'Ben sen o biz siz onlar Charlie'yim'

Charlie Hebdo dergisi yazarlarından Patrick Pelloux'nun, derginin son sayısı için yazdığı yazı...

Haftam çok yoğun geçti. O yüzden hayatı yaşamak gereği üzerine, herkesi mutabık kılacak hümanizma üzerine bir köşe yazayım ki edebiyatın Ziraat Fuarı'nda bir ödül kazansın. Ama her şeyden önce telefonuma olan hiddetimi paylaşayım. Çok pahalı bir abonman parası vermeme rağmen çalışmıyor telefonum. Charb beni arayamıyor. Dün akşam bize yemeğe gelecekti, gelmedi. Herhalde, bana her zaman dediği gibi acil bir işi vardı ya da Humanite gazetesi veya CGT sendikası için vermesi gereken desenler. Bir SMS dahi gelmedi, telefonu bozuk herhalde. Her halükarda korumaları onu gözetirler ve bana her zaman hatırlattığı gibi ben boşuna endişeleniyorum. Öyleyse yazımı yazayım.

En güzel manzaralara kavuşacak çölleri yeşertene kadar ağlamak. Hayatın gidişatını değiştirmek için ruhumla ağlamak. En yüksek enerjimi çıkartacak şekilde vücudumla ağlamak... Saat kaç yahu? Köşemi yetiştiremeyeceğim, gazete bağlanıyor ve Charb yine beni azarlayacak: "Şekerim hadi çalış!"

Zaten unutmamalıyım: Cabu için pasta almalıyım, çünkü o sadece pasta yer ve hafta içinde tekrar eve yemeğe gelecek. Şarkıcı Trenet'den konuşacağız, ona caz parçaları dinletip kimin çaldığını tahmin etmesini isteyeceğim ve hep bilecek. Beatlesvari saçlarıyla yemek masamda hep Paul McCartney ile oturuyor hissine kapılırım. Cabu şimdi Canard Enchaine dergisindedir, o yüzden görmüyorum onu.

Modern dünya pek ağır bu aralar, ne oluyor, havalardan belki... Uyuşturucudan medet ummaya başlayabilirim. Yok, şaka, kardeşim beni arayana kadar vakit geçirmek için söylüyorum. Oysa gayet güven verici bir durum var: Papa, Obama, imamlar, Filistinliler, Yahudiler, itfaiyeciler, polisler, çocuklar, herkes Charlie Hebdo'dan bahsediyor! Dergi inanılmaz bir iş yapmış olmalı ki, böyle bir teveccüh var. Charb sevinecek çünkü satışlar artacak ve böylece krizin yarattığı kara ve somurtkan cepheye karşı gülme ve tebessüm çizgimizi muhafaza edebileceğiz.

Ay bu mükemmel: Mutluluk hep renklidir ve siyah kimliğini üzgünlüğe terk etmelidir. Diktatörlükler halkları asla gülümsetmez ve güldürmez. Sadece demokrasiler güldürür, bu sayede gülümseyen yüzlerimiz ölü maskelerimizden ayrışır. Bu fena fikir değil, Elsa'ya bahsetmeliyim, bana dahiyane diye bağıracaktır. Olsun, sağır kulaklığına da mal olsa bunları cömert ve akıllı bir psikanalistten duymak her zaman iyidir.

Anlamıyorum neden beni hala aramadılar. Aslında B. Amcayla irtibata geçmem için zaman kalıyor bu sayede. Ona kendisini sevdiğimi söylemeliyim, geçen gün unuttum, hani şu hastanelerde yapılan tedaviye endeksli ücretlendirmeyi kıracak kitabı yazmaya karar verdiğimizde. İlaç lobisine karşı çıkmak, dünya genelinde bir sosyal güvenlik kurulması çağrısı yapmak, siyasetçilerin sağlığın meta olmadığını hatırlamalarını sağlamak, hümanist bir toplum önermek, topumun ekonomiye değil ekonominin topluma hizmet etmesini talep etmek için...

Kitaptan geçen gün Charlie'de yaptığımız küçük kutlamada bahsetmiştik. Tabii Tignous'la devirdiğimiz şarap şişeleri biraz başımı ağrıttı ama. Titiciğime bir mesaj bıraktım sonra, o çok komik desenini -Marianne dergisindeydi sanırım- çerçevelettiğimi söylemek için.

Yorgun olmalıyım, çünkü bazı şeyleri hatırlamayı reddediyorum. Bak bana yine beni sevdiğini söyleyecek ki ona bir reçete yazayım. Hala aramadı. Benden bir şey mi saklıyorlar acaba? Hep endişeleniyorum böyle...

Tam da bu konuda, geçen gün Honore (öldürülen beşinci karikatürist) bir arkadaşlarının sergi açılışına uğramamı söyledi. Onunla gezmek, bir kültür ansiklopedisiyle dolaşmak gibi bir şey. Zaten kendisi de desenleri kadar yakışıklı. İnanılmaz bir klası var, tıpkı Georges gibi. Ona tıbbın cinsellik konusundaki yeniliklerinden söz etmeliyim. Ona yemek yemek ve kadınların güzelliğinden bahsetmek için bir mesaj bıraktım. Küba'da durumun düzeliyor olmasından memnundur sanırım.

Ama vakit ne kadar geç oldu. Hiç anlamıyorum bu neden gözyaşları içinde yazdığım ilk makalem oldu. Seslerin tınısı sessizliğe benziyor. Üşüyorum. Kusmak istiyorum. Belki bir partiye gittiler hep birlikte. Bir kuş bana söylemek istedi değil mi?

Mustafa nerede? Benim sözlük üstadım. Yanlışlarım geçmiyor artık. Charb da bana ulaşamıyor... Bu yeni teknolojinin ağzını burnunu kıracağım.