Vedat Türkali… İyi ki yazmış…

Erkan Yıldız, Vedat Türkali’nin ikinci ölüm yıldönümünde yazdı: Vedat Türkali romanından çıkanlar hayatımızın ve mücadelemizin parçası olmaya devam ediyor. Otobüsle yola çıkan başka ‘İbraam’lar var ve onları karşılayan komünistler de var olmaya elbette devam edecek.

Erkan Yıldız

Yirminci yüzyılı ikinci bir Rönesans dönemi olarak adlandıranlar çıkar mı bilmiyorum. Ama böyle adlandırılsa özel bir itiraz geliştirmezdim. Zira 1917 ile başlayıp 1980’lerde sona eren dönemin kültür-sanat, bilim ve toplumsal yaşamda oluşturduğu büyük bir birikim var.  Bu birikim hala ışıltısını koruyor. Fakat bu ışıltının yaratıcıları yaprak dökümüne tutulmuş gibi peş peşe aramızdan ayrılıyor. Sanırım ülkemiz için bu değerde isimlerden birisi olarak görebiliriz Vedat Türkali’yi. İki yıl önce, parıltısını hala koruyan eserlerini bırakarak, göçtü gitti aramızdan. Pek çok senaryo, roman ve yazı kaleme aldı Türkali. 

ÜÇLEME: AKLIN IŞIĞINDA DEVRİMCİLİK

Bugünlerde 40’lı, 50’li yaşlarını yaşayan bir kuşak için muhtemelen Vedat Türkali’nin başka bir değeri vardır. Bir Gün Tek Başına ile başlayıp Mavi Karanlık ve Yeşilçam Dedikleri Türkiye ile devam eden bir yolculuktur onlarınki.… Bu üç kitap bağımsız birer eser olarak kaleme alınsalar da 1950’lerin sonundan başlayıp 1970’lerin sonuna dek Türkiye için oldukça önemli sayılabilecek bir tarihsel kesiti anlatan bir üçleme olarak da ele alınabilirler. 

Toplumsal ve siyasal yapı, sosyalist hareketi besleyen kaynaklar, küçük burjuva devrimciliği ve geleneksel sol düşünce kitapların anlatısındaki ortak noktalar olarak öne çıkıyor. Türkali’nin, bu üç kitapta bilimsel sosyalizme, işçi sınıfının politik örgütlülüğüne pozitif anlamlar yüklediğini görmekteyiz. Devrimciliği, aklın ışığında yapanlarla “devrimciliğinin olanca ateşi” ile yapanlar arasındaki tarafını ilkini açıkça işaret ederek belli etmektedir. 

Bir Gün Tek Başına’da Kenan’ın şüpheciliğinin, üstesinden gelemediği korkularının, vazgeçemediği kendisini koruma duygusunun, Günsel’in işçi konuklarından sıkılmasının kaynağında tam olarak bu küçük burjuva aydını/devrimcisinin ruh hali vardır. Küçük burjuva aydın korkar, kaçar, sıkılır; nöbete tutulmuş gibidir. Yazarın bu ikilik karşısındaki en net tutumunu Mavi Karanlık romanında görürüz. Kitap boyunca Özgür ve Koray’ın karşı karşıya gelişleri yanında kitabın son sayfaları da bu durumu açıkça ortaya koyar. İşçi sınıfının üyesi olmak üzere İstanbul’a doğru yola çıkmaya hazırlanan “İbraam” yolculuk için Özgür’e ait olan omurgası çatlak tekneyi değil otobüsü tercih eder. Bu tercih önemli. “İbraam” “kavgamızın şehri” ne gitmektedir ve işini “Allah’a” bırakmayacak kadar gerçekçidir. Bir tarafta “Enayi miyim, işi Allah’a bırakayım? Dosdoğru yol varken…” diyerek fabrikada çalışmak üzere yola çıkan “İbraam” diğer tarafta ise omurgası çatlak bir tekne ile menzile varmaya çalışan Özgür. Kenan ve Özgür benzer korkular, benzer motivasyonlarla aynı menzile, aynı sona gitmektedirler. Türkali kitaplarında bu durumu olanca açıklığıyla ifade etmekte ve eleştiriler yöneltmekle birlikte diğer yolu tercih etmekte, önermektedir.

