Nâzım'ın romanındaki sansür 'yeni insan' tartışmasını eksiltiyor

Nâzım Hikmet'in Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim adlı romanı bağlamında 'yeni insan' tartışıldı.

Haber Merkezi

NHKM bünyesinde çalışmalarını sürdüren Nâzım Hikmet Kolektifi, dün Kadıköy NHKM’de bir panel gerçekleştirdi. Kolektif adına Kaya Tokmakçıoğlu ve Reşat Bilici’nin sunum yaptığı panelde Nâzım Hikmet’in Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanı bağlamında “Yeni İnsan” tartışması yürütüldü.

Geçen yaz, kolektifin yürüttüğü çalışmalar sonucunda YKY’nin basmış olduğu Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanının birçok yerinde sansür tespit edilmiş ve kamuoyuna duyurulmuştu. Sansürlerin ifşa edilmesi ve YKY’nin geri adım atması ile devam eden süreçte roman yeniden basılmış ancak tamamen sansürsüz bir baskısı yapılmadığı gibi romanın sansürlü 21. baskısı çeşitli kitapçılarda ve YKY bünyesinde eritilmeye çalışılmıştı.

'İNSANIN TARTIŞILMA BİÇİMİNE DEVRİMCİ DARBEYİ MARX VURDU'

İlk olarak söz alan Reşat Bilici, “Yeni İnsan” ile ilgili Antik Yunan’dan bugüne yürütülen kimi tartışmaları tarihsel bağlamında ele alırken, Marx ve Engels’e kadarki insan tartışmalarına dair bir çerçeve çizdi ve şu noktanın altını çizdi:

“Hepimiz son birkaç milyon hatta yaklaşık yüz bin yıldır gerçekleşen evrim sonucu ortaya çıkmış canlılarız. Binlerce yıldır filozoflarca insanın ne olduğu ve ne olması gerektiği tartışılmıştı. Öncelikle insan ahlak (etik) ve erdem bağlamında değerlendirilmeye çalışılmış, insan iyi midir, kötü müdür ya da insan doğuştan bencil midir tartışmaları yürütülmüş, eserlerde bunlar işlenmişti. Marx ve Engels’e gelene kadar insanın bulunduğu yaşam koşullarını geri plana atan, bu koşulları anlamayan tartışmalar süregelmiş ve insanın tartışılma biçimine gerçek anlamda devrimci darbeyi vuran Marx olmuştur. Filozofların yalnızca yorumladığı dünyayı Marx, hayır dünyayı sadece yorumlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir diye tariflemiştir.”

'İNSAN, TARİHİ DEĞİŞTİRME YETİSİNE SAHİP ÖZNE'

İnsanın özü ve sınıflı toplum insanının ne olduğuna ilişkin Marx ve Engels’in eserlerinden örnekler veren Bilici, Marx’ın tariflediği insanın hem maddi-çevresel koşullar tarafından belirlenen hem de tarihi değiştirme yetisine sahip bir özne olduğunu ifade etti.

Sosyalizmdeki “Yeni İnsan” modeline de değinen Bilici, sözlerine “Sosyalizmde yeni insan tartışması Ekim Devrimi’nden sonra da yapılmış bir tartışmaydı. İnsan devrimin ertesi günü değişmeyecekti. Bu değişimin gerçekleşmesi için devrimin yaşaması, kalıcılaşması, binlerce yıllık tahribatın düzeltilmesi gerekiyordu” şeklinde devam etti.

'NÂZIM'I, ÇAĞDAŞI AYDINLARDAN AYIRAN İNSANLIK TARİHİ HAKKINDAKİ DONANIMI'

İnsan tartışmalarıyla ilgili genel bir çerçeve çizdikten sonra Nâzım Hikmet’in Ekim Devrimi’nin çocuğu olduğunu ifade eden Bilici, sözlerini “Nâzım’ı çağdaşlarından, dönemindeki diğer aydınlardan ayıran Nâzım’ın insanlık tarihi ve insan hakkında sahip olduğu donanımdır. Eserlerinde, yalnızca şiirlerinde değil romanlarında, tiyatrolarında, hatta gezi yazılarında bunu tüm açıklığıyla görebiliyoruz” diye sonlandırdı.

