Tiyatro Maske: Biz gerçeği yansıtmak için fedakârlık ediyoruz, seyirciler gerçeği görebilmek için...

Tiyatro Maske, geçen günlerde ilk kez sahneledikleri 'domates peynir salam falan...' adlı yeni oyunlarıyla şiddetin ve tacizin anatomisini masaya yatırıyor. Ankara'da gösterime devam edecek oyun ve kadına şiddet hakkında Tiyatro Maske yönetmeni ve oyuncuları kapılarını soL'a açtı.

Görüşme: Cuma Kayabaşı

Tiyatro Maske, geçen günlerde ilk kez sahneledikleri yeni oyunları “domates peynir salam falan...” ile şiddetin ve tacizin anatomisini masaya yatırıyor.

Ankara'da gösterimlerine devam edecek oyun ve kadına şiddet hakkında Tiyatro Maske yönetmeni ve oyuncuları kapılarını soL'a açtı...

Karanlık bir dönemden geçerken şiddetin sıradanlaşması ve bir müdahale aracı olarak tiyatronun rolü üzerine yaptığımız söyleşiyi soL okurlarıyla paylaşıyoruz...

Önce sizleri tanıyarak başlayalım. Tiyatro Maske ne zaman kuruldu ve nasıl bir araya geldiniz?

Güneş Üçcan (Yönetmen): Tiyatro maceram 15 yıl önce başladı. Daha önce başka bir sahnede görev alıyordum. Sahnenin ekonomik sıkıntılardan dolayı kapanmasından sonra bu tipte bir tiyatro sahnesi kurmak istedik. Yaklaşık 3 yıl önce Tiyatro Maske'yi kurmak için bir araya geldik. Şu ana kadar 3 oyun sahneledik. İlk sahnelediğimiz oyun “Neden Hep Bir Kadın Yüzünden Olmak Zorunda Ki” adlı bir oyundu. Trans bir bireyin hayatını anlatıyordu. Daha sonraki oyunumuz “Düğün Şarkısı”nda psikolojik sorunları olan bir gelinin hayatına odaklandık. Ve son oyunumuz “domates peynir salam falan”da kadına şiddeti ve tacizi anlatmaya çalıştık. Tanışma sürecimiz eskilere dayanıyor. Çok eski arkadaşlarız. Bensu'nun da bu süreçte tiyatromuza katılmasıyla ekibi tamamlamış olduk.

Neslihan Yavuz: Tiyatro Maske olarak her oyunda kendimize has bir duruş sergilemeyi düstur edindik. İlk oyunumuzda trans bireylerin kendi iç dünyalarında yaşadığı zorlukları anlatırken de ikinci oyunumuz Civan Canova'nın "Düğün Şarkısı” oyununda da Tiyatro Maske'nin farklı bakış açısını yansıtmaya özen gösterdik. “Düğün Şarkısı” bütün hayatını kocasına adayan bir kadının maruz kaldığı ilgisizlik karşısında yok oluşunu, çaresizliğini anlatan bir oyundu. Bütün oyunlarımızı büyük bir inançla sahneliyoruz. Ama tüm oyunlar içerisinde en çok içselleştirdiğim “domates peynir salam falan” oldu.

'OYUNUMUZDA ŞİDDETİ SORGULARKEN BU ŞİDDETİN BİLİNÇSİZ KADINLAR ELİYLE DE SÜRDÜRÜLDÜĞÜNÜ GÖSTERMEK İSTEDİK'

Son oyununuz kadına şiddetin ve tecavüzün sıradanlaştığı, cinsiyet eşitsizliğinin giderek arttığı bir Türkiye panoraması çiziyor...

Neslihan Yavuz: Kadına şiddetin sıradanlaşmasından fazlası... Bir kadının taciz ya da tecavüze uğradığında kendi çevresi tarafından bile günah keçisi ilan edilmesi var aslında bu oyunda.

Bensu Gülgeç: Son dönemde sadece kadına değil LGBT'li bireylere de çok ciddi sözlü, fiziksel şiddet var. Oyunun sonunda andığımız şiddet ve tecavüz kurbanları bunlardan sadece birkaçı. LGBT bireylerin, kadınlardan daha fazla toplumsal dışlanmaya uğrayıp çok çeşitli travmalarla hayatlarına devam ettiklerini belirtmek gerekiyor. Bu oyunda biraz da onlara ulaşmak istedik. Oyunda psikolojik öğeler de kendine yer buluyor. Kadınların birbirlerine çok fazla destek olmadıkları bir dönemde yaşıyoruz. Oyunda üç kadın arkadaşın olayın ciddiyetinden kopup  birbirleriyle yaşadığı bir savaş var. Kadınların birbirine olan bağlılığının ve desteğinin daha fazla olması gerektiğini düşünüyoruz.

