Svetlana Aleksiyeviç'in bir antikomünist olarak portresi

2015 Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibi Belaruslu Svetlana Aleksiyeviç, Batı'nın el üstünde tuttuğu namlı bir antikomünist. Üstelik, 1991'in üzerinden 24 sene geçmesine rağmen, tüm enerjisini Sovyetler Birliği'nin hayaletini avlamak için kullanan bir edebiyatçı...

Tevfik Taş

Editörün notu: Bu yazı, soL Gazetesi'nin kitap ekinde, 20 Kasım 2013 tarihinde "Eski hayaletin yeni adı: Homo Sovieticus" başlığı ile yayımlanmıştı. Aleksiyeviç'in aldığı Nobel, Nobel'in siyasi işlevi gibi konular düşünülürse, Svetlana'nın bu sosyalizm düşmanı kitabı hakkındaki eleştirinin güncelliği anlaşılacaktır. 


Secondhand – Zeit
(Leben Auf Den Trümmern Des Sozialismus)
Swetlana Alexijewitsch, 2013, 569 Sayfa, Hanser Berlin Verlag

Svetlana Aleksiyeviç'in Secondhand - Dönem, Sosyalizmin Yıkıntıları Üzerinde Hayat, adlı kitabı şimdiden çok satanlar listesine girmeyi başardı. Almanya'nın en büyük yayınevlerinden olan Hansa Berlin Verlag yayın politikasında genelde liberal içerikli ürünlere yer veriyor. Bir de antikomünist içerikli yayınlar konusunda ihtisaslı. Batı'da adı sanı pek de bilinmeyen yazarın kitabının satılmasında en etkin şey, Almanya'nın en prestijli ödüllerinden olan Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülü'nün sahibinin bu yıl Svetlana Aleksiyeviç olmasındandır hiç kuşkusuz.

Kitap, 1991–2012 arasında yapılan röpörtajlardan oluşuyor. 

Totaliterizm eleştirisi ve “sessizlerin dili” olma efsanesi üzerine kurulan röportajlar dizisi, komünizmin geri gelebileceği tehlikesinden, daha doğrusu, korkusundan hareketle kaleme alınmış. Bu duruma bir 'çare bulma' gayreti kitabın hazırlanıp dolaşıma sokulma motivasyonunudur da aynı zamanda.

Sözü geçen gayrete ilişkin üç alıntıyı birlikte okuyalım: “Sanıldı ki, komünizm öldü. Oysa bu hastalık kronik çıktı.” (1)

“(...) Sovyetik olan yine moda. “Sovyet” kafeterya, Sovyet adı ve yemek menüsüyle... “Sovyet” şekerleme ve “Sovyet” sosis (tıpkı bizim çocukluğumuzdaki tatla). Ve nihayet “Sovyet” votka! Düzinelerle televizyon kanalı ve nostaljik “Sovyet” internet siteleri... Stalin dönemi, turistik amaç oldu.”  (2)

“Gençleri sokakta orak çekiçli tişörtlerle gördüm. Komünizmin ne anlama geldğini biliyorlar mı acaba?” (3)

I. SVETLANA ALEKSİYEVİÇ KİMDİR?

Secondhand Dönem'in içeriğine geçmeden önce, yazar ve aldığı ödül(ler) üzerinde durmakta yarar var. Bayan Aleksiyeviç, 1948 yılında her ikisi de öğretmen olan Ukraynalı anne ve Beyaz Rus bir babanın çocuğu olarak dünyaya geliyor. Minsk'te gazetecilik eğitimi alıp, kısa süreli de olsa öğretmenlik yapıyor. Kendi deyimiyle, “hayatının sonuna kadar komünist kalmış bir baba”nın kızı (4). Tam bir Sovyet çocuğu: Kapitalist ülkelerde nadiren görülen farklı etnik kökenlere sahip insanların evlenmeleri durumu, Sovyetler Birliği özelinde neredeyse tipik olandı: Ukraynalı anne, Beyaz Rus baba...

