Biz düşünelim ZAMAN yaftalasın

Zaman gazetesi, yeni reklam kampanyasında “yaftalamadan düşünün” diyor. Uzlaşma davetinde bulunan ve özenle seçilmiş kelimelerin dans ettiği reklamda, Zaman’ın başkalarına yakıştırdığı yaftalarından hiç eser yok.

soL (HABER MERKEZİ) Omuzları düşmüş bir adam otoparkta yürüyor. Yanından geçen bir başka adam, elindeki etiketi yapıştırıveriyor "beyefendinin" sırtına. Etikette "hortumcu" yazıyor ve bizim bu beyefendiye, büyük ihtimalle haksız yere suçlandığından, üzülmemiz gerekiyor. Saçı uzun genç bir erkek, "satanist" etiketiyle müzik dinliyor. "Dinci" bankta oturuyor, "faşist" araba kullanıyor, "militarist" otobüste giderken, "dejenere" bir bankta uyuyor, "liboş" ise bir toplantıda o sırada.

Hızlıca geçen etiketlerden ikisi oldukça ilginç. Bir tanesinde, toplantı salonunda ayağa fırlayan genç, muhtemelen soru sormakta, eleştirmektedir konuşanı. Etiketi "anarşist"tir, "terörist"tir. Silahı, havaya kaldırdığı eli, ağzından dökülen söz muhtemelen. İkincisinde ise, üst üste yığılmış kitapların üzerinde "vatan haini" etiketi var. Etiketli insan kareleri hızla akıyor. Bir süre sonra göremediğiniz etiketlerde ne yazdığını hayal etmeniz bekleniyor. Derken ekranda bir mesaj beliriyor, "Yaftalamadan düşünün."

Birkaç gündür TV'de ve billboardlarda yer alan reklam, Zaman gazetesinin "dimağ açıcı" nitelikteki yeni kampanyası. Haberlerinden köşe yazılarına, gazetenin her yerinde, çeşitli yaftaları yapıştırmaktan çekinmeyen Zaman, liboşundan emperyalistine, işbirlikçisinden dincisine, haklarında karar vermeden önce "dinlemek gerektiği" mesajını veriyor. Zaman, "belki onların da doğru sözü vardır, öğrenmek istiyorsanız bizi okuyun" diyor.

Sen söyle Zaman, biz ne yapalım?
"Yaftalamadan düşünün" diyor Zaman. Düşünelim. Liboşa "liboş" demeyelim, "işbirlikçi" olalım. ABD'yi yabana atmayalım. Kuzey Irak yönetimiyle anlaşalım. Gelsin Barzani, gitsin Talabani. Tersinden, aydına "vatan haini" desinler, eleştirene "anarşist", sesini çıkaranların tamamı ya "solcu" ya "Ergenekoncu". Ekonomiden siyasete, toplumsal yaşamdan kadın-erkek ilişkilerine her konuda "vaaz verme" yeteneğine sahip Fethullah Gülen'in gazetesi Zaman, AKP'nin demokrasi yalanının ucundan tutuyor. Biz de denileni yapalım, Zaman okuyalım. İşte son dönemde Zaman'ın sözlüğünden fırlayan yafta sözcükleri...

Zaman "yafta sözlüğünü" sunar
Zaman, oluşturduğu yafta sözlüğüne, genelde kendisi için söylenen kelimelerle (dinci), uzlaşmacı ve işbirlikçi anlayışı savunanları rahatsız eden kelimeleri (faşist, liboş, emperyalist, işbirlikçi, mandacı, ABD'ci) ve siyaset dışı olan bazı kelimeleri (dejenere, satanist, zavallı, deli) seçmiş. Zaman'ın reklam kampanyasında kullanılan yaftalar arasında "solcu", "komünist", "ateist" veya "dinsiz" kelimeleri yer almıyor. Gazetenin son haftalarda her yerini kaplayan "laik" ya da "seküler" kelimelerinden de eser yok.

Seç-beğen-al yaftalar: Ergenekonculuk
Zaman'ın en sevdiği yaftalardan biri "Ergenekoncu." Özlükte ilk sırada yer alan bu yafta, gazetenin her yerinde, ilgili ilgisiz her konu başlığının altında bir kez kullanılıyor. 21 Ekim tarihli "Ergenekonculuk" başlıklı köşe yazısında, Mümtazer Türköne, "Ergenekonculuk aynı zamanda demokrasi dışında hayat alanı arayanları kapsıyor" diyor. Türköne'ye göre Ergenekon, Sovyetler Birliği'ne karşı yürütülen ideolojik savaşın örgütüydü. Türköne hızını alamıyor, "PKK da Ergenekoncuydu" deyiveriyor. Türköne, kimlere Ergenekoncu denir sorusunun yanıtını ararken, birçok ismi Ergenekon yaftasına bulamaktan çekinmiyor.

