Batı medyasının iki yüzlülüğü: Bir gün El Kaide, bir gün 'isyancı'

Özellikle son haftalarda El Kaide ve uzantısı örgütlerin Suriye'de güçlenmesinden duyduğu kaygıları anlatan Batı medyası, aynı İslamcı gruplar Suriye yönetimine karşı başarı elde edince jargonunu değiştirerek "isyancı" nitelemesinde bulunuyor.

Erman Çete - soL

Suriye'de dış desteklli vekalet savaşı başladığından bu yana, Batı medyası ülkedeki cihadcı örgütleri nasıl adlandıracağı konusunda tereddütler yaşadı. "İsyancı", "savaşçı" gibi sıfatların yanı sıra, özellikle El Kaide bağlantılı örgütlerin yükselişiyle birlikte "cihadcı" terimi de kullanılır oldu.

Özellikle son haftalarda, Suriye'deki cihadcı unsurlardan duyulan "korku" nedeniyle Batı medyasında sıklıkla "Suriye dışından gelen aşırı unsurlar" ve Nusra Cephesi hakkında haberler çıktı. Medya, bu gruplara karşı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içinde olduğu varsayılan "ılımlı" çeteleri ön plana çıkarmaya hep gayret etti.

'Cihadcılar için cennet' mi?
Batı medyasının cihadcı korkusunun son örneğini New York Times verdi. Anne Barnard ve Eric Schmitt imzalı "Yabancı savaşçılar Suriye'yi istila ederken, aşırılar için yeni bir cennet olmasından korkuluyor" başlıklı yazının girişinde, Suriye'ye yönelik İslamcı militan akınının, ABD ve Batı istihbaratları tarafından "dünyadaki en büyük terörist tehdit olabileceği" şeklinde değerlendirildiği aktarılıyor.

Yabancı cihadcı militanların sayısının 6 binin üzerinde olduğunu kaydeden Barnard ve Schmitt, Nusra Cephesi'nin bu grupların başını çektiğini, Irak-Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) de dünyanın birçok bölgesinden cihadcı militanları Suriye'ye getirdiğini yazdı.

Rakka'yı elinde bulunduran gruplardan IŞİD'in komutanlarından Ebu Ömer'in sözlerine yer veren yazarlar, Ömer'in ABD'yi değil de Rusya ve İran'ı tehdit ettiğine dikkat çektiler. Ömer, tek düşman olarak İran'ı gördüklerini kaydetti.

Minnağ'ı ele geçirenler 'isyancı'
Batı medyası bir yandan cihadcılardan "korkarken", diğer yandan İslamcı militanlarla Suriye ordusu arasında yaşanan çatışmaları "yorumsuz" ve "tarafsız" bir biçimde vermeye devam ediyor.

Bunun son örneklerinden bir tanesi de, Halep'in kuzeyindeki Minnağ Havaalanı'nda Suriye ordusu ile cihadcılar arasında yaşanan çatışma. ÖSO, Nusra ve IŞİD'in birlikte saldırdığı Minnağ'daki hava üssüne saldıranlar, AFP'ye konuşan Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nden (SOHR) Rami Abdülrahman'ın söylediğine göre, "isyancılar". AFP de bu adlandırmaya sahip çıkarak, üssü ele geçiren İslamcı militanları genel bir ifade olan "isyancı" terimiyle adlandırıyor. AFP, üssü ele geçiren örgütlerin kim olduklarını gizleyerek, "isyan"ı da anonimleştiriyor.


Minnağ Hava Üssü'nü ele geçirdikten sonra kameralara poz veren militanlar. Aralarında Suudi, Afgan, Libyalı, Afrikalı ve Türk cihadcılar bulunuyor.

