Islak Kent: Bir dönüşüm hikayesinin kâra yansımaları

Fotoğraf sanatçısı Yusuf Murat Şen'in 'Islak Kent' sergisi devam ederken, Seçkin Tercan 'Islak Kent' izlenimlerini yazdı.

Seçkin Tercan

Yusuf Murat Şen’in 14 Kasım 2014 tarihinde açılan ‘Islak Kent’ fotoğraf sergisi, İstanbul’da özellikle son yıllarda hızla yaşanan dönüşüme çok katmanlı bir anlam düzleminden yaklaşıyor. 

Sanatçının yarattığı görsel estetikte izlenen yapısal bozulmalar, manipülasyonlar ve monokrom etki bize tek tipleşmeye uğrayan İstanbul’u gösteriyor. Şen, uyguladığı yavaş fotoğraf tekniğiyle elde edilen fotoğraflarda kentsel dönüşüme zamansal bir boyuttan da yaklaşıyor. Fotoğraflarda kentsel dönüşüm içinde genelde dönüştürülen bir kent imgesi yaratılırken özelde İstanbul’un kontrolsüz yapılaşmasına ait görsellikler göze çarpıyor. Bu bağlamda fotoğraflarda şehre dair bir tespitten ziyade, şehrin yitip giden çeperinin bireyler için donuk birer hapishaneye dönüşmesini de gözlemleyebiliyoruz.

Türkiye’de son yıllarda hızla büyüyen inşaat sektörünün, özellikle İstanbul ve daha birçok şehirde yarattığı hızlı ve kontrolsüz yapılaşma ile, tüketim kültürü de belirgin bir şekilde daha agresif  hale gelmiştir. Bununla birlikte bu inşaatlarda çalışan bireylerin de sistem içerisinde haklarının gasp edilmesi, yaratılan kaotik ortamın çok yönlü bir paradoksu olduğunun göstergesidir. Bu nedenle, Şen’in fotoğrafları sadece yapılaşma bağlamında değil çok yönlü bir temsiliyete sahiptir.

Cam üzerine sürülen emülsiyon ile gerçekleşen bu teknikte izleyen görüntülere bakarken kendi suretini de yüzeyde görerek esasında İstanbul’a ait bu imgelere dahil oluyor. Tarihsel süreçte resim üzerine atılan vernik sayesinde izleyen kendi süretini resim yüzeyi üzerinde görmüş ve neticede eserle arasındaki iletişim farklı bir boyuta erişmiştir. Şen’in çalışmalarında da benzer bir durumu yaşamak mümkündür. Fotoğraflar parlak yüzeyli bir materyal (cam) üzerinde oluşmuştur ve izleyen ister istemez eserler üzerinde suretini ve mekansal boyutu da tekrar algılar duruma gelmiştir. Sanatçı böylece mimari uzamın yeniden sunumunu sağlar. Hali hazırda yaşanan kentleşme sorunsalına soyut bir algılama ile yeniden dahil olan izleyici böylece belleğinde yeni bir düzleme bu eleştirel tavrı taşımaktadır.

Şen’in fotoğraflarında yer alan binalar veya yıkılan yapılar bir dönüşümün parçaları iken, bu dikey yapılaşmanın birçok anlamda verdiği zarar aşikardır. Bireyin yaşadığı psikolojik travma, zorunlu yer değiştirme, dışlanma, yok sayılma ve en kötüsü de kendini ait hissettiği mekana yabancılaştırılması Sen’in fotoğraflarında önemli temsillerden biridir. Sanatçı şehirde yaşayan bireyin sıkıştığı dikey kenti, görsel algıda eleştirel bir bağlamda izleyen ile buluştururken, eserlerde yeni yapılaşmaya ait mimariler şehir dokusunda oluşturdukları yığınlara eş değer bir görsellikle sunuluyor. Şen’in eserlerinde de, yeni plaza binaları, AVM’ler ve rezidans binaları kimi zaman şehir merkezinde kimi zaman da şehir çeperlerinde karşımıza çıkıyor. Kütleleri değişen, fakat yarattıkları betonlaşma ve yığılma gittikçe daha belirgin hale gelen yapılaşma, İstanbul’da bireyin sıkışmışlık duygusunu gün geçtikçe artırıyor. Yaşanan kentsel dönüşüm bu korku öyküsünü ayrıştırdığı ve sosyal yaşamı parçalayan ögeler olarak izleyebileceğimiz bu yapılar üzerinden kurguluyor.