Güneş Üçcan: Bir de bunu sadece kadına şiddet olarak düşünmemek gerekiyor.  Biliyorsunuz ki ülkenin şu an en büyük sorunu ekonomik. Bu ekonomik sorunların doğurduğu bir sonuç aslında kadına şiddet ya da kendinden güçsüz bir bireye şiddet. Haksızlığını ört bas etmek için fiziksel bir güç kullanımı bu biraz da. Bunun sebebi de cehalet. Ülkede çok fazla üniversite okumuş insan var ama çok az eğitimli insan var. Üniversiteyi bitirmiş olması onun eğitimli olduğunu göstermiyor. Toplumun her kademesinden insan kadınlara, çocuklara, trans bireylere şiddet uygulayabiliyor.

İpek Kızıl: Eğitim seviyemiz ve toplum sağlığımız açısından aklı başında ailelere, öğretmenlere de önemli görevler düşüyor. Bir çocuk kendisine ne aşılandıysa, kendisine nasıl öğretildiyse öyle gidiyor. Umuyorum ki daha iyi bir gelecek için iyi bir birey olabilme sorumluluğunu çocuklarımıza öğretebiliriz.

Taylan Volkan Erdoğan: Ben oyunda yer alan birkaç sahne üzerinden bunu pekiştirmek istiyorum. Oynadığım Volkan karakteri günümüz toplumunun feodal, erk yanını temsil ediyor. Oyundaki Neslihan karakteri kurban durumunda. Neslihan şiddete maruz kalırken yanındaki kadın arkadaşları tarafından giyim kuşamı ve tercihleri yüzünden suçlanabiliyor. Böylece yine kadınlar eliyle tecavüz meşrulaştırılıyor. Oyunumuzda bu şiddeti sorgularken şiddetin bilinçsiz kadınlar eliyle de sürdürüldüğünü göstermek istedik.

Oyunun adı “domates peynir salam falan...”  Şiddetin domates peynir gibi olağan bir hâl almasını mı hicvettiniz burada?

Güneş Üçcan: Aslında böyle bir amacımız yoktu. Seyircilerin neyle karşılaşacaklarını bilmediği bir oyun hazırlamak istedik. Ya sesimizi çıkaralım ya da bir şeyler yiyelim, domates peynir salam falan...

'BİZ DAHA FARKLI KİTLELERE ULAŞMAK İSTİYORUZ, BU BASKIYI DAHA BÜYÜK YAŞAYAN, BU BASKIYLA HAYATTA KALMAYA ÇALIŞAN İNSANLAR OYUNUMUZU İZLESİN İSTİYORUZ'

Oyunda seyirciyi rahatsız edecek bir tecavüz girişimi yaşanıyor. Seyirciyi sadece seyreden pozisyonundan çıkarıp bu karanlık tablo karşısında seyircilerin taraf olmaya mecbur olduklarını mı göstermek istediniz?

Neslihan Yavuz: Seyirciler zaten taraf. Taraf olmak zorundalar. Çünkü bunu yaşayan sen de olabilirsin, o da, onlar da. Her biriniz, herhangi biriniz... Bu çirkin olayın bir tarafı her birimiziz.

Taylan Volkan Erdoğan: Oyunumuz interaktif bir oyun. Dolayısıyla seyircinin hem oyunun içerisine girmesi hem dışarıdan kendine bakmasını istedik. Biz orada aslında bir aynayız. Oyunda kendi isimlerimizi kullanmamızın sebebi bu. Oyunun karakterleri sizin içinizde yaşıyor. Toplumu oluşturan dinamikler olarak bu şiddeti bir şekilde kendi içimizde barındırıyoruz. Bunu gözler önüne sermek istedik.

İpek Kızıl: Günümüzde bu durumları sıkça yaşıyoruz. Bir şeylere bakıp üzülüyoruz sonra gündem değişiyor ve geçiyoruz. Bunun için hiçbirimiz hiçbir şey yapmıyoruz. İnsanlarımız şu dönemde korkuyor, bir şeylere sesini çıkaramıyor. Birilerinin bu duruma dur demesi gerekiyor.

