Amaç birleştirmek değil ayrıştırmak

Zaman yazarı Mümtazer Türköne, Türkiye toplumunu "Sünni çoğunluk" ve "Alevi azınlık" olarak gördüklerini ve çözümün de çoğunluğun azınlığa bahşedeceklerinde olduğunu anlatıyor.

Mümtazer Türköne dün Zaman gazetesindeki köşesindeki "Alevîlerin çıkmaz sokağı" başlıklı yazısıyla, AKP cephesinin Onur Öymen'in Dersim katliamı ile ilgili sözleri vesilesiyle Aleviler üzerinden sürdürüğü tartışmayı "yeni boyutları" ile devam ettirdi. Son tartışmalar ile gündeme getirilen "Sünni çoğunluk - Alevi azınlık" ayrıştırmasını meşrulaştırma amacında olduğu görülen Türköne, olaya bir de "Stocholm sendromu" teşhisini koymuş.

"CHP laiklik karşıtı fiillerin odağı"
Türköne yazısında öncelikle CHP lideri Deniz Baykal'ın sözleri üzerinden CHP'yi "din üzerinden siyaset yapmak"la suçluyor. Baykal'ın "Alevilerden sana hayır yok, başka kapıya Başbakan" sözlerini çıkış noktası yapan Türköne, bu sözlerle "laiklik prensibinin alenen ve tahrik edici bir şekilde çiğnendiğini" ileri sürüyor. Türköne tezini desteklemek için Baykal'ın sözlerindeki Alevilik kelimesinin yerine Sünniliği koyarak " 'Sünnilerden sana hayır yok, başka kapıya Baykal' cümlesini, Başbakan'ın ağzından duysak ne olurdu?" diye soruyor ve bu sözlerle kutsal din duygusunun siyasete alet edilmesinden şikayet ediyor.

Parti kapatma tehdidi çok revaçta
Bu sözlerle CHP'nin "dini siyasete alet ettiğini", "laiklik prensibini çiğnediğini" tespit eden Türköne, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nı da göreve çağırıyor ve bu söz üzerine "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak" suçlamasıyla CHP aleyhine bir dava açmasını istiyor.

AKP'nin kapatılması gündemdeyken parti kapatılmasına ilkesel karşı çıkışlardan dem vuran AKP cephesi yazar ve siyasetçileri, son günlerde diğer partilerin kapatılmasından rahatlıkla söz etmenin ötesinde bu tehdidi sıklıkla yineler hale geliyorlar.

Dün de Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, DTP için "Adeta beni niye kapatmıyorsunuz, kapatın diye bağırıyor" diyerek benzer bir tehditte bulunmuştu.

Alevilere "Stockholm sendromu" teşhisi
Türköne'nin yazısının esas savı ise Alevilerin Sünnilerle kurduğu ilişkiyi "cellat ile mazlum arasındaki zoraki bir mütareke" olarak tarif etmesi: "Alevî oldukları için ayrı, Kürt oldukları için ayrı bir ötekileştirmeye uğrayan Dersimliler, o kadar güvensiz olmalılar ki çareyi katilleri ile uzlaşmada bulmuşlar."

Türköne bu durumu, rehin alınan ya da mağdur olan kişinin kendisini rehin alan ya da mağdur eden kişiye bağlanması, ona yardımcı olmak istemesi şeklinde tanımlanan "Stockholm sendromu" ile açıklamaya çalışıyor.

Türköne'ye göre Dersim Katliamı ve sonrasında olaylar şu şekilde gelişiyor: "1935 yılında devlet, merkezî otoritenin dışında kalan Dersim'e bir plan uyguluyor. İki yıl içinde hazırlıklar tamamlanıyor ve 1937'de kuvvetle muhtemeldir ki devletin kışkırttığı bir isyan başlatılıyor. İsyanın bastırılması, daha önce mevcut olmayan düzenin kurulması ve Dersim'in Türkiye'nin geri kalan kısmına bağlanması demek. Sonra Tek Parti Hükümeti yani CHP katliamdan geriye kalan Alevî-Kürtlere dönüp diyor ki artık bir parçası haline geldiğiniz bu ülkenin çoğunluğu Sünni. Kendinizi korumak istiyorsanız, bizimle uzlaşmak zorundasınız."

Toplumu "Sünni çoğunluk - Alevi azınlık" olarak ayrıştırma
Türköne bu saptamasıyla aslında günlerdir AKP cephesinin siyasi liderleri ve yazarlarının yazdıkları ve söyledikleri ile Türkiye toplumunu nasıl gördüklerini de net bir şekilde dile getirmiş oluyor: "Sünni çoğunluk - Alevi azınlık".

Türköne "Stockholm sendromu"nun arkasında "Alevî-Kürtler açısından bir Sünnî çoğunluk endişesi", "Dersimlileri CHP'ye mahkûm edenin, Baykal'ın cazibesi değil, Türkiye'nin çoğunluğuna karşı beslenen derin güvensizlik" olduğunu söyleyerek aslında bu ayrışmanın meruluğunu ortaya koymaya çalışıyor.

Türköne, çözümü de yine bu ayrışmanın meşruluğu üzerinden tarif ediyor: "Bu çıkmaz sokakta katilinden medet uman bu insanlara çoğunluk olarak bir güven ortamı oluşturmak zorundayız." Bakalım "Sünni çoğunluk", "Alevi azınlık"a neler bahşedecek?

(soL-Haber Merkezi)