Anadolu Ajansı‘ndan “yanmayan cüz” haberi

Anadolu Ajansının dini duyguları istismar eden haberi, akıllara Kore’de emperyalizme yaptıkları hizmete ilahi görünüm kazandırmak isteyenleri getirdi.

Anadolu Ajansı’nın Suriye’deki çatışmalara ilişkin bugün yaptığı haberde kullanılan dini duyguları istismar edici ifadeler dikkat çekti. Halep’te yaşanan çatışmaları konu alan ve Halep’e bağlı Talraefad ilçesinde yaşayan bir muhalifin anlattıklarını kaynak alan haberde şu ifadelere yer verildi:

“Halep yakınlarında isabet ettiği bir evin yanmasına neden olan bombalar, masa üzerinde duran cüz kitabına zarar veremedi.”

Haberde ayrıca söz konusu muhalifin şu ifadelerine de yer verildi:

''Allah bize yardım ediyor, O'nun izniyle ülkemiz kısa sürede özgürlüğüne kavuşacak'' diyen Muhammed İslam Bedran, evindeki cüz kitabının yanmamasının bunun en önemli göstergesi olduğunu ifade etti.”

Anadolu Ajansı, Ramazan ayına denk getirerek yapmış olduğu bu haberle bir buçuk yıla yakın süredir Suriye’ye ilişkin sayısız yalan üreten Batı medyasına fark atmış oldu.

“Bayram namazında Kore semalarını kaplayan sis tabakası”
Anadolu Ajansı’nın dini duyguları istismar etmeye örnek teşkil eden “yanmayan cüz” haberi haberi, daha önceden üretilmiş savaş efsanelerini akıllara getirdi.

Emekli Albay Celal Dora, “Kore Savaşı’nda Türkler 1950-1951” adlı kitabında 1951’de Kore’de kıldıkları bayram namazına ilişkin ürettiği efsane ile emperyalizmin çıkarları uğruna verilen Kore Savaşı’na ilahi bir görünüm kazandırmayı denemişti. İşte Dora'nın sis bulutu efsanesi:

"6 Temmuz 1951 günü. Ramazan Bayramı’nın birinci günü idi. Bayram namazını ihtiyat bölgesinin ortasında ve etrafı yüksek kavak ağaçları ile çevrili zümrüt gibi yemyeşil büyük çayırlıkta bütün tugayca toplu olarak kılmamızı kararlaştırdıktan sonra içimde bir ürperti hissetmiştim.

Beş bin kişi namazda iken maazallah düşmanın bir uçak filosunun, taarruzuna uğradığımız takdirde ne büyük bir felâkete uğrayacağımızı gözümün önüne getiriyor ve bir türlü gönlüm razı olmuyordu. General Tahsin Yazıcı’ya taburların kendi bölgelerinde ve ayrı ayrı namazlarını kılmalarını teklif ettimse de imam adedinin azlığı yüzünden imkân görülmemişti.

O sabah, hava çok açık ve berraktı. En küçük bir parça bulut dahi yoktu. Birlikler çayırlık bölgeye gelirken onlarla birlikte bir sis tabakası da çayırlık üzerine çökmeye başlamıştı. Cemaat çoğaldıkça bu sis tabakası da kesafet peyda etmiş ve 10 metre ilerisi görünmez bir hâl almıştı.

Bir hikmeti ilâhi bu sis tabakası yalnız kavaklık bölgenin dışında inhisar etmiş ve bu bölgenin dışında kalan sahada sisten hiçbir emâre görülmemişti. Cenâbı Hakk’ın Türk birliğini koruduğunun en büyük nişanesi olan bu sis tabakası içinde namazımızı kıldıktan, duâsını yaptıktan ve bunu müteakip birbirimizle sarmaş dolaş bayramlaştıktan sonra birlikler kendi bölgelerine giderlerken sis de birdenbire ortadan kaybolmuştu."

(soL - Haber Merkezi)