Nevzat Evrim Önal yeni kitabını soL'a anlattı: Beyaz yakalılara 'kefeni yırtma' çağrısı...

Son on yılın gündemden düşmeyen konularından biri: Beyaz yakalılar... Bugüne dek beyaz yakalılara dair bize öğretilen, dayatılan teranelerden sıkıldıysanız, önünüzde yeni bir pencereyi açabilecek yetkinlikte bir kitap var: "Bilmiyorlar Ama Yapıyorlar..." Beyaz yakalılara dair adeta bir "el kitabı", bir "mücadele rehberi." Nesneleri ve nesnelliği kökünden kavramaya…

Ahmet Çınar

Beyaz yakalılarla ilgili son yıllarda ne çok cümle kuruldu, ne çok kitap yazıldı, ne çok konuşma yapıldı değil mi?

Ne çok tartışmalara, araştırmalara konu oldu beyaz yakalılar…

Yakın geçmişte bir kitap yayımlandı. 

Kitabın adı: Bilmiyorlar Ama Yapıyorlar… Alt başlığı: Beyaz yakalı varoluşa dair denemeler… Yazılama Yayınevi'nden...   

Son zamanlarda okuduğum çok az kitap, algımı bu denli değiştirip bildiklerimi yeniden gözden geçirmeme vesile olmuştur. Çoğumuzun “beyaz yakalılara” dair bildikleri ve algıladıklarının, bilmemiz ve algılamamız istendiği şekilde bizlere öğretildiğini, işte bu kitabı okuyunca daha da kavradım.

Marx’ın bir tezi var: Radikal olmak nesneleri kökünden kavramaktır ancak insan için kök, insanın kendisidir.

Nevzat Evrim Önal, nesneleri ve nesnelliği kökünden kavrayarak, tarihsel arka planıyla ele alarak kotarmış bu kitabı.

Nevzat Evrim bir kentli. İstanbul’da doğmuş, liseyi Beşiktaş’ta bitirmiş, üniversite ve yüksel lisansını İstanbul Teknik Üniversitesi’nde, doktorasını Marmara Üniversitesi’nde tamamlamış, önce Beykent sonra Beykoz üniversitelerinde çalışmış bir akademisyen. Eğitim sektöründe bir beyaz yakalı. Ücretli bir çalışan. Emekçi.

On binlerce beyaz yakalıdan farkı, işte az önce sözünü ettiğim, nesneleri kökünden kavramayı başaran bir Marksist olması. Bu kitabı da bu pencereden ve bu gözlükle yazmış.

Okuduğunuzda fark edeceksiniz: Bugüne dek “beyaz yakalılara dair” okuduğunuz kitapların açtığı pencerelerden çok farklı pencereler açılacak önünüzde. Benzer başka kitaplara, ileri okumalara ihtiyaç duyacaksınız. Kitabın akışı içerisinde kendinizle mutlaka karşılaşacaksınız. Ama kitap size başka bir yeri işaret edecek.

Velhasıl, Nevzat Evrim’in bu adeta beyaz yakalılar için adeta bir “el kitabı” niteliğindeki kitabı, ilginç, meraklı, sürükleyici, düşündürücü, farkındalıklarla donatıcı bir okuma deneyimi olacak.

Nevzat Evrim’le bu kitabı konuşmak istedim. Nişantaşı’nda beyaz yakalıların çevremizi sardığı bir kafede, bir köşede oturup konuştuk. Okuyacağınız söyleşi çıktı ortaya.

Evet… Nevzat Evrim beyaz yakalıların tam içinden, göbeğinden, merkezinden bildiriyor…

"İNSAN, HAYATINI YAPTIKLARI ÜZERİNDEN ANLAMLANDIRIR"

“Bilmiyorlar Ama Yapıyorlar” dedin kitabının adına… Bir de alt başlığı var: Beyaz yakalı varoluşa dair denemeler… Kent merkezlerinde yaşayan, plazalarda çalışan, AVM’lerde dolaşan, rezidanslarda/sitelerde/apartmanlarda oturan, hayatta ve ayakta kalmak için ay sonunda alacağı maaşı bekleyen düşüne emekçileri… Anlattığın, onların hikayesi. Neden onlar? Neden yazdın bu kitabı?

