El Cezire'nin Suriye'yle imtihanı

Dünyanın dikkat kesildiği Suriye'deki olaylarla ilgili dezenformasyon o kadar yoğun ki haberciler bile neye inanacağını şaşırdı. Eleştirilerin hedefinde Arap medyasının yıldızı El Cezire var.

Radikal gazetesinden Merve Arkan'ın haberi şöyle:

Bir yılı aşkın süredir muhalefet ve ordu arasında çatışmalara sahne olan Suriye’yle ilgili haberler akıllara 1997 yapımı ‘Başkan’ın Adamları’ filmini getiriyor. Dustin Hoffman ve Robert de Niro’nun başrolü paylaştıkları film, bir ABD başkanının ülkede milliyetçiliğin yükselmesini sağlayarak başkanlık seçimini kazanmak amacıyla Avrupa’da hayali bir savaş yaratma hikâyesini konu alıyor. Kuşkusuz medya propaganda aracı olarak bugüne kadar siyasilere birçok hizmet sundu. Ama Suriye’yle ilgili medya savaşı, gazetecilik alanında uzun süre tartışılacak örnekler içeriyor.
Youtube’da bir süredir çok izlenen bir video var. Görüntülerde El Cezire’nin çeşitli tarihlerde yayımladığı haberlerde askerlerin barışçıl gösterilere ateş açması sonucu öldüğü belirtilen isimler, devlet televizyonuna çıkıp “Biz yaşıyoruz” diyorlar. Bir süre önce kanalın Humus’taki çatışma haberleri için muhabir Halid Ebu Salih’in küçük bir çocuktan yaralı taklidi yapmasını istediğini gösteren ham görüntülerin ortaya çıkması olay yaratmıştı. Suriye yönetimi de, aylar önce El Cezire’nin Katar’da kurduğu stüdyolarda çektiği görüntüleri Suriye’deki çatışmalar diye gösterdiğini iddia etmişti.

Bitmeyen mezhep mücadelesi
Peki El Cezire’nin Suriye’yle ne gibi bir derdi olabilir? 1996’da yayın hayatına başlayan El Cezire, Katar Emirliği tarafından kurulmuş bir kanal. Suriye haberlerini takip edenlerin bileceği üzere Katar Şam karşıtı kampın başını çeken ülkelerden. Emirlik, muhaliflerin silahlandırılması ve Suriye lideri Beşşar Esad’ın devrilmesini istediğini her fırsatta ifade ediyor. Suriye’de yaşananların üzerinde bölgedeki Şii-Sünni mücadelesinin etkisi olduğu düşünüldüğünde, Katar ve Suriye arasındaki gerilimi anlamak hiç de zor değil. Katar ve Arap Körfezi’ndeki diğer Sünni iktidarlar ile İran ve Suriye’deki Şii yönetimler arasındaki güç savaşı son dönemde şiddetlenmiş durumda. Sonuçta nüfusun büyük bölümünün Sünni olduğu Suriye’de iktidarda uzun yıllardır Alevi Esad ailesinin olması, Sünni Körfez ülkelerini hiçbir zaman mutlu etmedi. Bu tablo, Katar yönetiminin kontrolündeki El Cezire’nin yayın politikasını da belirliyor gibi görünüyor. Zira ‘Esad rejiminin zulmüne’ dair sayısız habere imza atan Bahreyn’deki Şii isyanının Sünni hanedan tarafından kanla bastırılmasına fazla ilgi göstermemesi eleştirilen bir başka konu.

Lübnan ofisinde istifa depremi
El Cezire’nin Suriye haberlerinin merkezi olan Lübnan ofisi, son dönemde art arda gelen istifalarla sarsıldı. 5 gazeteci, kanalın Suriye konusunda ‘önyargılı’ haberler yaptığını belirterek istifa etti. Bu gazetecilerden biri olan Ali Haşim, yaklaşık 5 ay önce Lübnan’dan Suriye’ye giren silahlı muhaliflerin fotoğraflarını çekti, ama fotoğraflar kanal tarafından hiç yayımlanmadı. Yönetimin kendisinden gördüklerini unutmasını istediğini belirten Haşim, birkaç gün önce de Rus Russia Today kanalına El Cezire’nin muhaliflere uydu telefonu verdiğini söyledi. ‘Suriye’nin Dostları’nın bir süredir muhaliflere verilebileceğini belirttikleri askeri olmayan yardımlar arasında da uydu telefonu var. Ayrıca uydu telefonu askeri amaçlarla da kullanılan bir önemli bir araç. Yani bu iddia doğruysa, El Cezire uluslararası toplumdan önce davranarak muhalifleri ‘silahlandırmaya’ başlamış durumda. Kanaldan istifa eden yapımcı Ahmet Musa da, Libya ve Suriye’yle ilgili haberlerin gerçekleri yansıtmadığını belirterek, “Gerçekmiş gibi verilenler editörlerin kendi fikirleri. Asıl gerçekler editörler tarafından gizleniyor” dedi.

