...

Mattia Cacciatori kimdir
Mattia Cacciatori, 1988’de Verona’da dünyaya geldi. Yükseköğrenimini Kalkınma İşbirliği konusunda tamamlayan Cacciatori, mezun olduktan sonra belgesel içerikli fotoğrafçılıkla ilgilenmeye başladı. Birçok Avrupa ülkesinde çalışan Cacciatori, mesleki deneyimini Moğolistan, Kenya, Tanzanya ve Ekvator’da sürdürdü. Uluslararası basın ajansları ve basılı yayınlar için röportaja dayalı fotoğraflar çeken Cacciatori, çalışmalarını 2013’ten bu yana Verona’daki stüdyosunda Collettivo Frame ve Eastudio ile işbirliği yürütüyor.