Orhan Aydın: Ülkemizde yaşananlar 'Cadı Kazanı'nda anlatılanlardan farksız

İki hafta önce sosyal medyada 'Yaşasın Hayat Yaşasın Tiyatro' cümlesini paylaştığı için gözaltına alınarak ifadeye götürülen tiyatro sanatçısı ve soL yazarı Orhan Aydın, bugün Türkiye'de yaşananların Arthur Miller'in 'Cadı Kazanı' adlı oyununda anlatılanlardan farksız olduğunu söyledi.

İki hafta önce sosyal medyada 'Yaşasın Hayat Yaşasın Tiyatro' cümlesini paylaştığı için gözaltına alınarak ifadeye götürülen tiyatro sanatçısı ve soL yazarı Orhan Aydın, bugün Türkiye'de yaşananların Arthur Miller'in 'Cadı Kazanı' adlı oyununda anlatılanlardan farksız olduğunu söyledi. 

Cumhuriyet gazetesinin Pazar ekinde Çağnur Öztürk'ün sorularını yanıtlayan Orhan Aydın, iki hafta önce yaşadığı gözaltı sürecini ve ülkenin bu noktaya getirildiği yılları anlattı. 

Cumhuriyet Pazar'da dün (22 Temmuz 2018) yayınlanan söyleşide Orhan Aydın'a yöneltilen bazı sorular ve Aydın'ın yanıtları şöyle: 

Gözaltına neden alındınız ve sonrasında nasıl bir süreç yaşıyorsunuz?

Arthur Miller’ın ülkesinde “ihanet yılları” olarak adlandırılan olaylardan esinlenerek yazdığı “Cadı Kazanı” adlı oyunu, bugünün Türkiye’sini anlatması bakımından hâlâ güncelliğini koruyor.
Miller oyunda, Senatör Joseph Raymond McCarthy’nin başkanı olduğu Amerikan Karşıtı Etkinlikler Komitesi’nin yaptığı soruşturma ve tutuklamaları konu alır. Haklarında kovuşturma açılan ve ifadesi alınan ya da tutuklananlar arasında sinema dünyasından sendika başkanlarına, siyasetçilerden üniversite hocalarına, müzisyenlerden yazarlara, tiyatroculardan film artistlerine kadar toplumun önde gelen muhalif kesimlerine bir çeşit gözdağı vermek için asılsız iddialarla soruşturma açılır ve ifadesi alınır.

Benim ülkemde başımıza gelenler bu durumdan farksız. Hayatın her alanında süren gericilik kuşatması adeta intikam alırcasına kendisi gibi düşünmeyen, davranmayan her bireyi hedefine koyuyor. Yaşam alanlarımıza saldırarak susturmak, korkutmak; boyun eğdirerek teslim almak, olmadı yakasını toplayıp içeri atmak günümüzün gerçeği.

Düşünün lütfen, ben bu ülkede 47 yıldır üretmeye çabalayan bir sanat emekçisiyim, az çok biliniyor tanınıyorum, ülkemde ve birçok dünya ülkesinde sahnelere çıktım oyunlarımı oynadım, onlarca sinema filminin, televizyon dizilerinin içinde oldum. İnsan hakları, özgürlükler, kültürel varlıklar, doğa ve çevre hakları konusunda yüzlerce eylemliliğe sesimi katmaya çabaladım, yazılar yazdım. Sanat-sanatçı hakları alanında bağırdım ama yıl 2018 oldu Dünya Tiyatro Günü’nde “Yaşasın Hayat Yaşasın Tiyatro” diye bir paylaşımda bulunduğum için muhbir vatandaşlarca “darbeci” diye ihbar edildim ve hakkımda soruşturma açıldı.

İfade için bile “tutularak” emriyle gözaltı yapılarak alındım.

Soruşturma yazısını okuduğumda güldüm ama hangi ülkede yaşadığım gerçeğini bir kez daha düşününce aldı beni bir bağırtı çığırtı ki sormayın. Durumumu sosyal medyadan paylaştığım an yalnız olmadığımı anladım. Yüzlerce sanatçı arkadaşım, ustalar, genç yaratıcılar, barolardan, meslek odalarından dostlar, milletvekilleri, muhalif siyasi partiler ve onlarca yurttaş reaksiyon göstererek yanımda olduklarını dile getirdiler. Dünya basınında yer buldu, Avrupa merkezli sanat örgütleri bana yaşatılanları kınayarak, düşünce ve yaratma özgürlüğüne saldırı olarak nitelendirdiler.

 

 

Seçim sonrasında Devlet Tiyatroları’nın ilgası üzerine ne düşünüyorsunuz?

Ödenekli Sanat kurumlarının kâr getirmeyen üstelik siyasal hiçbir getirisi olmayan yapılaşmalar olduğu dillendirildiğinde kapatma, yok etme anlayışlarını açığa çıkardılar. TÜSAK adlı bir tuzakla iç edeceklerini sandılar. Direndik, beceremediler.

Sanat kurumlarının başına yetersizleri sanat yönetmeni, müdür diye atayarak kumandayı ellerine aldılar ve sahneler müsamerelere ev sahipliği yapmaya başladı. 69 yıllık Devlet Tiyatrosu’nun, 100 yaşını aşmış Darülbedayi’nin sanatsal aklı budanmaya başlandı.

DOB da dansçı arkadaşların kostümlerine dil uzatacak kadar dayatmalarda bulundular.

