Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nden Balaban'a saygı

98 yaşında yaşamını yitiren ressam İbrahim Balaban ile ilgili Nâzım Hikmet Kültür Merkezi bir açıklama yayımladı. NHKM Balaban’ın anısını, 'Şair Baba'sının onun bir tablosu üzerine yazdığı şiirle ve saygıyla selamladı.

soL - Haber Merkezi

NHKM 98 yaşında yaşamını yitiren ressam İbrahim Balaban hakkında bir açıklama yayımladı. Balaban-Nâzım Hikmet tanışmasına da değinilen açıklamada Balaban'ı Nâzım'ın bir şiiriyle selamlandı.

Açıklamanın tam metni şöyle:

Türkiye’deki resim sanatının önemli isimlerinden İbrahim Balaban 98 yaşında yaşamını yitirdi.
 
Balaban’ın hayatı, Bursa Cezaevi’nde Nâzım Hikmet ile tanışması sayesinde değişti: İçinde yaşadığı toplumsal koşullar tarafından öğütülmekte olan bir yoksul köy çocuğu, Nâzım’ın girdileriyle, o toplumsal koşulları memleketi ve dünyayla birlikte kavramaya; halkına ve memleketine sorumluluk duygusuyla yaklaşan bir sanatçıya dönüşmeye başladı. Nâzım, o yoksul köy çocuğuna, gözünün nurunu, elinin hünerini, içinde yaşadığı koşulları dönüştürmek için nasıl kullanabileceğini öğretti.
 
Balaban, “Ustam” dediği Nâzım Hikmet’ten diyalektik, felsefe, sosyoloji, ekonomi politik gibi konular üzerine dersler aldı. Emekçi kimliğini daima koruyan Balaban, bu toprakların insanına ve toplumsal kurtuluş düşüncesine bağlandı ve bu toprakların dokusunu tuvaline taşıdı. Sanatını, “Sanat, yaşantının izdüşümüdür. Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar.” yaklaşımı üzerine kuran sanatçı, eserlerinde Anadolu insanını ve onun toplumsal mücadelesini ele aldı.
 
Balaban’ın anısını, “Şair Baba”sının onun bir tablosu üzerine yazdığı şiirle ve saygıyla selamlıyoruz.
 
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi
9 Haziran 2019
 
BALABAN’IN BAHAR TABLOSU ÜSTÜNE
İşte seyreyle gözüm, hünerini Balaban’ın    
İşte şafak vakti Mayıs ayındayız    
İşte aydınlık:    
Akıllı, cesur, taze, diri, insafsız…    
İşte bulut:    
Kaymak gibi lüle lüle    
İşte dağlar:    
Hem de mavi, hem de serin    
İşte sabah seyranı tilkilerin    
Uzun kuyruklarında ışık,    
Sivri burunlarında telaşları.    
İşte seyreyle gözüm:    
İşte karınları aç, tüyleri diken, ağzı kırmızı    
İşte dağ başında kurdun biri.    
Kendi içinde duymadın mı sen    
Aç kurdun öfkesini sabah vakitleri?    
İşte seyreyle gözüm:    
Kelebekler, arılar…    
İşte kıvıl kıvıl devranı balıkların    
İşte bir leylek    
Mısırdan yeni gelmiş.    
İşte bir geyik; daha güzel bir dünyanın hayvanı.    
İşte seyreyle gözüm;    
inin önünde ayı, uyku sersemi henüz    
Sen aklından geçirmedin mi hiç?    
Toprağı koklayarak, ayılar gibi dalgın yaşamayı    
Bala, armuda, yosunlu loşluğa yakın,    
İnsanın sesinden, ateşten uzak.    
İşte seyreyle gözüm: sincaplar, tavşanlar,    
İşte kertenkele, işte tosbağa,    
İşte üzüm gözlü eşeğimiz, bir ağaç pırıl pırıl    
Güzellikte insana en çok benzeyen    
İşte çayır çimen:    
Girin içine çıplak ayaklarım.    
İşte kokla burnum:    
Labadalar, ebe gömeçleri.    
Ellerim ellerini, dokunun, okşayın, avuçlayın,    
İşte anamın sütü,    
karımın eti,    
gülüşü çocuğumun.    
İşte sürülen toprak.    
İşte İnsan:    
dağın taşın, kurdun, kuşun efendisi.    
İşte çırakları, işte poturunda yamalar    
İşte karasaban.    
İşte sağrılarında kederli, korkunç oyuklarında öküzleri.    
On yıl mapusta yattı ama kaybetmedi    
Umudunu Balaban.    
İşte Seçköy’den Ali’nin kızı geliyor al taylarıyla tarlaya.     
 
Nâzım Hikmet