'SANSÜR, NÂZIM'IN YENİ İNSAN TARTIŞMASINI EKSİLTİYOR'

Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanının üretildiği çağa dair maddi koşullardan söz açarak konuşmasına başlayan Kaya Tokmakçıoğlu, romanın ilk basımından günümüze kadar yayınevlerince değiştirilmesi ve uygulanan sansüre değindi: “İlk olarak 1964’te basılan roman, Nâzım’ın son metnidir de aynı zamanda. Romanın ilk basımı Bulgaristan’da yapılmıştır ve Türkiye’de henüz o tarihlerde yasaklıdır. Daha sonra Türkiye’de 1967’de yayımlanan romanın 2017’ye kadar olan tüm baskılarının sansürlü olduğunu geçtiğimiz yaz tespit etmiştik. Bu sansürlemenin 1991’e kadarki olan kısmına baktığımızda antikomünist yasaların varlığı dolayısıyla anlaşılır bulabiliyoruz, ancak 2017 yılında hâlâ sansürlü olması Nâzım’ın bu roman bağlamında yürüttüğü yeni insan tartışmasının eksikli bir biçimde okurla buluşmasına yol açıyor. Bu, Nâzım’ın Marksist formasyonunun çok gelişkin olmasıyla alakalı bir taraftan. Nâzım 20’li yılların başından itibaren üretimine başladığında bu bilinçle eserlerini oluşturmaya başlamıştır.”

Romanın içeriğine de değinen Tokmakçıoğlu, “40 yıllık bir süreci anlatan roman, kimi geri dönüşlerle diyalektik materyalist bir bakış açısıyla ele alınıyor. Ayrıca Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim otobiyografik bir roman, hem Ahmet’i hem de İsmail’i bir tür kendinin yansıması olarak çiziyor Nâzım. O dönem yazılmış olan başka romanlara bakacak olursak, Yakup Kadri - Yaban’ı ele alalım örneğin, roman Kurtuluş Savaşı’nın bir aydın üzerinde oluşturduğu çelişkiden bahsederken bunu tarihsel ve sınıfsal kompozisyondan bağımsız olarak yapıyor. Nâzım’ın dışındaki herhangi bir bakış açısı, bu mevzuya Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim'deki gibi bakamaz, diye düşünüyorum. Romanda İsmail’in maruz kaldığı bazı işkenceler vardır. Burada bireysel bir işkenceyi tariflemez Nâzım, kolektif bir vurgu yapar. Nâzım’a göre örgütlü mücadele eden birey ancak bireylikten çıkıp ileriye sıçrayabilir.”

Nâzım Hikmet’in bahsedilen bakış açısının oluşmasındaki iki momenti vurgulayan Tokmakçıoğlu, sözlerine “Nâzım ilk öfkesini Çanakkale Savaşı’nda kaybettiği dayısı ile yaşıyor. Antiemperyalist bilincinin oluşumu bu döneme denk düşüyor. Bilincinin oluşumundaki ikinci evreyi ise Bolu’ya öğretmen olarak gönderildiğinde çıktığı yolculuk ve Anadolu’da gözlemlediklerinde yaşadığı dönüşüm olarak tarif etmek yanlış olmayacaktır” şeklinde devam etti.

'BU ROMAN TARİHİN MATERYALİST AÇIDAN YENİDEN YORUMLANIŞI'

Konuşmasına romanla ilgili önemli tespitlerle devam eden Tokmakçıoğlu, romanı tarihin materyalist bir açıdan yeniden yorumlanışı olarak tarifleyerek şu noktaların altını çizdi: “Türkiye Komünist Partisi’nin kurucu kadrosunun öldürülmesi, Anadolu yoksulluğu, genç cumhuriyetin bağrından çıkan çelişkiler, bunların geri dönüşlerle anlatılışını romanda buluyoruz. Tarihin materyalist bir açıdan yeniden yorumlandığını görüyoruz. Romanda Yeni İnsan’ın prototipini, iki kolunu kaybetmiş, ağzında kalemle kütüphanede çalışan Sovyet gencinde, kanser olduğunu ve yaşamının sonuna yaklaşmış olmasının bilincinde olmasına karşın başladığı bilimsel tez çalışmasını sürdüren parti sekreteri Petrosyan’da, babası Beyazlar tarafından idam edilen Anuşka’da, Türkiyeli komünistlerde buluyoruz.”

Romanda Nâzım Hikmet’in karakterlerin ağzından kendi şiirlerini okuyucuya aktardığı kimi örnekler veren Tokmakçıoğlu, romanda sansürlenen “Komünistim” şiirini okuyarak sözlerini sonlandırdı.

Etkinlik, katılımcıların katkıları ve sorularına verilen yanıtlarla son buldu.

29 NİSAN'DA 'NÂZIM HİKMET VE ANTİEMPERYALİZM' PANELİ

Nâzım’ı romantik bir aşk şairi olarak lanse etme çabasında olan ve komünist kimliğine yönelik saldırılarda bulunan her türlü mecra ve kişiye karşı Nâzım Hikmet Kolektifi’nin yürüttüğü çalışmalar, 29 Nisan’da Kadıköy NHKM’de gerçekleştirilecek “Nâzım Hikmet ve Antiemperyalizm” başlıklı panelle devam edecek.