'İnsanlık bombalardan güçlüdür' diyen Yolculuk'un yönetmeni anlatıyor...

“İnsanlık bombalardan güçlüdür” diyen Yolculuk filmi yarın 55 salonda gösterime giriyor. Bir gencin canlı bomba olmaya giden hikayesini anlatan filmin yönetmeni Mustafa Kenan Aybastı, “Türkiye halkı hiçbir zaman cihatçılığı sempatik bulmadı” diyor.

Selin Asker

“İnsanlık direnmeye devam ediyor. Sokakta, işyerinde, müzikte, edebiyatta ya da sinemada… İnsanlığın topyekun direnişi olmadan bu dünya yaşanır bir dünya haline gelmeyecek.” Bağımsız Sinema Merkezi, yarın gösterime girecek olan Yolculuk filmini bu sözlerle duyurdu.

“İnsanlık bombalar güçlüdür” diyen Yolculuk, İslamcı bir çevrede yetişen 20’li yaşlarındaki Mehmet’in adım adım canlı bomba olmaya giden hikayesine ve onun kişisel yolculuğu üzerinden Türkiye’deki gündeme ışık tutuyor. Filmin yönetmeni Mustafa Kenan Aybastı’yla filmle ilgili süreci, gericiliğin toplumsal hayata etkisi ve son dönemde tartışılan “sinemadaki tekelleşme” gündemini konuştuk.  

Nasıl karar verdin bu filmi çekmeyi? Seni motive eden ne oldu?

Beni motive eden, filmdeki olayların benzerlerini geçmişte yaşamış olmam elbette. Filmde göreceğiniz atmosferi iyi ya da kötü, biraz benzer ya da biraz uzak şekilde solumuş olmamla ilgili. O dönemle ilgili bir şeyler konuşmak, tartışmak önemli, hele bugün. Sinemada insanların izleyebileceği güzel bir film ortaya çıkarmış olduk. Bu film bütün ekibin eseri.

Yaşamış olduğun örneklerden yola çıksan da neden senden dinlesinler cihatçılarla ilgili bir hikayeyi?

Ülkede herkesin sadece film, senaryo değil diğer tüm alanlarda, siyasette, sanatta da ilk kulak vermesi gereken insanlar komünistler çünkü. Bugüne kadar başımıza ne geldiyse biraz da komünist düşünceye kulak verilmediği için olabilir mi?

İslamcılar ne tepki verecek sence?

Filmin yapısının sağ kesimin çok ilgisini çekeceğini düşünüyorum, komünist bir yönetmenle tartışabilecekleri bir film var ortada. Bir takım zırtapozlar çıkıp filmde kendilerine yapılan suçlamaları dine yapıldığı konusunda yaygara koparmaya çalışacaklardır, bu yaygaraya kapılmadan önce filmi izlemelerini rica ediyorum. İzlemedikleri bir film üzerine hiçbir şey konuşamayız ve tartışamayız.

‘MEZHEPÇİLİK TÜKENMEDİ’

“Kendilerine yapılan suçlamalar” derken filmde yer alan selefi grubun örgütlenmesini kastediyorsun değil mi? Mesela filmde Mehmet karakterinin “Şafî” demesini babasının “Şia” olarak anlayıp yumrukladığı sahne var ki bu bizzat yaşadığın bir olay. Neden mezhepçiliğe dikkat çekmek istedin?

Bugün çok gün yüzüne çıkmış mezhepçiliğin aslında alttan akan ve beslenen kaynağı olduğunu, hiçbir zaman tükenmediğini, Maraş, Sivas katliamlarında da gördük. Alevi, Şii düşmanlığının sürekli köpürtüldüğünü ve her an kullanıma hazır bir şekilde bir yerde tutulduğunu fark edebiliyoruz. Bence bu çok önemli. Cihatçılığı da bundan bağımsız düşünemeyiz.

Cihatçılık biraz da Suriye gündemiyle birlikte insanların gündemine girdi aslında. Irak, Afganistan işgalleri sonrası yaşanan canlı bomba saldırılarına ‘öteki ülkeler’de yaşanan trajediler gözüyle bakılırken Suriye süreciyle birlikte bu Türkiye’de insanların çok yakından temas ettiği bir olgu haline geldi. Sence Türkiye neden cihatçılara ve onların örgütlenmelerine bu kadar açık bir alan haline gelmiş durumda?

AKP iktidarı. 12 Eylül ve sonrası imam hatiplerin çoğalması, gericiliğe sonuna kadar alan açılması, solun yükselme ihtimaline karşı gericiliğin kullanılmış olması bugün bizi bu noktaya getirdi. Bunda bir sürpriz yok, hangi tarafınızı beslerseniz o yükselir. AKP’yle cihatçılık yükselmeyecek de özgürlükler mi büyüyecekti? AKP iktidarıyla Türkiye kana bulanmayacak da demokratikleşecek miydi? Buna ancak bazı aklı evveller inanır.

‘TÜRKİYE CİHATÇILIĞI ASLA SEMPATİK BULMADI’

Evet, ciddi gericileşen bir ülke söz konusu, en kitlesel yapılanmalardan en çekirdek aileye sirayet eden irrasyonel söylemler mevcut. Kadın düşmanlığından, çocuk istismarcılığına... Ancak bu akıl tutulmasına teslim olmayan milyonlarca insan var. Filmin sloganı olan “İnsanlık bombalardan güçlüdür” ile kastettiğin bu sanırım.