Türkali bu eserlerinde gerçekliği eğip bükmeden okurun karşısına çıkarır. Günseli, Kenan, Nevzat ve diğerleri az önce yanınızdan kalkmış gibidir. Tüm sıcaklıkları, doğrulukları ya da kaypaklıkları, kötülükleri ile karakterler bir film şeridinden akar gibi gözünüzün önünde vücut bulurlar. Kuşkusuz bunda Vedat Türkali’nin o dönemde savunageldiği bilimsel sosyalist bakış açısının ve sinemacılığının payı oldukça fazladır.

KİŞİSEL HESAPLAŞMA VE YOL AYRIMI

Bu üç kitabın ardından Tek Kişilik Ölüm gelir. Vedat Türkali’nin hesaplaşma kitabı diyebiliriz bu kitaba. 12 Eylül ve 12 Mart’ın yaratıcılarından çok, devrimci politik öznelerdir hesaplaştığı. İlk üç kitaptaki pozitif ve nesnel bakış açısı yerini kişisel bir hesaplaşmaya bırakır. Değiştiren, değiştirme iradesi olan, bilime yaslanan solcu gitmiş yerine entrikacı, dümenci, hak yiyen, hakkı yenen solcu gelmiştir. Sevgisiz bir kitaptır Tek Kişilik Ölüm. Öncekilerinin aksine umutsuzdur da. Değişmeyeni, değişmeyecek olanı anlatır adeta Türkali. Her kişisel hesaplaşma bir yol ayrımını işaret eder. Yol ayrımını Güven’in hemen ardından yayınlanan romanı Kayıp Romanlar’da ziyadesiyle görüyoruz.

VE GÜVEN…

Vedat Türkali Tek Kişilik Ölüm’le açtığı hesaplaşma defterini Güven’le kapatır. Güven Vedat Türkali’nin Defter-i Kebir’idir adeta. Geleneksel solun en önemli ve tarihsel temsilcisi TKP, uçkuruna sahip çıkamayan militanlar, basiretsiz aydınlar, entrikacı yöneticilerle resmedilir. Şefik Hüsnü gibi tarihsel karakterleri saymayacaksak, kitabın en pozitif karakteri Halil’dir. Halil bile ülkesinin devrimci partisine inanmaz. Gider SSCB ajanı olur. Yetmez. Vedat Türkali romanlarında işçi kimliği ile öne çıkan son karakter Rahmi Usta karşımıza çıkar. Rahmi Usta yıllardır TKP’lidir. İnanmış, kendisini davaya adamış iyi bir insan, komünisttir. Ama değiştirme gücü, iradesi ilk romanlardaki karakterlerin aksine Rahmi Usta’da yoktur. O kadar yoktur ki çok sevgili karısı Fehime’nin batıl inançlarına karşı bile çaresizdir. Rahmi Usta’nın bu çaresizliği kanser olan kadının çareyi doktorlarda değil nefesi kuvvetli hocalarda araması ve bir tarikat elinde can vermesiyle sonuçlanır. Aslında TKP de bir Rahmi Usta’dır. İyi, inanmış, adanmış ama değiştirme yeteneğini, iradesini tarihsel olarak kaybetmiş bir örgüttür. Bu açıdan TKP nostaljik bir hikayedir. Güven güncellenmesi gereken bu hikayenin son halkasıdır.

SON ROMANLARDAN KOVULANLAR

Vedat Türkali’nin  yeni yolu Kayıp Romanlar’da kendisini belli eder. Romanın kahramanı Doktor Nahit Kotar TKP’lidir. Elinde TKP’ye ait yüklü bir miktarda para bulunmaktadır. Parayı verecek özne arayan Dr. Nahit Kotar kararını Kürt hareketinden yana kılar. Türkali’nin Dr. Nahit Kotar eliyle teslim ettiği şey aslına bakılırsa para değil, ülkeyi değiştirme, dönüştürme ve bu yolda mücadele iradesidir. Türkali bu iradeyi kimlik ekseninde örgütlenen siyasetlerde görmüştür. 

Kayıp Romanlar, Yalancı Tanıklar Kahvesi, Bitti Bitti Bitmedi romanları ile geleneksel solcu bakış açısı ve emekçi karakterler Vedat Türkali romanından kovulmuştur. Böyle olması Vedat Türkali’nin edebi olarak da en değerli eserlerinde bizim mücadelemizin, derinliğimizin olduğu gerçeğini değiştirmez.

Vedat Türkali romanından çıkanlar hayatımızın ve mücadelemizin parçası olmaya devam ediyor. Otobüsle yola çıkan başka “İbraam”lar var ve onları karşılayan komünistler de var olmaya elbette devam edecek. 

İyi ki doğmuş ve yaşamış Vedat Türkali. İyi ki yazmış.