'Önce her şey ufacık anlık bir duyguyla başlar'

Canan Dağdelen “İkili Yapı” başlığıyla 13 Kasım’a kadar artON İstanbul’da son dönem çalışmalarını sergiliyor. Sanatçıyla İstanbul’da iken hem görüşebilme hem de bir röportaj gerçekleştirebilme şansı bulduk.

Röportaj: Fırat Arapoğlu

 

2003 yılından bu yana Viyana Uygulamalı Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Canan Dağdelen, son yıllarda Doha Katara Vakfı, Viyana MAK Müzesi, Lentos Linz Müzesi, İstanbul Modern ve Osiach Manastırı’ndaki etkinliklerde işlerini sergiledi. Böylece ulusal ve uluslararası alanda birçok etkinlikte yer alan ve çalışmaları Lentos Kunstmuseum, Kanawa 21. Yüzyıl Çağdaş Sanat Müzesi (Japonya) ve İstanbul Modern, Arter Vehbi Koç Vakfı ve özel koleksiyonlarda yer alan sanatçı ile son sergisi ve sanata bakışı üzerinden konuştuk.

Çalışmalarınız öncesinde ve esnasında ne tür olaylar üretiminizi besliyor ve aksine, neler heyecanınızı engelleyebiliyor?

Önce her şey ufacık anlık bir duyguyla başlar. Hepimiz aslında sürekli yoğun hisler taşırız, ancak tüm bunların içinden seçtiğimiz hangisidir? Önemli olan o seleksiyon, seçim yani. Çünkü seçtiğim o tohum üzerine, o çalışmayı sabır ve sevgiyle tek tek yapılandırırım, inşa ederim adeta. Aylarca bir beraberlik, hatta sergiler bitse de, parçalar başka yerlere gitse de süre giden. O yapıtta, o sergide anlatmak istediğimi dile getirmeye çalışmışımdır, böylece o içerik öyle kalır. Seyreden ise bunu azı ya da fazlasıyla alır, algılar.

Heyecanı tutan, veriler oluyor. Mekan büyüklükleri, teknik veya maddi kısıtlamalar gibi veya anlaşma dili sorunları. En büyük maharetin zaten tüm bunları ustaca oturtabilmek olduğunu düşünüyorum, üzmeden üzülmeden. Ve en heyecanlısı tabii, sonunda sergi açıldığındaki o his, bazı sergilerde inanılmaz bir mutluluk, bana her şeyi unutturan.

Hangi sanatçı olmayı ve spesifik olarak hangi çalışmaları üretmeyi isterdiniz? Bugün çağdaş sanat alanını ve günümüz Türkiye Çağdaş Sanatının bugünkü durumunu kısaca nasıl değerlendirebilirsiniz?

Samimice, başka bir sanatçı olmak istemezdim. Yalnız çok ender de olsa bazı sanatçıların çalışmalarında bu iş benim işim olsaydı gibi tuhaf bir hisse kapıldığım olmuştur, o işi çok beğenip, takdir ettiğimden ötürü.  Örneğin Erwin Wurm’un Elternhaus / Ebeveyn Evi adlı çalışmasında evin bire bir boyutta deforme edilerek bizde bıraktığı sıkışıklık hissi, Bill Viola’nın Greeting / Tebrik adlı eski bir videosunda ise toplum içi dışlanmayı aktarmasında olduğu gibi.

Uluslararası Çağdaş Sanat alanının bugünkü durumunda, her şeye, her malzemeye, her içeriğe yer var, aslında sonsuz bir kabulleniş var arkasında, ama kabul ettirene kadar yolu kolay değil. Yolda zor olan da kendine sadık kalmak. Günümüz Türkiye Çağdaş Sanat Platformu biraz daha farklı, pek çok şey yerine daha tam oturmamış, sığda yüzüyor; yapıtlar, kaliteleri, fiyatları ve genel olarak bilgiler. Öbür yüzünde ise son derece güzel gelişmeler var ve bunlar da koşar adım ilerliyor.

Hayata bakışınızı ve üretimlerinizin düşünsel ve biçimsel altyapısını nasıl bir manifesto özetleyebilir?

Hayata bakışım kısa süre öncesine kadar sadece işime odaklıydı. Son dönemde ise hayatın özüne inebilmeyi, günlük ufak mutlulukların önemini farkındalıkla yaşamaya çalışıyorum. Tekrar bir çocuk gibi tabiatın, müziğin, bir dost ile paylaştıklarınızın keyfini sevgisini keşfediyorum.