Halkın tüm bu cihat propagandalarına, Suriye savaşına karşı çok dirayetli davrandığını düşünüyorum. Türkiye halkı hiçbir zaman Suriye’ye karşı girişilecek bir savaşa ikna edilemedi, Türkiye halkı hiçbir zaman cihatçıları ve cihatçılığı sempatik bulmadı, bakmayın halkın Rusya’ya karşı tepkisine, o postu yere serdirmemek için söylenen sözler. Yoksa kimse savaş istemiyor, hele bu kadar haksız, aşağılık bir savaşı. Üstelik şu tarafı da var. Türkiye halkının bir şeyden haberi de yok, nasıl olsun ki? Televizyonlar 24 saat yalan söylüyor hepsi iktidarın elinde, bizim halkımız naiftir ve bazı yalanlara da bu kadarı yalan olamaz diyerek inanır.

Fakat insanın neye inanırsa inansın bir canlı bomba olacağı noktaya gelmesi güç, başka bir mesafe var. Filmde de Mehmet karakterinin gerici bir çevrenin etkisinde olmasına rağmen o mesafeyi kapatmadığını görüyoruz. Benzer etkideki insanların canlı bomba olabilme mesafesi nedir sence?

Bugün bu mesafe kısalmış durumda. Örneğin, ben neden bir imam hatibe gittim ve bir İslamcı oldum? Aslında ben olmadım, kendimi onların içinde buldum, zaten etrafımda başka bir şey yoktu. Filmdeki karakterimiz gibi. Çıkış aramaya kalktığında bile bunun çok olanağı yok. Bunun zemini hem yoksulluk hem de iktidarların en tepeden uyguladığı politikalar. Eğer insanları bir kutsal kitaba göre yaşamaya zorlarsanız sorgulayamaz ve tepedeki liderlerin, imamların, şeyhlerin direktifleri doğrultusunda ne kadar çılgınlaşabildiklerini şu an görüyoruz.

‘HAYAT KUTSAL KİTAPLARIN YORUMLARINA SIĞMAZ’

Mesela filmde koyunun kesildiği sahnede, koyunun hamile olduğunu görünce yavrularının yenip yenmediğini öğrenmek için fıkıh kitabına baktıkları bir bölüm vardı. Bu da bir örnek sanırım.

Evet, hayat kutsal kitapların yorumlarına sığmaz. Eğer bunlar üzerine bir örgüt kurmaya kalkarsanız, toplumsal yaşamı bunlarla idame ettirmeye çalışırsanız başımıza her şeyi getirebilecek tehlikelere davettir, cariyecilik de buradan çıkıyor, cihatçılık da...

Pekala. Ön gösterim yapıldı, gala sonrasında tepkiler nasıldı?

Galada iyi tepkiler geldi ama galada insanlar genelde pohpohlamaya meyillidir, filmi kendi kafamda koyduğum yer insanların tepkisine göre olmuyor.

Film içine sindi mi diye sorayım o halde.

Bu beşinci filmim, yaptığım filmler için hiç cesaret işidir diyemedim, ama bu yaptığımız filmin iyi olduğunu düşünüyorum, BSM olarak birlikte başardığımız bir şey oldu, iyi bir sinema filmi çektik, en içime sinmiş film bu oldu.

‘SİNEMA TEK BAŞINA ÖZGÜRLEŞEMEZ’

Gala bahsi açılmışken, geçtiğimiz günlerde bir filmin gösterime girmesi sonrası sinema salonlarında film öncesi reklam gösterim süreleri, sinema salonlarının tekelleşmesi üzerine tepkiler verildi, sinemacılardan açıklamalar geldi, ne diyorsun bu hususa?

Tekelcilik sinemaya mahsusmuş gibi bir yaygara koparmak çok manalı değil. Sinemayı tek başına özgürleştirebileceğini düşünmek yine naiflik olur. Ayrıca o açıklamayı yapan arkadaşların sinemayı özgürleştirmek gibi bir kaygıları olduğunu da zannetmiyorum, o yaklaşımları liberalizm olarak değerlendiriyorum. Sinema tekelleriyle aralarındaki kavgayı da baba-oğul kavgasına benzetiyorum. ‘Bizi de dışarıda bırakma’ yaygarasından ibaret.

Para ve sermayeye bir düşmanlıkları varsa bu tepkinin topyekun kapitalizm karşıtlığına dönüşmesi gerekir ki bu da yetmez. Alternatif önermek zorundalar. Bu yüzden arkadaşların sinemadaki tekele karşı verecekleri bir alternatif yok, varsa da söylesinler. Önerdikleri şey, sermayenin kendilerine yardımcı olması temennisi. Bu liberalizmin ufuksuzluğu. Sinemada tekeli yıkmak istiyorlarsa hep birlikte yıkalım, sadece sinemacılar değil ülkedeki işçi sınıfıyla birlikte yıkalım.

Bizim iddiamız şudur, sinemadaki tekeli de yıkacağız, ülkedeki tekeli de yıkacağız, bu ülkenin işçi sınıfı, devrimcileri, sinemacıları olarak bunu yapacağız. Sinemada tekelle nasıl mücadele edilir, bunu da kendilerine göstererek anlatacağız.

Nasıl anlatacaksınız?

BSM olarak İstanbul Bağımsız Film Festivali projemiz var bu yaz başlayacağız. IF İstanbul, Türkiye’deki en büyük sinema tekelinin elindeki film festivali. Biz bağımsız sinema kavramını onlara bırakmama konusunda çok kararlıyız. Yazın ve kışın olmak üzere iki festival yapacağız. Hem Türkiye güzel bir film festivaline kavuşmuş olacak hem de IF’le, sermayeyle kavga etmenin bir yolunu göstermiş olacağız.