Dış politikada ‘sıfır problem’ masalı...

İç politikada ve ekonomide inandırıcılığını yitirmeye başlayan AKP, çareyi dış politikada arıyor. Erdoğan büyükelçilere konuşurken, Davutoğlu da ekranlardan anlattığı masallarla halkı oyalamayı deniyor.

İç politikada ve ekonomide “istikrar” masallarının sonuna gelen ve inandırıcılığını yitirmeye başlayan AKP hükümeti, çareyi dış politikaya yönelmekte buldu. Dış politikada “başarı” görüntüsü vermeye çalışılırken, bir yandan Başbakan, diğer yandan Davutoğlu, “güçlü” ve “vizyon sahibi” Türkiye söylevleriyle halkı uyutmayı deniyor.

Başbakan Erdoğan büyükelçilere hitap ederken, Dışişleri Bakanı Davutoğlu da Kanal 24’ün canlı yayın konuğu oldu. Her iki konuşmanın ana hatlarıyla benzer olduğu görülürken, Davutoğlu bu kez “sath-ı diplomasi” tanımlamasının arkasına gizlenerek yeni-Osmanlıcılık yapmayı sürdürdü.

Kafkaslar, Ortadoğu ve Balkanlar’ı Türkiye’nin “kendi havzası” olarak nitelendiren Dışişleri Bakanı, “Üsküp ya da Buhara’nın Mardin ve Edirne’den bir farkının olmadığını” söyleyerek, Türkiye’nin bu bölgelerde etkin rol alması gerektiğini savundu. Türkiye’nin kişilikli bir siyaset izlediğini, Türkiye’nin “ABD’nin Afro-Avrasya’daki müdahaleleri için bölgedeki aktörü” olduğunu iddia etti.

Program boyunca, “psikolojik üstünlük”, “özgüvenli diplomasi” gibi muallak tanımlamaları sıkça kullanan Bakan, "Osmanlı'nın bu topraklardaki mayası"na özel vurgu yaptı. Davutoğlu'nun çeviri kokan cümlelerle konuşması, hatta bir ara sözlerine “therefore…” diyerek İngilizce devam etmesi dikkat çekti.

“Sıfır problem”den sonra, “sath-ı diplomasi” keşfi…
Mustafa Kemal’in sözlerinden esinlenerek ortaya attığı “hatt-ı diplomasi yoktur, sath-ı diplomasi vardır, o satıh bütün dünyadır” veciz cümlesini pek sevdiği anlaşılan Davutoğlu, sıklıkla “dünyadaki tüm dengeleri gözeterek diplomasi yapmak” anlayışında olduklarını belirtti. Diplomasinin “tüm dengeleri hesaba katarak yürütülmesinde” bir yenilik bulunmazken, Davutoğlu’nun, bu yaklaşımı kendi keşfi gibi sunması dikkat çekti.

“Sıfır problem” kavramlaştırmasının da kendisine ait olduğunu söyleyen Davutoğlu, “Türkiye’de kendisi bu politikayı hayata geçirdikten sonra, dünyada pek çok ülkenin de komşularıyla 'sıfır problem' politikasını benimsediklerini ve kendisine teşekkür ettiklerini” ileri sürdü.

“AB’ye Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden biri olarak gireceğiz”
Türkiye’nin Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlar’da yürüttüğü politikanın “sonuç verdiğini” iddia eden Davutoğlu, Suriye, Libya, Ürdün, Arnavutluk ve Tacikistan ile karşılıklı olarak vize uygulamasının kaldırılmasını kanıt olarak sundu.

Türkiye’nin AB’ye girme hedefinde bir değişiklik bulunmadığını belirten Davutoğlu, “Sarkozy ve Merkel’in olumsuz tutumuna, AB’nin Türkiye’ye verdiği sözlerin tutulmamış olmasına karşın, Türkiye’nin AB ile uyum ve işbirliği içinde davrandığını” söyledi. AB tarafından yazılan tüm raporlarda Türk dış siyasetinin övüldüğünü de özellikle vurgulayan Davutoğlu’nun, AB yanlısı kamuoyunu rahatlatmayı umduğu gözlendi.

Dışişleri Bakanı, “Türkiye’nin AB’ye girdiğinde Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden biri olarak, Brüksel’den dayatılanları uygulamak yerine, Brüksel’de karar verecekler arasında olacağı” yönündeki sözleriyle, AB karşıtlarını da kazanmayı denedi.

Kıbrıs’ı muallak bırakalım, Ermenistan’a şimdi bakmayalım…
“Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz politikasının bir parçası olarak görüldüğünü” belirten Davutoğlu, “Doğu Akdeniz’deki dengelerin korunmasının ve Türkiye’nin garantörlüğünde bir çözümün takipçisi olduklarını” söyledi. AB ve ABD’nin Kıbrıs’a dair sözlerini tutmadığını, ancak Türkiye’nin yine de uyumlu bir politika izlemeye devam ettiğini vurgularken, “görüşmelerin halen Annan planı çerçevesinde yürüyüp yürümediğine” ilişkin soru üzerine, “farklı bir çerçeve” olduğunu açıkladı. Ancak, yeni çerçevenin içeriğine ilişkin bir şey söylemedi. “Yeni bir inisiyatif koyuyoruz” diyen Davutoğlu, “psikolojik üstünlük yakaladıklarını” belirterek, “tüm alternatif senaryolar için çalışma yapılacağını” kaydetti.