İstanbul’da tam 9 yıl boyunca AKM’ni kapalı tutarak 21 milyonluk kentin sanat edinme haklarını, sanatçıların üretme özgürlüklerini tırpanladılar. Yargı ve Koruma Kurulu kararlarına rağmen AKM’ni yıktılar. Sanatçı hakları tarihimizin en geri koşullarında ve düzeleceğine dair tek işaret yok.

Kurumları önce kapatmayı olmadı özelleştirmeyi düşündüler beceremediler sonra Yeni Türkiye sloganı ile ortaya çıkılan şu günlerde iki ayrı kararname ile kuruluş yasalarını çöpe atarak Cumhurbaşkanlığına bağladılar. Baktılar ki sürdürülebilir bir durum yok iki gün sonra geri dönüş yaptılar.

Önümüzdeki sürecin ise hem sanatçı arkadaşlarımın hem seyircilerin açısından acımasız bir süreç olacağını düşünüyorum.

Emir ve dayatmalarla oyun adıyla yeni müsamereler, gösteriler kapıda.

Şöyle bir sözünüz var: Sanat korkanların işi değildir hele tiyatro hiç değildir diyorsunuz...  Susan meslektaşlarınıza mı? Meslektaşlarınızın bu sürece tutumlarını, duruşlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dünya acımasızların saltanatlarına karşı yaşam savaşı veriyor. Tek tek ülkeler büyük altüst oluşların eşiğinde. Savaşlar, katliamlar ve betondan tabutluklara gömülen hayatlar kapitalizmin en acımasız yüzü. Kâr hırsı engel tanımıyor. Emeğin özgürlüğü kitap sayfalarında kaldı. Irkçılık bayrak edilmiş durumda. Bu duruma karşı çıkanlar ise bilimsel yaratıcılar ve aydınlanmanın peşinden koşan sanatçılarla birlikte bir avuç vicdanlı insan yeni ve özgür bir dünya yaratma sevdasının peşinden koşuyorlar. Böyle olunca sistemlerin bu alanlara saldırıları acımasız boyutlara varıyor.

Yalnız bizim ülkemizde değil dünyanın her noktasında egemenler için alınıp satılmayan sanat sanat değildir. İşe yaramaz ve yok edilmelidir. Hele emek diyorsa, özgürlük-eşitlik-adalet ve aşk diyorsa hemen yok edilmelidir. Bu edebiyat için de geçerlidir, resim için de müzik içinde, tiyatro, sinema, heykel, opera, bale ve müzik içinde, karikatür içinde.

Büyük bir korku ve yasak duvarı örerek yok etmeye çalışırlar. İşte tam da burada sanatsal üretimlerde bulunanların ve sanatın gerçek sahiplerinin dayanışmasını örmektir gerçeklik.

Korkmadan, yılmadan, sistemin dayatmalarına boyun eğmeden.

Ülkemiz gerçekliği dünyanın bu durumundan farklı değildir.

O zaman dayanışma her şey olmalıdır. İnadına üreterek çoğalıp barışı, bir arada yaşamı, akıl zenginliğini kışkırtmak gerekir.

Bu yapılabiliyor mu derseniz, sözü evirip çevirmeden hayır diyebilirim. Güçsüz, donanımsız, çorak toprakların susuzluğu kadar yavan bir durumdayız.

Ev Kira Semt Bizim’ filminiz +18 almıştı, bu sizce bilerek mi yapıldı? Filmle ilgili de sorunlar yaşandı mı başka?

Sinema bireysel düşlerin perdelere saçıldığı bir alana doğru hızla yol alıyor. Yaratıcılar ülkemiz sinemasının dünkü duyarlılıklarını, toplumsal görevlerini unuttular. Artık bu ülkenin ne Atıf Yılmaz’ı var, ne Ertem Eğilmez’i, ne Zeki Ökten’i, ne Bilge Olgaç’ı, ne Yılmaz Güney’i bu liste uzunca. Oysa ya şimdi sizce ekranlarda ya da perdelerde gerçeğin izini süreni geçtim düşünü kuran var mı?

İnsanlık acılar içinde sancılar çekiyor bunu görmemek, duyumsamamak ve değişmesi için sanat üretip ışıklar saçmayı hedeflememek ağır olacak ama vicdan çürümesi kadar kötürüm bir durumdur.

Geçmişi olmayanın geleceği olur mu? Yüzlerce edebiyat uyarlamasını hayata katan onlarca yaratıcının niye bunları yaptıklarını bile düşünmez olduk.

Ben sinemacılarımızın birçoğunun kendilerine oto-sansür uyguladıklarını düşünüyorum, bir diğer yarısının ise sisteme yaranmanın peşinde koşturarak “sulu zırtlak” denilen işlerle insan aklının yıkanmasına hizmeti bir görev saydıklarını.

Dünya sinemasının bağımsız diye bildiğimiz örnekleriyle kendi durumlarını bile kıyaslamayanlar var.

Alınıp satılan mal değildir sanat. Varsa sözün söyle mutlak bir sahip çıkanı bulunur.

Ev Kira Semt Bizim bu tür bir bağımsız yapımdır ve imece ürünüdür, yetmişe yakın oyuncu tek kuruş almadan oynamışlardır. Tüm koşulların zorluğu ve yavanlığına karşın kentsel üleşim dediğim betonlaşmayla yok edilen ortak hayatlara saldırıyı anlatır. Elbette doğrudan siyasi erkin getirim politikalarını yere çalar.

Filmde tek kelime küfür yoktur, şiddet yoktur, cinsel içerik denecek tek kare yoktur ama 18 yaş sınırı getirilerek izlenmesine engel olunmuştur. Manidardır.

Şimdi film sanal ortamda izlenme rekorlarına koşuyor.