Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde, polisiye yazarı Suphi Varım ile gerçekleştirilen Polisiye Edebiyat Atölyesi'nde polisiye edebiyatın tarihi, Osmanlı'dan günümüze Türkiye'deki öyküsü ve polisiye romanların kurgu yapısına dair sunumlar gerçekleştirildi.
Atölyenin son etabında katılımcılar ile birlikte bir suç senaryosu üzerine çalışma yapıldı. Gerçekleştirilen çalışmanın konusu sade ve basitti. Ancak ortaya çıkan sonuçlar ise memleketin içinde bulunduğu durum açısından düşündürücüydü.
Öncelikle atölye katılımcılarına son aşamada ikram edilen içeceklerde zehir olduğu söylendi ve bu zehrin kim tarafından hangi gerekçe ile katılımcıların atölyede anlatılan kurgu yapısına sadık kalarak bir kısa öykü yazılması istendi. Ortaya çıkan sonuçlarda kişilerin birbirlerini öldürmesine gerekçe olarak sosyal medya paylaşımları, buradan çıkan sosyal medya suçları, cumhurbaşkanına hakaret, KHK ile atılan bir memurun intikamı, kaçakçılık, kariyer tutkusu gibi kavram ve gerekçeler öne çıktı.
Türkiye'nin polisiye edebiyat açısından veri zenginliği taşıdığını ifade eden Suphi Varım, gericiliğin, çürümüşlüğün ve sermaye düzeninin polisiye roman yazarları için zengin malzeme kaynağı olduğunu söyledi.
Katılımcıların suç örgüsünü birbirleriyle paylaşırken, yaşadıkları şaşkınlık ise dört saat süren bir atölyedeki tanışıklığın neden ölüm getirdiğini açıkladı. İçinde bulunduğumuz süreç, OHAL ve KHK'ler Ankaralı polisiyeseverlerin gündelik hayatlarındaki tartışmaları belirlemiş ve onların kötüyü tarif ederken yine bu kavramlardan yola çıkmalarına vesile oldu.
Keyifli bir edebiyat buluşması sonrasında yeni fikirler ve polisiye öyküleri tartışan katılımcılardan bazıları polisiye fotoroman denemeleri için çalışmaya koyuldular.