Çalışmalarımın hemen hepsi yer çekimine karşı bir tutum içinde. Ebedi olmayanı, geçiciliği, akıcılığı aktarıyorlar; hafiflik, saydamlıkta tabii benim için önemli. Ve de dilleri minimal-şiirsel diyebilirim. Gerçekte uğraştığım konuların içeriği ağır; insanın bu geçicilikte bir mekan yaratma çabası ve bununla olan derin ilişkisi. Buradaki zıtlıkları, diyalektiği ne denli kavrayabiliyoruz. İşte tüm bunları mimari üzerinden anlatmaya çalışıyorum. Mimaride ise beni heyecanlandıran erken dönem İslam mimarisi. Seramik -ki ben genelde toprak sözcüğünü tercih ediyorum- porselen, metal gibi kadim malzemeler ile çalışıyorum. Ve bunların geleneksel olması, ta eskilere giden bir çizgisi olması bir şeylerin sürekliliğini veriyor ki, bu da bana kuvvet veriyor. Toprak küreler; yapılaşmada insanoğlu modül olarak tuğladan yola çıktığını düşündüğümüzde, sergi mekanına inşa edilen bu yerleştirmelerime malzeme olarak da çok uyuyor.

Bir de tabii, yazı, yazının şiirselliği benim yıllardır severek içinde bulunduğum temalar. Kısacası farklı disiplinlerarası dolaşıyorum, ama etkileyici tarafı bunların arasında var olan ilişkileri doğallıkla aktarabilmem.

Yıllar içerisinde izleyicilerinizden aldığınız feedback’ler nasıl? Size ulaşan yorumlar, eleştiriler ve düşünceler ile ilgili bizimle paylaşabileceğiniz geri dönüşler arasında dikkat çekici olanlardan örnekler verebilir misiniz?

Genelde aldığım geri dönüşümler çok olumlu; duygu yoğunluğuma, düşünce gücüme ve bunları aktarma seçkime dair güzel şeyler duyuyorum, bu da beni mutlu ediyor. Bir de benim çıkış noktamın izleyicinin içinde benim hiç düşünmediğim noktaları açması, bu da çok değerli. Böylece çalışma katman katman daha da zenginleşiyor, izleyiciyle, karşınızdakiyle. Paylaşılmayan, sunulmayan eser daha kısır kalıyor adeta. Ben de bu iletişimden öğrendiklerimi tekrar işlere katıyorum. Böylece bir çalışma bir başkasını getiriyor.

Japonya da 21st Century Museum of Contemporary Art Müzesindeki sergiyle ilgili yetişkinler ve çocuklar arasında yapılan bir ankette en beğenilen mekan olarak benim sergi mekanımı seçmişlerdi. İşlerim Japon kültürüne, estetik anlayışına uyuyor. Türkiye de kurumsal bir sergimdeki hoş bir anımı da burada paylaşmak istiyorum. Sergiye gelen iki izleyicinin kendi aralarında “Sergi daha kurulmamış” dediklerini duydum ve mekanı terk ettiler.

Aktif olarak ulusal ve uluslararası projelerde rol almaktasınız. Sergi ve sanat aktivitelerini karşılaştırsak nasıl bulgularla karşılaşabiliriz? Ve yurtdışıyla ülkemiz arasındaki üretimi arasında nasıl analojiler ya da zıtlaşmalar bulunmaktadır?

Buralarda genellemeler yapmak doğru değil. Sonuçta hep kişilerle çalışıyorsunuz.

Şunu diyebilirim, Türkiye’de sürprizler daha çok. Hiç beklemediğiniz yerlerde mükemmel sonuçlara ulaşabilmenizde size yardımcı olan son derece nitelikli şahsiyetlerle karşılaşabiliyorsunuz. Veya bunun tam terside olabiliyor. Belki uluslararası kurumlarda yurtdışında belli standartlar daha iyi tutturulmuş, yerine oturmuş.

Son zamanlarda beni zorlayan her şeyin çok çabuk talep edilmesi, kısacası sanatın bir tüketim ürünü gibi görülmesi. Zamanı tutturamazsanız o proje olmuyor örneğin. Bunun sonucu, işlerin nitelikleri, kaliteleri sallanmaya başlayabiliyor. Karşı tarafa bir sanat çalışmasının sıfırdan var edilmesinin ne denli derin bir yol olduğunu anlatmak eğitmek gerekiyor. Buralarda işte kendinize sadık kalmak, ne istediğinizi bilmek gerekiyor ki, kendinizle yaptığınız hesaplaşmalar başlıyor. Ben kendi adıma bundan sonrası için, nasip olursa, öz az yapıtlar gerçekleştirmeyi kalpten arzuluyorum. Kısacası kendi çalışma tempom ile geliştirdiğim, içime tam sinen çalışmalar. Bunların hissi çok yoğun oluyor, tabii bu hemen algılanıyor izleyici tarafından.