1983'te ilk kitabı olan Savaşın Kadın Yüzü Yoktur'u yazıyor. Kitabın içeriğindeki antikomünist ögelerden dolayı yayınlanması kısa süreli de olsa yasak kapsamına giriyor. Ne hikmetse aynı yıl Leibzig Dökümantasyon Film Festivali'nde gümüş güvercin (“Silbernen Taube”) ödülünü alıyor. Aynı kitap, 1985'de rejisör Wiktor Daşuk tarafından beyaz perdeye aktarılıyor (Büyük Anayurt Savunması'nda yedi kadını anlatan bir film). 1985'de SSCB Devlet Ödülüne layık görülüyor sözü geçen kitap! İkinci kitabı Stalin eleştirisi içeren Son Şahitler (1985). Üçüncüsü,  Afganistan müdahalesinde yaşamını yitiren beşyüz asker ailesi ile röportaj Çinko Gençler (1989). Dördüncü kitabı Ölümün Büyüsü Altında (1993), beşincisi, Çernobil: Geleceğin Bir Kroniği.

ANTİKOMÜNİST 'ORAL HİSTORY' KİTABI
Son kitabı: Secondhand Dönem (Sosyalizmin Yıkıntıları Üzerinde Hayat).

Tam bir antikomünist "oral history" kitabı. Toplam 20 söyleşiden oluşuyor. On tanesi “kızıl yapının içinden”, on tanesi de “yapının dışından”. Aralara güldürmeyen sinir bozucu "espiriler" sıkıştırarak tabii: “Marx'ı okuyana komünist, anlayana ise antikomünist denir.” (4)

Kitabın giriş cümlesi aynen şöyle: “Komünizmin saçma bir planı vardı (Adem'i, “eski” insanı dönüştürmek). Ve değdi buna... belki de tek budur değen. 70 küsür yıllık Marksist-Leninist labaratuvarda yeni bir insan türü ortaya çıktı: Homo sovieticus. (...) Bu Homo sovieticus, yalnızca Ruslar değildirler; Beyaz Ruslar, Türkmenler, Ukraynalılar, Kazaklar...” (5)

Kitabın yazılmasında ilan edilmiş iki gerekçe var: Totaliter sistem eleştirisi ve “sessizlerin dili” demogojisi... Birinci gerekçe, mevcut durumda Beyaz Rusya yönetimine karşı olan güçlerle koalisyon temelinde kendini konumlandırken, sessizlerin dili teranesi daha çok halkın kötüden kötürüme doğru giden haline teselli amaçlı bir antikomünist meşrulaştırma çabası olarak okunmalı.

“İnsanların büyük fikirlerin dışında, sade bir hayat sürdüğü Rus tarihinde görülmemiştir. Rus edebiyetı da böyle bir şey tanımıyor. Esasında biz savaş insanıyız: Ya savaştık ya da savaşa hazırlandık. Başka bir şey tanımadık. (...) İnsanlar kendi kölelik durumlarını fark etmediler. Dahası bu durumu sevdiler... ” (6)

BEYAZ RUSYA SİYASETİ
Ya ilan edilmemiş olanlar?

Onlar da kitabın içine sepiştirilmiş durumda.

Yazar, sıkı bir Lukaşenko muhalifi. Sorosçu renkli devrimin girmeyi başaramadığı bir ülkenin yurttaşı olarak kendisini Batı'nın epeyce kolladığı herkesçe biliniyor. Zaten Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülü tam da bu nedenden dolayı kendisine verildi. Ödül, bilindiği üzre geçen yıl da Çinli muhalif yazar Liao Yiwu'ya verilmişti. Batılı emperyalist devletler, Doğu Avrupa'dan, Ortadoğu'dan ya da Uzak Asya'dan gelen mültecileri insan yerine koymadıkları için her yıl binlercesinin cansız bedenleri Akdeniz sahillerine vuruyor. Buna karşın, sağa sola insan hakları ve demokrasi dersi verip, muhalif unsurlara teşvik ödülleri dağıtmaktan geri kalmıyorlar. Sömürü çarkının “kültür-sanat” dişlisi böyle işliyor.

II. ALMAN YAYINCILAR BİRLİĞİ BARIŞ ÖDÜLÜ'NÜN KISA TARİHİ VE PAUL KİLİSESİ

Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülü'nün devletle işi olmadığı palavrasına kimse kanmasın. Sözü geçen kuruluş, hem büyük sermayenin sponsorluğunda varlığını sürdürüyor hem de bu kuruluşun tarihi aynı zamanda Soğuk Savaş'ın da tarihidir. 1950'den beri "barış" adına paralı ödül dağıtıyorlar. Az buz değil, esaslı bir Soğuk Savaş kurumu Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülü. Düzene içkin akademisyenlerden, antikomünist yazarlara, NATO politikalarını tutkuyla destekleyen diplomatlardan, Orta Çağ yobazlarına dek bu ödülden nasiplenmeyen yok... Truman Doktrini çerçevesinde hayata geçirilen ödül, Soğuk Savaş'ın en önemli merkez üssü olan Federal Almanya'da dolaşıma sokulması manidardır. 