Çünkü, anlatılmaya değer bir hikâye var. Henüz anlatılmamış bir hikâye. Belki yadırganacaktır ama ben beyaz yakalıların yaşamlarına ve varoluşlarına dair yapılan tespitlerin büyük ölçüde yanlış olduğunu düşünüyorum. En fazla da onların kendi hayatlarına dair yaptıkları tespitlerin, kitabın adı bunu anlatıyor. “Bu kadar çok şey yazılmışken nasıl? Biri bile mi tutmuyor?” denebilir ama mesele bu değil ki, genel kanaatin ne olduğu… Beyaz yakalılığın, altını çiziyorum, kültürel bir durum olduğu ve esasen batıdan Türkiye’ye, özentilik üzerinden sirayet ettiği düşünülüyor. Koca koca akademisyenler, sosyologlar böyle düşünüyor, çünkü batıda yazılıp çizilmiş şeyleri kötü bir İngilizceyle kopyalayıp yapıştırmak bilimsel bakmaktan kolay. Beyaz yakalıların çoğu da böyle düşünüyor çünkü gerçekten özeniyor, batılı olmak istiyorlar.

Bir şey salt kültürelse, o şey olmasa da olur, ya da başka türlü de olabilir. Ben bu kitabı, her şeyden önce, içinde yaşadığımız toplumsal düzende beyaz yakalıların “olmasa da olur” değil, var olmak zorunda olan insanlar olduğunu, düzen açısından vazgeçilmez olduklarını, başka türlü bir varoluş istiyorlarsa bunu ancak düzene başkaldırarak gerçekleştirebileceklerini anlatmak için yazdım. 

Kitabı okurken, bir anlam arayışına da tanık oluyoruz. Varoluşsal bir arayış… Zira kitapta hikayesi anlatılan beyaz yakalıların -örtük ya da açık- bir anlam bunalımında olduğu, bir boşluğa savrulduğu, dolayısıyla bir arayışta olduğunu görüyoruz. Kitabı okumaya hazırlananlara, bu varoluşsal arayışa dair neler söylemek istersin?

Sartre “varoluş, özü önceler” diyor. Ben, kitapta bu bağlamı genişletip “amaç, anlamı önceler” diyorum ve dilim döndüğünce ispat etmeye çalışıyorum. İnsanın varoluşu, ancak amaçlıysa anlam taşır. Kozmik ya da metafizik değil, çok somut bir şeyden bahsediyorum. İnsan, hayatını, yaptıkları üzerinden anlamlandırır ve insan eylemi daima amaçlıdır. İnsan, eylemlerinin amacını ne denli benimsiyor ve içselleştiriyorsa, o amaçla ne kadar barışıksa, hayatını da o denli anlamlı, yaşamaya değer bulur.

İnsanın bilinci geliştikçe, anlam arayışı da güçlenir ve eğitim bunu kendiliğinden sağlamasa da kolaylaştırır. Dolayısıyla, kitabın konusu olan kentli, eğitimli emekçiler hayatlarını anlamlı kılabilmek için kendilerine daha tarihsel, kendilerini aşan amaçlar koymak zorundalar. “Daha büyük evim olsun, içi eşya dolsun, gezmediğim ülke kalmasın, Süpermen gibi yetişmiş çocuğum olsun” diye eşek gibi çalışmak iyi güzel de, bir yere kadar… Bugün dünyada ölmeye yakın insanların en sık dile getirdiği “keşke” ne biliyor musun? “Keşke hayatımı bu kadar çalışarak heba etmeseydim” diyorlar.  

"ON YIL ÖNCE BU KİTABI YAZAMAZDIM, MARKSİZMİ KEŞFETTİKÇE..."

Bu kitaba beyaz yakalıların hikayesi diyoruz ama bunca gözlem, tespit, teşhisi derleyip toparlamak kolay değil. Kendi hikayen de var bu anlatıda… Bu yönüyle bir hesaplaşmalar, yüzleşmeler kitabı da diyebilir miyiz buna?

(Gülüyor…) Hem de nasıl. Bu kitabı on yıl önce yazamazdım. Yalnızca aklım yetmeyeceği için değil. Kitapta kullanılan bilimsel yöntem olan Marksizmi keşfettikçe bunun bende, kendi hayatıma dair yarattığı ilk his yasak meyveyi yiyen Adem’le Havva’nın çıplak olduklarını fark etmelerine benziyordu. Bu çıplaklıkta utanılacak bir şey olmadığını anlamam bayağı zaman aldı.

Bu kitabın nüvesi soL Portal’da haftada bir kaleme aldığın yazılarla atıldı ancak kitap, bir yazılar derlemesi değil. 2014’ten 2016’a yazdıkların, her ne kadar kitabın temelini oluştursa da, neredeyse tümü baştan yazıldı değil mi? Kitabı tanımak isteyen okurlara içerikten kısaca söz edebilir misin?