Programda defalarca Ermenistan ile ilişkilerin konuşulması denendiyse de, Davutoğlu’nun bu başlıkta Türkiye’deki diğer gelişmelerden, özellikle hükümetin “Kürt Açılımı”ndan söz etmeyi tercih ettiği gözlendi. Ermenistan ile ilişkilerin “çizildiği gibi olumlu bir biçimde yürümediğinin” dile getirilmesi üzerine Davutoğlu, “ilişkilerin bugününe bakmanın anlamı olmadığını, sürecin tümünün değerlendirilmesi gerektiğini” ifade etti. Ancak, Dışişleri Bakanı sürece dair bir değerlendirme de yapmadı.

Irak ve Afganistan vurgusu
Davutoğlu, Irak ve Afganistan ile ilişkileri, dış politikada önemli bir başarı olarak sundu, özellikle Irak’la ilişkilerin ticari boyutunu öne çıkardı. Irak’la yürütülen ilişkilerin “AKP dış politikasının eseri” olduğunu sıklıkla vurgulayan Bakan, bu ilişkilerin mahiyeti konusunda açıklama yapmadı. Irak halkı ile kültürel ve tarihi bağların bulunduğuna değinen Davutoğlu, Türkiye’nin yürüttüğü dış politikanın işgal sürecindeki rolünü gözlerden saklamayı denedi.

Davutoğlu’nun Afganistan ile ilişkilere kısaca değinirken, inşa edilen okul ve hastanelere vurgu yaparak, Türkiye’nin bölgede bulunan askeri gücünü meşrulaştırmayı amaçladığı gözlendi.

Yeni-Osmanlıcılık sayesinde “ABD ile altın çağı yaşıyoruz”
Program boyunca her fırsatta hem “özgün ve kişilikli dış siyasetten” hem de “her şeye rağmen AB ve ABD ile uyumlu ve koordinasyon içinde çalışmaktan” dem vuran Davutoğlu, Obama’nın başkan olması sonrasında, ABD ile ilişkilerde “altın çağ” yaşandığını söyledi.

ABD’nin “Afro-Avrasya dışında bir coğrafyadan, bölgede belirleyici olmasının sınırları bulunduğunu” kaydeden Davutoğlu, bu gerçeği kavrayan ABD’nin “hedeflediği bölgede etkin olabilmesi için içerden bir aktöre ihtiyaç duyduğunu, Türkiye’nin de kendisine ait havzadaki etkinliği sayesinde, ABD’nin aradığı aktör olduğunu" dile getirdi. Davutoğlu bu sözleriyle, AKP hükümetlerinin yürüttüğü yeni-Osmanlıcı politikaların arkasındaki Amerikancılığı sergiledi.

“ABD’nin bölgedeki aktörü” rolünü benimseyen Türkiye’nin böylece ABD ile “model ortaklığı” geliştirdiğini belirten Davutoğlu, kendilerini “Amerikan karşıtlığıyla eleştirenlerin ne kadar yanıldıklarının anlaşıldığını” da ısrarla vurguladı.

Ağzındaki baklayı çıkarınca
Davutoğlu, ABD’ye ilişkin açıklamalarıyla, tüm program boyunca dillendirdiği “dinamik, özgün ve kişilikli” dış siyaset masalının sınırlarını da ortaya koydu. Bakan’ın dakikalarca kurmaya çalıştığı “kişilikli ve bağımsız aktör” imajı, Kafkasya’dan Balkanlar’a tüm adımların ABD’nin kontrolünde ve onun isteğiyle atıldığının dile gelmesiyle boşa çıktı.

Davutoğlu, İsrail’e hiç değinmedi
Dışişleri bakanı Davutoğlu’nun dış politikada 2009 yılının değerlendirildiği bir programda, İsrail ile ilişkilere hiç değinmemesi dikkat çekti. İç politikadaki tepkileri dizginlemek ve Ortadoğu’ya dönük adımlarında elini rahatlatmak için uzun süredir İsrail karşıtı bir politika izlediği görüntüsü veren AKP hükümetinin, İsrail ile ilişkilerde yeni bir krizden kaçınmak adına, bu konuyu yok saymayı tercih ettiği gözlendi.

Öte yandan, dün büyükelçilerle bir araya gelen Erdoğan, genel hatlarıyla Davutoğlu ile benzerlikler taşıyan konuşmasında, özellikle İsrail başlığında farklı bir tutum sergiledi. Erdoğan, Gazze’ye gönderilen insani yardım konvoyu üzerinde durarak, İsrail’i eleştiren yorumlar yapmaktan kaçınmadı.

(soL - Haber Merkezi)