1950 yılında ilk ödül Max Tau'ya verildi. Almanya – Polonya sınırındaki Beuthen (Byton) kentinden gelen bu adam, Polonya'daki sosyalist yönetime karşı yazılar kaleme alan bir Soğuk Savaş elamanıydı. Hizmetlerinden dolayı kendisine 1966'da bir ödül daha verildi: Alman Mason Teşkilatı Kültür Ödülü. Ayrıca örneğin, reel sosyalizm karşıtı politikaların baş mimarlarından olan George F. Kennan bu ödülün 1982'deki sahibidir. ABD'li diplomat Kennan, komünizmi “kanser hücresine” benzetmiş, “önlem alınması” için azami çaba gösterip, planlar hazırlamıştı.

Bayan Aleksiyeviç de G. F. Kennan'dan aşağı kalan değildir.

O da komünizmi bir “hastalık”a benzetir, hem de kronik bir hastalığa...

“Sanıldı ki, komünizm öldü. Oysa bu hastalık kronik çıktı.”(7) 

Post-sovyet teritoryumdan bir yazar komünizme hastalık diyecek de burjuva basın bunu daha da güçlendirmeyecek?! “Komünizm bitmiş değildir. O bir virüsdür, tekrar gelir.” (8). Hastalık virüs oldu bir çırpıda! 

Biraz daha seviyeli olanlar: Sovyet sonrasında “kurşuni zamanlardan geçtiği”ni ve “eski hayaletin bir türlü yumuşamak istemediğini” yılgınlıkla yazıyor... (9)

Ödülün verildiği yer de oldukça ilgi çekici. Ödül, Frankfurt'daki Paul Kilisesi'nde geleneksel bir törenle sahibine taktim ediliyor. Paul Kilisesi, bir Protestan kilisesi. Max Weber'in de belirttiği gibi,  Alman kapitalizminin motor gücü Protestan eyaletlerle başladı. Başladı başlamasına da ne zaman ki işçi sınıfı tarih sahnesine çıktı, anında çark ederek, gerici sınıf ve ideolojilerle ittifak politikalarına girdi...

1848 Mart isyanında Paul Kilisesi egemen sınıfların sığınağı ve karargâhı oldu. Eylül'de ise artık isyan bastırılmış, kilise karşı devrimin kalesi olmuştu.

1918 Kasım Devrimi'nde kilisenin rolü yine benzer: Allahsızlar hareketi (“Gottlosenbewegung”) olarak niteledikleri solun devlet-din işlerinin ayrılması talebine karşı, ilahiyatçı papaz Karl Veidt önderliğinde bir kez daha egemenlerin karargâhı ve kalesi olmuştu...

1848'de işçi sınıfının isyanını bastıran karargâh, 1918'de Alman ilericiliğine vurulan darbenin mevzisi, 1950'de ise Soğuk Savaş'ın edebiyat/düşün cephesi olmuştu artık...

İşte 1950'de başlatılan kültür-sanat-düşün ödül  törenlerinin amiral gemisi Paul Kilisesi'nin ön tarihi bu.

Açık ki, burjuvazi sembollere de çok değer veriyor. Kendine içkin olan sınıf aklı ve sınıf bilinciyle hareket ediyor oluşu, mücadele tarihinin sembollere dayalı imgesel dünyasında her defasında yeniden yeniden üretiliyor. Klasik mekanlarında ama yeni sınıf politikalarıyla elbette...