Minnağ düşmeden önce, üsse Suudi kökenli bir militan tarafından intihar saldırısı gerçekleştirilmiş ve ordunun geri çekilişinde bu saldırının etkili olduğu belirtilmişti. İşte bu saldırı, örneğin Bloomberg tarafından da Suriyeli isyancıların Halep'teki üsse bomba yüklü araçla saldırısı olarak verilmişti. BBC, Nisan ayında yaptığı bir Minnağ haberinde isyancılar ile "hükümet güçleri" arasında yoğun çatışmaların yaşandığını duyurmuştu. Aynı BBC yine "isyancıların" üssü ele geçirdiğini yazdı. İsrail'den yayın yapan i24 de Minnağ'ın düşüşüyle ilgili olarak isyancıların saldırısından bahsetti.

Lazkiye turnusolü
Batı medyasının en büyük ikiyüzlülüğü ise ÖSO ve El Kaide'nin Lazkiye'deki Alevi köylerine yaptığı saldırılarda ortaya çıktı.

AFP'nin yaptığı ve hemen hemen bütün Batı medyasının kullandığı haberde, Lazkiye ile Tartus, "Beşar Esad'ın mensup olduğu azınlık Alevi mezhebinden insanların yaşadığı" yerler olarak tarif edilirken, Suriye'deki "isyanın", ülkenin çoğunlukla Sünni olmasından dolayı Sünni karakterli olduğuna vurgu yapıldı. Haberde ayrıca, Esad ailesinin Lazkiye'deki Kurdaha kentinden olduğu da belirtildi. Yine de AFP'nin hakkını yemeyelim: Ajans, Lazkiye operasyonunda (Çetelerin adlandırdığı üzere "Hazreti Ayşe Operasyonu") "anaakım" rejim muhalifi grupların yanı sıra cihadcıların bulunduğuna da geçerken değiniyor.

BBC'nin yaptığı Lazkiye haberinde ise, Suriyeli isyancıların, Esad'ın da dahil olduğu Alevi mezhebinin "kalbi" Lazkiye'de bir dizi köyü ele geçirdiği söylendi. Dağlık ve ormanlık arazide ordu güçlerinin zırhlı araçlarının ilerlemesinin zor olduğunu muhabirleri aracılığıyla okurlarına duyuran BBC, Cebel el-Akrad civarında isyancıların anti-tank füzeleriyle askeri kontrol noktalarına saldırdığını kaydetti.

BBC'nin yazmadığı ise, "isyancıların" ele geçirdiği köylerin Alevi köyleri olması. Şark-ül Avsat'ta çıkan bir makalede, El Kaide bağlantılı unsurların Lazkiye'de ilerlemesi üzerine Alevilerin korkudan köylerini terk ettiği yazıyordu. Haberde, Lazkiye'de Alevi köylerine saldıran grubun çoğunlukla IŞİD'e mensup olduğu belirtiliyordu.

Bazen El Kaideli, bazen isyancı
Batı medyasının Suriye'deki cihadcı örgütlere olan bakışının kendi hükümetlerinin bakışıyla paralellik arz ettiği görülüyor. ABD ve Avrupa, radikal İslamcı unsurların Suriye'de çoğalmasından bir yandan kaygı duyarken, öbür yandan bu ülkelerin Türkiye ve Ürdün aracılığıyla "muhalefet"e gönderdiği silahların bir bölümünün de "radikal" unsurlara gittiğinin farkındalar.

Ayrıca, Esad'ın düşürülmesinin zor olduğunun kavranmasıyla birlikte, süreklileşmiş terör faaliyetleri ile Suriye'yi zayıflatmanın daha "makul" olacağını düşünen Batılı ülkeler, "terörist" saydıkları cihadcı unsurların daha disiplinli ve teçhizatlı halini, Suriye yönetimini yıpratmak için kullanıyorlar. Batı medyası da, bir yandan kendi kamuoyuna "radikal İslam" korkusu pompalarken, öte yandan da Suriye yönetimine karşı cihadcı unsurların kazandığı zaferleri selamlıyor.