Bensu Gülgeç: İşin bir de gerçeği var. Bizim tiyatro yoluyla ulaşabildiğimiz kitle çok az. Zaten bizimle benzer düşünen, bizim gibi hareket eden insanlar oyunlarımızı izlemeye geliyor. Biz daha farklı kitlelere ulaşmak istiyoruz. Bu baskıyı daha büyük yaşayan, bu baskıyla hayatta kalmaya çalışan insanlar oyunumuzu izlesin istiyoruz.

Güneş Üçcan: Bensu'nun dediklerine katılıyorum. Tiyatroyu daha bilinçli, elit ve eğitimli bir kitle izlemeye geliyor. Biz o sahneleri kurgularken kafamızda şu vardı: “Acaba tepki alır mı Volkan?” Sonra bunu en eğitimli kesimin önünde yapalım diye düşündük. Eğer onlardan bile bir tepki gelmezse sokaktaki insanların hiçbir tepki vermeyeceğini biliyoruz demektir. Düşündüğümüz gibi de oldu. Oyunu izlemeye gelenler arzuladığımız refleksi göstermekten uzak kaldılar.

Taylan Volkan Erdoğan: Şöyle bir şey de eklemek istiyorum. Oyun bittikten sonra mekândan çıkarken bir hanımefendi, “Elini bile sıkmak istemiyorum senin.” dedi. Ben de, “Tamam o zaman. Biz amacımıza ulaşmışız.” dedim kendisine.  Amaçladığımız şey buydu. Oyun sırasında seyircilerden bir reaksiyon bekledik aslında. Beni dövselerdi, olurdu yani. (gülüşmeler) 

'ASLINDA DAHA RAHATSIZ EDİCİ OLAN DIŞARININ HALİ'

Diyaloglar ve yaşananların gerçekliği insanın kanını donduruyor. Oyunun provalarında ve sahnede duygusal açıdan zorlandınız mı?

Bensu Gülgeç: Kesinlikle zorlandık ama bizim kendi içimizde en zorlandığımız nokta bu durumu insanlara yansıtabilecek miyiz yönünde oldu. Biz bu vahim durumlardan yeterince rahatsızız. Seyircilere bu noktada ne katabileceğimiz en büyük tereddütümüzdü. İnsanların ciddi manada rahatsız olmasını istedik. Aslında daha rahatsız edici olan şey dışarının hali. Sokakta kocasından şiddet gören, dayak yiyen insanlara karşı üç maymunu oynayan, aman ben bulaşmayayım diye düşünen, kafasını çevirip giden bir kitle var.

İpek Kızıl: Ben oyuna kadro kurulduktan sonra dahil oldum. Oyun karakterleri hepimize oturdu diyebilirim. Uygun bir rol seçimi yaptık.  Tabii, oynarken en gıcık olduğum kişi Volkan'dı. O pis adamı, tecavüzcüyü o kadar iyi oynadı ki provada dahi Volkan'ı dövmek istiyordum. (gülüşmeler) Oyun sonrasında gördük ki vermek istediğimiz duyguyu verebilmişiz. Bundan sonraki gösterimler çok daha iyi olacaktır. Umarım daha büyük kitlelere ulaşabiliriz.

Neslihan Yavuz: Hiçbir karakteri içselleştirmeden çıkaramayız. Her oyun karakterinde bir parça biz, bir parça o karakter var. Ama bu oyunda daha fazlası var. Mesela ben o gece oyundan çıkıp eve giderken tek başıma taksiye binme konusunda tereddüt ettim. Sabah geldiğim kıyafetlerle gidemedim. Çünkü bu ülkede artık her an her şey olabilir. O yüzden karakteri yansıtmadık aslında hiçbirimiz. Her birimiz o karakter olduk.

Bensu Gülgeç: Oyun biraz kara mizah aslında. Volkan karakteri özellikle.

Taylan Volkan Erdoğan: Evet. Seyirciler bazı noktalarda güldüler ki o reaksiyonu bekliyor muyduk beklemiyor muyduk bilmiyorum.

Bensu Gülgeç: Beklemiyorduk açıkçası.