III. LAUDATOR OLARAK KARL SCHLÖGEL'İN KISA PORTRESİ

Svetlana Aleksiyeviç'in laudatoru olan Karl Schlögel, eski bir Alman maocusu. 1970'lerin başında KPD (AO)'yu (Almanya Komünist Partisi–İnşa Örgütü) kuranlardan. 80'lerin başında kendini çözen bir "örgüt." Bu örgütün kurucularından olan Karl Schlögel bugün liberal bir aydın olarak tanınıyor. Sovyet sosyalizminden nefret ettiğini gizlemiyor. Yazar gibi o da 1948 doğumlu. Berlin'de Slav Dili ve Edebiyetı okumuş. Moskova ve Leningrad Üniversitelerinde bulunmuş bir şahıs. Alman istihbaratı ile ilişkili olduğunu Alman solundan bilmeyen yok.

KPD (AO)'nun diğer elemanı Horst Mahler, bir dönem RAF içinde de yer almış, şimdi Alman faşist hareketinin carî partisi olan NPD'nin (Alman Ulusal Demokrat Partisi) tanınmış bir üyesi ve avukatı!

İşte bu Karl Schlögel, Svetlana Aleksiyeviç'i ödül töreninde tanıtırken şu sözlerri sarf ediyor: “O komünist dünyanın arkeoloğudur”. (10)

IV. KAPAK FOTOĞRAFI VE KİTABIN YAZILMA GEREKÇESİ

Kapak resmine iyi bakın. Sisler içinde Kastrychnicka Polshca, yani Ekim Meydanı. Kızıllar içinde yalnız bir kadın: Yıl 2012, orak çekiçli kızıl bayrak, karanfil, kırmızı palto, üzerinde CCCP yazan çanta ve Stalin'in boy resmini gösteren Pravda'lı bir meydan okuma... Evet, orta yaş üstü bir kadın, Minsk'in Ekim Meydanı'nda adeta kapitalizme meydan okuyor. 

Yalnız mı? 

Kuşkusuz değil. Ama "kalabalık" olunmadığı da kesin. Bu fotoğraf karesini çeken Andrey Liankeviç belli ki, yalnız görmek istemiş. Ve deklanşöre tam bu enstantede basmış. Bilinçli bir tercih olduğundan kuşkunuz olmasın...

“Sosyalizm veya kapitalizm, “kızıl” veya “beyaz”, bizim için bir şey fark etmiyor.” (11)

“Sovyetinsan ( “Sowjetmensch / Homo sovieticus” ) dört kuşağa ayırabilirir: Stalin, Hruşçov, Brejnev ve Gorbaçov kuşakları. Ben en son kuşağa aitim. Bizim kuşak açısından komünist ideallerin çökmesinin kabulü hiç sorun olmadı. Çünkü bizim kuşak açısından komünist idealler ne yeni ne de güçlüydü. Diğer kuşaklar içinse farklıydı: Uğursuz romantizmin tükenmemiş büyüsü ve ütopik umutlar henüz varlığını koruyordu. Biz Kremlin'in ihtiyarları çevresinde büyüdük. Ve “vejeteryen” dönemin perhizleriyle...” (12) 

Komünizm karşıtlığında her türlü ittifaka açık olduğunu her defasında dile getirip, ödüller verilen bu yazar, Sovyetler Birliği döneminde de oldukça mahirce davranmış olmalı ki, bir yığın ödül verilmiş kendisine. Tam bir pazarlama ustası anlaşıldığı kadarıyla.

1984 yılında SSCB'de Ostrowski Edebiyat Ödülü'ne değer görülmüş. 1985'de Fadin Edebiyat Ödülü'ne, 1986'da Komsomol Devlet Ödülü'ne...

Svetlana Aleksiyeviç'in söylediğine göre, SSCB'de korkunç bir devlet sansürü vardı. Peki o zaman nasıl oldu da bunca ödülü alabildiğini sormak gerekmiyor mu? İlk bakışta iki ihtimal var gibi duruyor: Ya yazarımız rölünü iyi oynadı ya da Sovyet kurumları iyi çalışmıyordu... Bir başka ihtimal daha olası değil mi? Her iki açıklamada da doğruluk payı yok mu?! 

Daha da önemlisi, Svetlana Aleksiyeviç'in bir antikomünist olduğu gerçeğidir... Emperyalist ablukadan, faşist terörden tek kelimeyle dahi söz etmeden varsa yoksa soyut bir “insan” tanımından hareket ederek, Stalin, Gulag, savaş, Afganistan, Çernobil üzerine kurulu bir karaçalma çabası. “Naziler çocukları kurşuna diziyordu da partizanlar geri mi kalıyordu”, diye yazıyor ve ekliyor: “onlar da Yahudi kız çocuğunu alıp, hamile bırakmamış mıydı? Sonra da kurşuna dizmişlerdi...” 