Şen’in uyguladığı yavaş fotoğraf tekniği, kendi içinde taşıdığı zamansallık unsurunu kent üzerinden bize tekrarlatıyor. Baktığımız fotoğraflarda yer alan yapılar bir yavaşlık unsurunun değil, aksine bir kontrolsüz büyümenin sözüm ona bir hızın göstergesi niteliğinde. “Hızlı dönüşüm, hızlı kentleşme” otorite tarafından bireye bir avantaj gibi sunulsa da, esasında sermayeye hizmet etmek amacının dışında bir gaye barındırmaz. Şen’in fotoğraflarının tekniğinde yer alan bu zamansallık unsuru sermayeye ve otoriteye ters bir hareket yaratarak, bir nevi kentin ihtiyacı olan yavaşlamayı da metaforik olarak sağlıyor.

İnşaat sektörü İstanbul’daki bu dönüşümü yaşatmadan önce, finansal sistem bireysel borçlanmaya uygun hale getirilmek suretiyle toplumsal bağlamda dönüşümün önü  rahatlatılmış oldu. Şehrin çeperinde yer alan yapılaşmaya özendirilerek göç ettirilen bireyler öncelikli olarak güvenlik ve korunma meselesi ile ajite edildi. Türkiye’de özellikle askeri lojman mantığının getirdiği bir tavır ile kurgulanan bu yapılaşmalar, devletçi bir yaklaşımla dönüşüme uğradı.

Fotoğrafın da geliştirildiği 19. yüzyıl, kapitalizmin vahşi yüzünü göstermeye başladığı ve savaş kültürünün belirgenliştiği bir dönem olarak insanlık tarihindeki yerini korur. Öte yandan 19. yüzyılda endüstri devrimi ve fotoğrafla beraber farklı algı kapılarının aralanması sağlanmış ve bireyin imge dünyasına kendi süretini dahil etmesinin imkanı doğmuştur. ‘Islak Kent’ sergisini oluşturan fotoğraflar alımlayanı bugünün kentleşme kültürüyle yüzleştirirken, kullanılan yavaş fotoğraf tekniğinin yine 19.yüzyıla referans vermesi de, tarihsel bir zaman katmanı yaratmakta.

Şen fotoğraflarında adeta bir distopya yaratırken, yansıttığı kent tespitiyle hem fotografik düzlemde hem de izleyen tarafından yansımalar aracılığıyla dahil olunan bir görsel iletişim sağlar. Tüm bunlar çift katmanlı bir yapısallıkla izlenir. Bir yanda dönüşen kent dokusu, diğer yanda gerçeğin temsili olagelmiş fotoğraf tekniğinin yarattığı izlenim gözlemlenir:

‘Çünkü fotoğraf, birebir doğaya bağlı olsa da sahte bir nesnelliğe sahiptir. Tarafsız olduğu sanılan mercek, gerçekliği sayısız değişikliğe uğratma yeteneğine sahiptir; çünkü görüntünün özellikleri, her seferinde, fotoğrafı çeken kişinin ve ortaklarının istekleri tarafından belirlenir. Başka bir deyişle fotoğrafın önemi, sadece bir yaratım olmasından değil, bundan daha önemlisi, düşüncelerimizi yönetmek ve davranışlarımızı düzenlemek amacıyla başvurulacak en etkili yöntem olmasından kaynaklanır.’(1)

Gisele Freund’un Fotoğraf ve Toplum isimli kitabında yaptığı bu tespit yıllardır gazetelerin eklerinde ve tam sayfa ilanlarda gördüğümüz yapılaşmaya ait tanıtımların ana ögesi fotoğrafları da imler nitelikte. Şen’in ‘Islak Kent’ çalışması özendirici yayınların aksine algı yaratan bir sergi olarak görülebileceği gibi, tersine söylem yaratan politik bir tavır olarak da okunabilir.

Sergi 14-30 Kasim 2014 tarihleri arasinda, MSGSÜ  Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi, Tek Kubbe Salonu’nda izlenebilir.

Dipnotlar:

1 - Gisele Freund – Fotoğraf ve Toplum, Sel Yayıncılık, İstanbul:2006, Sf. 9.