Taylan Volkan Erdoğan: Biz oyunun provalarını defalarca aldığımız halde yine finale geldiğimizde hepimizin tüyleri diken diken oluyordu. Güneş hepimizden iyi biliyordu oyunu. Ona rağmen ilk provayı aldığımızda sahnelerin etkisiyle Güneş'in yüzü bembeyaz kesilmişti. Tabii, bu bir yanıyla bizim için motivasyon da oldu. Oyunun gerçekten bir yerlere varabileceğini ve istediğimiz şeyleri insanlara verebileceğimizi gösterdi bize.

Oyunun gösterimleri ne zamana kadar sürecek?

Güneş Üçcan: Bu oyunu sezon boyunca oynamak istiyoruz; fakat oyuncu arkadaşlarımızdan Neslihan'ın kasım sonunda oyunculuk eğitimi almak için Amerika'ya gitme durumu var. Eğer Neslihan giderse onun yerine bir değişiklik yapmak zorunda kalacağız. Şimdilik gösterimler iki haftada bir devam edecek. Telwe Bar dışında birkaç mekan ile de görüşmelerimiz sürüyor. Onlarla da anlaşırsak gösterimleri haftada iki ya da üç kez sürdürmeyi planlıyoruz

Oyunu izlemek isteyenler için bir dahaki gösterim tarihiniz ne zaman olacak?

Güneş Üçcan: “Domates peynir salam falan...”  oyunumuzu 2 Eylül'de saat 20.30'da Telwe'de sahneleyeceğiz.

'SANATIN OLMADIĞI YERDE DOĞRULARDAN SÖZ EDEMEYİZ'

Ankara'da ve aslında ülkenin tümünde  özel tiyatroların ayakta kalabilmesi hayli güçleşmiş durumda.  Oyunun doğumundan sahnelenmesine kadar yaşanan süreç çok yıpratıcı olabiliyor. Tiyatro Maske bu zorlukları nasıl aşıyor ve aşmaya devam edebilecek mi?

Güneş Üçcan: Dediğiniz gibi tiyatroyu ayakta tutmak çok zor. Birçok giderimiz olabiliyor. Giderleri karşılayabilmek için tiyatronun getirisi yeterli olmuyor. O yüzden desteğe de ihtiyaç duyuyoruz. Telve, prova sürecinde ve oyun sırasında bize önemli bir destek oldu. Tiyatroyu ayakta tutmak ve yaşamımızı devam ettirmek için birçoğumuz başka işler yapıyoruz. Oradan kazandığımızı tiyatroya harcıyoruz, tiyatrodan kazandığımızı zaten aynı gün harcıyoruz. (gülüşmeler) Gerçekten kolay olmuyor ama aşacağız bir şekilde. Tiyatro ekonomik getirisi olan bir şey değil. Duygusal bir getirisi var bize, aşk gibi. O duygu için de yapamayacağımız şey yok.

Bensu Gülgeç: Özel tiyatroları bir arada tutabilmek için belki de en önemli şey içinde yer alan insanların birlik ve beraberliği. Egolar kırılmaya başladığı zaman tüm maddi zorluklara rağmen tiyatro bir şekilde ayakta kalabiliyor. Bizim için önemli olan da bu.

Neslihan Yavuz: Özveri, özveri, özveri... Hepimiz büyük fedakarlıklar yaparak buraya geliyoruz. Hiçbirimizin bu oyundan büyük paralar kazanalım kaygısı olduğunu düşünmüyorum. Ülkede sanatı yok ediyorlar. Sanatın olmadığı bir yerde doğrulardan söz edemeyiz. Biz gerçeği yansıtmak için fedakârlık ederken seyirciler gerçeği görebilmek için fedakârlık ediyorlar. Bu şekilde uzun yıllar ayakta kalabileceğimizi düşünüyorum.

Tiyatro Maske sanatın ve dayanışmanın inceliğini tiyatro severlerle buluşturmaya devam etmek için bundan sonraki süreçte ne gibi oyunlar sahnelemeyi düşünüyor?

Güneş Üçcan: Sürpriz iki oyunumuz daha olacak bu sezon içerisinde. Şartlar olgunlaşınca provalarına başlayacağız. Onun dışında sinema - tiyatro arasındaki ilişkiden hareketle alternatif film gösterimleri gerçekleştireceğiz. Charlie Chaplin filmleri göstereceğiz . Hatta ismi de biraz ironik: “Üç Film Birden.”