Yazar, sınıfsız toplum zemininde yaratılmaya çalışılan yeni insan tipini küçümser. İnsanın bütün bağımlılık ilişkilerinden özgürleşmesini anlamsız bir çaba olarak görür. Ona göre özgürlük, beş yüz yıllık emek gücünü satma özgürlüğünden başka bir şey değildir.Yazarlık "yeteneği"ni, gerçekleri tersyüz etme çabası olarak ete kemiğe büründürmek ister.

1922'den beri parti üyesi olan 87 yaşındaki Vasili Petroviç N.'nin “Benim vatanım Ekim'dir. Lenin... Sosyalizm... Devrimi sevdim. En değerli şeyim Parti'dir. 70 yıldır parti üyesiyim. Parti üyelik kitabı benim İncil'imdir. (...) Biz cenneti yeryüzünde yaratmak istedik. Çok güzel ama gerçekleşmesi zor bir rüya. Çünkü insan buna henüz hazır değil. (...) Komünist olarak ölmek istiyorum. Bu benim son isteğim...” sözlerini sarf eden kişiye atfen, “ama o da kariyerine komşusunu ihbar ederek başladı” yazacak kadar gözükara bir antikomünisttir. 

Yazar, Ekim'in heyecanının kalmadığı, bu umut ve özgüvenin yeniden üretilemediği bir dönemin kuşağı olmakla övünüyor. Öyle olmasaydı karşı devrim bu denli başarı elde debilir miydi? İlginç olan yazarın kişisel profilinde de gözlemlenebileceği gibi, hem sosyalizm döneminde hem de sosyalizm sonrasında ödüller alabilen bir “iki dinlilik”le (13) karşı karşıyayayız. Yazarın sosyalizme eleştirel bakıştan karşı devrimci pozisyona evrilme sürecinde parti önderliğinin yetersizliği ayan beyan ortadadır. Zaten zurnanın zırt deliği de tam da burası değil mi? Sosyalist kuruculuk, devrim aşamasından komünizme kadar her kesitte, her etapta iradi olarak yeniden ve yeniden üretilmeyi talep eder. İrade, bilinç ve önderlik yoksa, sosyalizm de yoktur...

Bir kez daha, bu kitap aracılığıyla öğreniyoruz ki, devrimci önderlik olmadan sosyalizmin mümkün olamaz. Yoksa ortalık bol ödüllü, iki dinli çakallardan geçilmez olur. Burjuvazi, çoktan ıskartaya çıkmış olan  elden düşme fikirleri ödülleme/cilâlama yöntemiyle yeniden dolaşıma sokmada pek mahirdir. Bir düşünün, bu söylediğim doğru olmasa, Svetlana Aleksiyeviç olur muydu? 

Yine, antikomünist yazarın diliyle söylersek: Homo sovieticus, boyun eğmeyen insanın en son, dik duran Homo erectus'un da en gelişkin son halidir.

İnanmayan kitabın üzerindeki fotoğrafa bir kez daha dikkatlice baksın. Her şey sisler içinde yalnız yürümeyi başaran, eli kızıl bayraklı bilinç ve kararlılıkta saklı...


Kaynaklar:

(1) Secondhand-Zeit (Leben auf den Trümmern des Sozialismus), 2013, Hansar Berlin Verlag, s. 9 ve  www.friedenspreis-des-deutschen-buchhandels.de/640693/ 
(2) Agy, s. 17
(3) Agy, s. 18
(4) Agy, s. 13/14 ; ayrıca bkz.  www.friedenspreis-des-deutschen-buchhandels.de/640693/ 
(5) Agy, s. 9
(6) Agy, s 10
(7) http://www.sueddeutsche.de/kultur/swetlana-alexijewitsch-mit-friedenspre...
(8) http://ddrwebquest.wordpress.com/2013/08/27/swetlana-alexijewitsch-secon...
(9)http://www.radiobremen.de/kultur/buch-tipps/secondhand-zeit100.htmlchron...
(10) www.friedenspreis-des-deutschen-buchhandels.de/640693/ 
(11) Agy, s.17
(12) Agy, s.18
(13) “İki dinlilik” deyimi Yalçın Küçük'e aittir.