Üretimlere gelince burada bir evvel değindiğim gibi genellemeler zor. Fakat tecrübelerimden gördüğüm yurtdışındaki sanatçıların daha mükemmeliyetçi bir tutumla islerine yaklaşması ve üzerinde çalışmaları. Sanki işleriyle, kendileriyle olan hesaplaşmaları farklı. Daha sabırlı, daha sürecin içindeler. Tabii bu yaşadığınız, çalıştığınız yerlerin şartlarıyla, verileriyle de ilgili olabiliyor, şehrin enerjisi de diyebilirim.

Bu bağlamda bir ekleme daha yaparsam, görülüyor ki Türkiye de önde gelen sanat kuruluşlarında daha çok politik içerikli islerin sergilendiği. Çünkü burada yaşarken, hepimiz politikanın, gündelik sorunların içindeyiz, ilgilenmeden var olamıyoruz. Yurt dışında ise içerikler daha farklı bir bütünü oluşuyor; sanatın temel sorunlarıyla ilgilenen işler ve / veya politik, sosyolojik işler yan yana, kısacası değerleri eşit.

artON İstanbul’daki serginiz “İkili Yapı” ile ilgili bize neler söyleyebilirsiniz? Serginizin oluşum sureci, içeriği ve sunumu üzerine gibi?

İkili yapı, hem içeriği, hem de görselliği ile ikili bünyeyi anlatıyor, bunlar iç içe geçmiş durumda. Sergiye de iki ana yapıt hakim, bunların görsel dilinde iki es form aynı şekilde tekrarlansa da içerikleri, vurguladıkları şaşırtıcı derecede farklı.

Aşağı yukarı altı ayı geçen bir süredir bu sergiye hazırlanıyorum. Yansıma adlı büyük yerleştirme ve  Cifte Hamam  serisi Viyana`daki atölyemde oluştu. Akarak Birleşen adli çelik iş ise İstanbul’da deneyimli bir usta ile olan birlikte çalışmayla gerçekleşti. Mimar Sinan’ın Haseki Hürrem Sultan Hamamı yapısındaki tekrarları, bölümlerinin dizilimi, farklı kubbe yükseklikleri ve bunlardan oluşan ritmiyle uzun yıllar önce dikkatimi çekmişti. Sonuçta beni çeken, heyecanlandıran bir şeylerin üzerine bilinçli bilinçsiz gidiyorum. Sergiyi kurgularken izleyicinin sağ vitrin mekanından başlayarak, galeri ana mekanına ve daha sonra turunu sol vitrin mekanında sonlandırmasını düşündüm. Böylece sergiyi okumak kolaylaşıyor.

Önce formlara, taban planına aşina oluyoruz, duvarın üst taraflarında belli belirsiz el yazısı kesitleri var, bunlar “akmak, donmamak” üzerine Rumi’den alıntılar, suyla, hamam ile de ilişkideler. Ana mekanda yapıtın sıcaklık formları burun buruna havada konumlandı. Bu gerçekten hem uygulama, hem de içerik açısından çok kompleks bir çalışma. Burada bir yansıma, karşıtlama söz konusu ki, sonuçta karşıtı ise kendisini veriyor.

Son mekanda ise mimariden yazıya aktarılan bir dil var; kendi el yazımla ol sözcüğünün ikili tekrarıyla bir noktadan ayakta duran Akarak Birlesen isi; bize belki de farklılıklarla, ikiliklerle birlikte nasıl olabileceğimizin ipuçlarını veriyor.

Canan Dağdelen çok teşekkür ederiz, böylece hem seni ve son serini daha yakından tanıma hem de son sergin vesilesiyle sanata dair genel bir bakışa sahip olma şansına sahip olduk.


Yansıma | Reflection 
207 x 125 x 303 cm 
Renklendirilmiş porselen, ince çelik sicim | Colored porcelain, fine steel cord
2015


Çifte HAMAM Hürrem | Double HAMMAM Roxelana 
81 x 22 x 16,5 cm 
Renklendirilmiş porselen, grafit tozu | Colored porcelain, graphite powder
2015


Görsel 3: Akarak Birleşen | Confluence 
200 x 36 x 185 cm 
3 ed + 1ap 
Çelik | Steel
2015