Hüseyin Gülerce 'mağdurluğu' bıraktı: 'Sopalarla solcu döverdik!'

Zaman gazetesi yazarı ve Fethullah Gülen cemaatinin sözcüsü Hüseyin Gülerce, katıldığı bir televizyon programında üzerinde "Allah için vur" yazan sopalarla solcu dövdüklerini söyledi. Gülerce'nin sözlerinin doğruluğu bir kenara, İslamcılardaki "biz mağduruz" söyleminin samimiyeti de ortaya çıktı.

"Zaman gazetesi yazarı" ve "Gülen Cemaati'nin Türkiye'deki sözcüsü" olarak anılan Hüseyin Gülerce geçtiğimiz gün Habertürk kanalında katıldığı bir programda söyledikleriyle, yaptığı her bir açıklamanın sadece Fethullah Gülen'in kelâmı olmadığını, ama aynı zamanda Türkiye'deki dinci ve faşist gericiliğin tarihi ve bugünün de önde gelen temsilcilerinden biri olduğunu gösterdi.

Gülen Cemaatinin sözcüsü olarak anılmasına vesile olan kişisel yolculuğunu "Gülen öncesi" ve "Gülen sonrası" olarak ayırmaya çalışan Hüseyin Gülerce, Gülen ve Gülen'in alameti farikası olarak sunulmaya çalışılan "diyalog" yöntemi ile tanışana kadar "çok solcu dövdüğü"nü söyledi.

Konuya ilişkin haberlerde "kendi değişim ve dönüşüm sürecine dair ilginç anektodlar paylaştı" biçiminde anons edilen Gülerce, "Ben de gençliğimde insanları çok ötekileştirdim. Bana göre solcu herkes komünistti. Ve komünist dövmeyi vatanseverlik zannediyorduk. O kavgalarda bizim hazır sopalarımız vardı. Bir de bu dövmeyi Allah rızası için yapıyorduk. Ama nefsimiz karışmasın diye sopanın üzerine "Allah için vur" yazarak kendimizi uyarıyorduk. Kendimizi öyle rahatlatıyorduk. Halbuki vurduğun bir insan, kim kafasına vurularak değişmiştir?" diye konuştu.

"Mağdur olan solcular değil, bizdik" hikayelerine ilk ağızdan yalanlama
Daha önce de AKP hükümetinin eski bakanlarından Kürşat Tüzmen'in "ODTÜ'de solcuları döverdim" iddiasında bulunması gibi, bu tür haz duyarak yapıldığı açık olan "solcu dövdüm" iddialarının, bu "itiraflar"ı yapan kişiler özelinde gerçekliğinin olup olmadığı şüpheli iken, Tüzmen ile aynı mayadan yoğrulmuş Gülerce'nin de, aslında aynı sahtekârlığa imza attığı görüldü.

Gülerce'nin "dayak attım" açıklaması ciddiye alınabilecek bir yön barındırmazken, kısa bir süre öncesine kadar "biz mazlumuz, hep ezildik" hikayeleri anlatarak, şimdi ellerinde bulundurdukları gücü hakettiklerini kanıtlamaya çalışan Gülerce ve benzerlerine sormak gerekli oluyor: "Hani siz mağdurdunuz?"

Hüseyin Gülerce, "derin devlet" söylemini yine elden bırakmadan devam ettiği röportajında, "derin devlet o günlerde bizi birbirimizle vuruşturdu. Orada bizim delikanlılığımızdan istifade ettiler. Sabah ülkücü bir genç, öğlen bir Dev-Gençli aynı silahla vurulurdu. Gençsiniz bir arkadaşınızı dövüyorlar, haber geliyor. Delikanlısınız ya, orayı basmaya gidiyorsunuz... Namazdan çıkıyorduk, adam dövmeye gidiyorduk. İşte dini anlamamak dediğimiz şey bu" dedi.