Doğrusu, yazdıklarımın bir bütünlük oluşturuyor olduğunu, yazdıkça fark ettim diyebilirim. Soyut bir düzeyde, sistemsel bir bütünlük olduğunu tabii biliyordum ama, mesela “Yapboz” yazısını yazdıktan sonra günlerce üzerinde düşündüğümü hatırlıyorum. Bu bütünlük hangi bağlarla bir arada duruyor ve hangi bağları kesersek dağılır, birinci bölümde bunu anlatmaya çalışıyorum. Başlığını “İnceleme” koydum bu bölümün. Oradan “Denemeler”e geçiyoruz. Örnekliyoruz, bazı detaylara giriyoruz, arıyoruz, bulduklarımızın altını çiziyoruz ve saire. Sonra, kısa ama eğlenceli bir “Tezler, Kıssalar ve Alıntılar” bölümü var. Burada kimi fikirleri tek cümlede ifade edip altını çiziyoruz; o ana kadar yazdığımız bazı şeyleri süslüyoruz. Kitabın son bölümünün başlığını da “Argüman” koydum. Herhangi bir sonuca varmak için yazmaktan fazlasının yapılması gerektiğine eminim çünkü.   

"BU BİR 'KEFENİ YIRTMA' ÇAĞRISI..."

Kitabı bitirince şunu görüyoruz: Bu yalnızca bir gözlemler/tespitler kitabı değil. Gözlem, tespit, analiz günümüzde en çok yapılan işler ama bu kitabın en önemli özelliği bir çıkışa işaret ediyor olması. Bu yanıyla umuda, kurtuluşa, çıkışa işaret eden, hatta rehberlik etmeye soyunan bir kitap… Katılır mısın bu kanaatime, biraz da bundan söz eder misin?

Bana sorarsan tespit yapmak tehlikelidir, sorumluluk getirir. Kitabın bir yerinde “bilip yapmamak çürümedir” diyorum ve yüzde yüz inanıyorum buna.

Şöyle diyeyim; kurtuluş, salt bir ülkü değil yakıcı bir ihtiyaç haline geldi artık. Humma ateşi gibi bedenimizde hissediyoruz bu ihtiyacı. İçinde yaşadığımız, varlığımızı borçlu olduğumuz bu düzene sığmıyoruz. Bir deli gömleği gibi, işkence mengenesi gibi sıkıştırıyor bizi. En çok da emeğimizi ve bu beyaz yakalı kafa emekçileri için düşünceleri, aklı anlamına da geliyor.

İnsan esnektir, hemen her koşula uyum sağlar ama rezaletlere uyum sağlamanın ağır bedelleri vardır. Halklara da, bireylere de. Burada oturup kaldıkça, başkaldırmadıkça çürüyor ve aptallaşıyoruz. İnsan aptallaştıkça ve çürüdükçe insanlıktan da uzaklaşır. Hep beraber ve hızla uzaklaşıyoruz. Çağımızın karanlığı salt dışımızda bir şey, bir kâbus değil. Kimse kendisini kandırmasın ve temiz zannetmesin. Aynı karanlık içimizde de var ve her şeyden fazla ataletten, uyumdan ve uyuşmadan besleniyor.

Bir kefeni yırtma çağrısı olsun diye yazdım, Ahmet. Aklım elverdiği ölçüde de yol göstermeye de çalıştım. O yüzden “sesime gelin” diye bitirdim. Kazanabileceğimiz bir dünya var çünkü, ama harekete geçmezsek yalnızca gecikmeyeceğiz, belki de o dünyayı tamamen kaybedeceğiz.

Heyecanım da, endişem de bu. Umarım, anlatabilmişimdir...

NEVZAT EVRİM ÖNAL’LA KİTABA DAİR SÖYLEŞMEK İSTEYENLER İÇİN…

“Bilmiyorlar Ama Yapıyorlar” adlı kitabı hakkında yazarıyla söyleşmek, tartışmak, konuşmak, düşüncelerini aktarmak isteyen okurlarımız olabilir.

Bunun için İzmir ve İstanbul’da iki etkinlik düzenlenecek önümüzdeki günlerde…

İlki İzmir’de… 16 Aralık Cumartesi günü saat 15.00’te Alsancak’taki Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’ndeki etkinlikte dostları ve okurlarıyla buluşacak Nevzat Evrim…

İkincisi İstanbul’da… 24 Aralık Pazar günü saat 15.00’te Kadıköy’de Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde bir etkinlik var. Burada da kitaba dair bir söyleşi gerçekleşecek.