Suriye muhalefetiyle kan bağı
Bazı iddialara göre, Lübnan’daki ofiste Suriye haberlerinden sorumlu Ahmed İbrahim, Suriye Ulusal Konseyi liderlerinden Enes el Abdih’in kardeşi. Esad yanlısı Suriyeli internet korsanlarının sızdırdığı e-postalar da, El Cezire’nin Beyrut ofisinde ‘taraflı ve önyargılı’ habercilik konusundaki memnuniyetsizliği gözler önüne serdi. E-postalara göre, El Cezire’nin kadın sunucularından Rula İbrahim, Özgür Suriye Ordusu’nu ‘El Kaide’nin bir kolu’ olarak tanımlayarak, Suriye’deki olaylar başladığından beri Doha’daki bazı meslektaşlarının mezhebinden dolayı kendisiyle selamlaşmamasından şikâyet ediyordu.

Suriye haberleri konusunda kanalı eleştiren Beyrut Ofisi Şefi Hasan Şaban, geçen ay istifa etti. Onun selefi olan Hasan bin Ceddo da Libya’daki savaş döneminden yapılan haberler nedeniyle bir yıl önce görevinde ayrılmıştı. 14 yıl El Cezire için çalışan Tunuslu gazeteci, daha sonra basına yaptığı açıklamalarda kanala sürekli NATO müdahalesini savunan konukların davet edilmesinin kabul edilemez olduğunu söyledi. Kanalın bir başka eski çalışanı Afşin Rattasani de, El Cezire’nin Katar hükümetinin Esad karşıtı tavrını dile getirme aracına dönüştüğünü savundu.

Arap Baharı basına inancı sarstı
Arap Baharı, sadece El Cezire değil tüm Ortadoğu ve Arap basını için bir sınav oldu. El Cezire’nin ardından temelleri atılan El Arabiya da özellikle Libya, Suriye ve Bahreyn’le ilgili haberler konusunda benzer eleştirilere hedef oldu. Dubai merkezli olan ve sermayesinin büyük bölümü Körfez’deki Sünni ülkelerinden, özellikle de Suudi Arabistan’dan gelen El Arabiya, Libya’daki savaş döneminde NATO müdahalesine zemin hazırlayacak nitelikte haberler yapmakla suçlanmıştı. Sünni ülkelerin etkisiyle yaptığı yayıncılık, kanalın İran’la ilişkilerini de etkiledi. İran yönetimi, 2008’de El Arabiya’nın Tahran Bürosu Şefi Hasan Fahs’ı sınır dışı etti, 2009’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası da ‘taraflı yayıncılığını’ gerekçe göstererek Tahran bürosunu kapattı. İran devlet televizyonu Press TV de bölgedeki medya savaşının bir diğer cephesinde yer alıyor. Sünni sermayesiyle kurulan kanallar Bahreyn’deki olaylara pek ilgi göstermezken, Şiilerin iktidarda olduğu İran’ın devlet televizyonu, Bahreynli Şiilerin gösterilerine en çok yer veren kanalların başındaydı. Britanya’da bu yıl başında Press TV’nin lisansının iptal edilmesi de İranlı yetkililer tarafından ‘siyasi bir karar’ olarak nitelenmişti. Ali Haşim, geçen salı Guardian’da yayımlanan makalesinde de, Arap Baharı sürecindeki taraflı haberlerin 1990 ve 2000’lerde ortaya çıkan Arap televizyonlarının güvenilirliğine gölge düşürdüğünü belirtti.