"Kullanılan" Gülerce'ye ve benzerlerine... Masum değil de satılık desek?
Kanlı Pazar'dan Sivas Katliamı'na kadar pek çok saldırının faili olan Türkiye'deki gerici saldırganlığın ilk ağzından itirafı olarak tanımlanabilecek sözler eden ve aynı röportajda hem "solcu dövmek"le övünen hem de "derin devlet tarafından kullanıldık" diyen Hüseyin Gülerce'nin, "kullanılmışlığı" bir masumiyet gerekçesi olarak göstermeye çalıştığı gözlerden kaçmadı.

Gülerce'nin en çok gençlik dönemine ait olan anılarından bahsetmesinin ardındaki niyet ise oldukça aşikâr... Gençliğin çağrıştırdığı "masumiyet" algısından faydalanmaya çalışarak, tüm bir gerici saldırganlık tarihini mazur göstermek... Oysa tüm olaylar, birinci elden tanıklıklar, kişilerin kendi ağızlarından itirafları, belgeler, gerici ve faşist toplamın "masum olduğu" için değil, işbirlikçi olduğu için "kullanıldığı"nı gösterdi.

Hüseyin Gülerce ve benzerlerinin bitip tükenmek bilmeyen "mağduruz" edebiyatı
"Masumiyet" ve "kullanılmak" çerçevesinden tahrif etmeye çalıştığı tarihsel gerçeklikler bir yanda dururken, Hüseyin Gülerce, AKP iktidarında cisimleşmiş gerici birikimin sıkıştığı her başlıkta bu çerçeveyi zorlaması için yardımına ilk koşan isimlerden biri olma özelliğini de taşıyor.

Örneğin, AKP iktidarının ABD ile ilişkilerini "masumiyet" ve "kullanılmak" sözcükleriyle açıklamak bugün en basit bir gözlemle bile imkansızken, Hüseyin Gülerce bu işe girişebiliyor. Hatırlanacağı üzere, tam olarak 2 yıl önce bu zamanlar Wikileaks'in Türkiye dosyası açıklanmış ve deyim yerindeyse küçük bir kıyamet kopmuştu. Wikileaks ABD'nin gizli yazışmalarını yayınlamış, yazışmaların Türkiye ile ilgili kısımlarından, AKP'nin içindeki "ABD ajanı popülasyonu"nun ne denli büyük olduğunu gözler önüne sererken, bakanlar dahil olmak üzere neredeyse herkesin birbirini ABD'ye jurnallemek konusunda hiçbir fırsatı kaçırmadığı gün yüzüne çıkmıştı. Belgeler, AKP'li eski Bakan Kürşat Tüzmen'in Irak'taki rüşvet skandalını, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in Doğan Holding’in hisseleri hakkında ki "uyarıları", Vecdi Gönül'ün Davutoğlu için "çok tehlikeli biri" dediği, Başbakan Erdoğan'ın İsviçre hesapları, Nimet Çubukçu'nun bakan olmasındaki şaibe gibi pek çok rezaleti barındırıyordu.

Ve... Hüseyin Gülerce o zaman da ortaya fırlamış, konu hakkındaki "masumiyet kokan" fikirlerini beyan etmişti.

Belgeleri adeta yok saymak için çaba gösteren Gülerce konuya ilişkin bir yazısında, Wikileaks'in iddialarının kasıtlı olduğunu söyleyerek, bu belgelerden yola çıkarak AKP'yi eleştirenleri, "ABD'nin tarafında olmak"la suçlamaya kalkışmıştı.

Söz konusu yazısında, "asıl hedef olarak ise Türkiye ve AK Parti seçilmiş. AK Parti içinde fitne çıkarmak için özel gayret gösterilmiş. Şu bakan diğer bakana şunu dedi. Falan AK Partili yönetici şöyle öttü diye malzeme derlenmiş, uydurulmuş, servis edilmiş... Bilhassa Başbakan Erdoğan hedef seçilmiş. Bir genel seçim öncesinde muhalefetin ağzına iftira taşınmış" diyen Gülerce'nin, AKP'nin ve Türkiye'de sözcüsü olduğu Fethullah Gülen'in ABD ile sıkı fıkı ilişkilerini ne tür bir "masumiyet" ekseninde yorumladığı ise bir giz olarak kalmıştı.

Ayşe Özgül (soL)