"Şayet emek harcayıp, toplumun beklentilerine göre kendinizi şekillendirip iktidara aday olmak yerine devlet içindeki iktidar dengelerine yaslanarak zorlanmadan siyaset yapmaya kararlı iseniz, varacağınız yer Ergenekonculuktur. CHP liderinin kendisini 'Ergenekon'un avukatı' olarak nitelemesinin sebebi de budur. Ergenekon'un olmadığı bir Türkiye'de CHP'nin politik cürmü anlamsız hale gelecektir."

Seç-beğen-al yaftalar: Laiklik
Bir başka Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, 30 Ekim'deki yazısında, 85. yılında Cumhuriyet'in tek sorununun "Cumhuriyet'i demokrasiyle taçlandırmak" olduğunu yazdı. Bu yolda tek çözümün "kimsenin başkasının işine karışmaması" ile sağlanabileceğini ve herkesin uygulanan politikalara biat etmesinden başka yol bulunmadığını vurgulayan Gülerce, "bu millete, dinini samimi olarak yaşamak isteyen bu büyük millete, dininden dolayı düşman muamelesi, potansiyel tehlike muamelesi yapmaktan daha ağır bir hakaret, bühtan olamaz. Cumhuriyet, dine rağmen, bu milletin inancına rağmen kurulmuş değildir... Kimse, laiklik deyip bu hakları budamaya kalkamaz. Bu milletin, demokratik laiklikle bir problemi yoktur" dedi.

Gülerce'ye göre, "laiklik, bir uzlaşma zemini, din ve vicdan özgürlüğü teminatı olarak kabul edildiği zaman", Türkiye'de dini siyasete alet etme tartışmaları da son bulacak. Bu sayede, ABD'den diplomalı AKP'nin demokrasisiyle uzlaşanlar, devletin gücü elinde bulunduran kurumları yanlış üstüne yanlış yaptıkça, çareyi, "gözlerinin içine bakan siyasi ekiplere" destek vermekte görmeyecek de ne yapacak?

Zaman'ın, "Ergenekon meselesini Türkiye'nin geçmişindeki her vahim olayla eşleştirme konusundaki uzmanı" Ali Bulaç, 10 Eylül tarihli yazısında laiklikten ne anladığını ortaya koydu. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in 2008-2009 adli yılı açılışındaki konuşmasından alıntı yapan Bulaç, Gerçeker'in "laik bir devlette dini inançlar özel yaşama dair bir vicdan konusudur. Dini inançlar devlet ve kamusal kurumların çalışmalarına dayanak oluşturmaz" sözlerini "bu, laiklik üzerinden devletin dine müdahalesi, din içinde cebri reform yapma teşebbüsüdür" şeklinde "yaftaladı".

Beş gün sonraki yazısında, "Türkçe'nin inceliklerine" değinen Bulaç, laiklik ve sekülerlik arasındaki farklılığı ortaya koyarak, sekülerliğin, "aşkın olanın yerine burayı, batın yerine zahir olanı, ebedi ve uhrevi olanın yerine dünya hayatını mutlaklaştırdığını, dinlerin haber verdiği ve dünya hayatını olgunlaşarak oraya hazırlık süreci olarak gördüğü ebedi cenneti, yeryüzü cennetiyle ikame etmek olarak belirlediğini" yazdı.

Seç-beğen-al yaftalar: kolektivizm
İhsan Dağı, önceki günkü yazısında, 29 Ekim günü okullarda düzenlenen Cumhuriyet Bayramı kutlamaları hakkında şöyle diyor: "Bayram töreni değil sanki 'cumhuriyet mitingi'. Tek eksik, kürsüde nutuk atan bir Tuncay Özkan. Silivri'de Ergenekon'dan yargılanan bu zat da zaten bu törenlerin çocuğu. Okullarda resmi bayramları böyle kutladığımız sürece cumhuriyetin içini demokrasiyle dolduramayacağımız gibi Ergenekoncuların fırınına odun taşımaya da devam ederiz."

Dağı, törenlerde bir araya getirilen çocukların, "militaristleştiğinden" bahsederek devam ediyor. "Bireyin yok edildiği, kolektif bir 'adanmışlık' ritüeline dönüştürülüyor bayram kutlamaları... Törenlerde tanık olduğunuz öfkeyi düşünün. Ufacık çocukların hançereleri yırtılırcasına bağırdıkları, 'düşman'a meydan okudukları, körpe bedenlerini 'kurban' etmeye hazır olduklarını haykırdıkları öfke nöbetleri mi 'çağdaşlık'? Bu tarz gösteriler yapan ülke kalmadı. Türkiye, yeryüzündeki neredeyse tek 'kolektivist' ülke. Hâlâ neden?"

Dağı'nın törenler konusundaki gözlemlerinden yola çıkılırsa, gerek şekil gerek öz itibariyle aynı derecede 'kolektivist' olan dini zikir ayinlerinin de aynı sırada anılması gerekiyor. Ancak Dağı'nın amacı Cumhuriyet kutlamaları, Ergenekon ve militarizmi bir kefeye koymak olduğundan, zikir ayinleri bu yazının yakınından bile geçmiyor.