İlber Ortaylı'nın Eski Dünya Seyahatnamesi'ni Okuma Kılavuzu

Osmanlı tarihçisi İlber Ortaylı popüler tarih kitaplarından sonra şimdi de popüler ''seyahatnameler'' yayınlatmaya başladı. Timaş Yayınları, geçtiğimiz yıl yayınlanan seyahatnamenin ardından, bu 'yaz' için bir seyahatname daha piyasaya sürdü.

Tevfik Taş

Osmanlı tarihçisi İlber Ortaylı popüler tarih kitaplarından sonra şimdi de popüler ''seyahatnameler'' yayımlatmaya başladı. 2013'de yayımlanan İlber Ortaylı Seyahatnamesi'ne gösterilen okur ilgisinden mutlu olan Ortaylı ve Timaş Yayınları durumdan memnun olacaklar ki bu yıl yeni bir seyahatname ile okur karşısına çıkmakta gecikmediler. Verilen müjdeye göre, seyahat yazıları ilerki yıllarda da devam edecek.

Akademik tarihçilikten popüler tarihçiliğe geçmeye karar verdiğinden beri Ortaylı, ne hikmetse ününe ün kattığı oranda ilk üretimlerinde yaptığı ağırbaşlı ve nisbeten de titiz çalışmalarına da bu oranda son verdi. Herşeyi ve onun doğrusunu bilen bilir kişi rolüne bir de ukelalığı kattı. Türkiye sağının geleneksel hastalıklarından olan popülizm ile yine aynı akıma yapışık olan aşağılık kompleksinden kaynaklı geçmişle böbürlenme muhteşem bir sentezle ete kemiğe bürünerek İlber Ortaylı olarak karşımıza çıktı. AKP'li Yeni Osmanlıcılığın Birinci Cumhuriyet'in ilgasındaki kolaylaştırıcı hizmeti de Ortaylı'nın popülerliğinde en önemli etkenlerden biridir hiç kuşkusuz.

Bir başka popülerleştirici de Nihat Hatipoğlu'dur. Özellikle Ramazan sezonunda açık hava toplantıları ve seri televizyon programlarıyla ''milletin gönlünü'' kazanan Nihat Hatipoğlu, yerlerde sürünen seviyesi ile ateistlere sataşmaktan geri kalmamasına karşın, bir türlü ülkenin sağ münevverleri arasında umulduğu gibi bir saygınlığa sahip olamamıştır. Hatipoğlu'nun popülerliği daha çok toplumun en düşük eğitim seviyesine sahip olan kesimlerinden ibaret. Elbette bu onu etkisiz bir figür haline getirmiyor ama Ortaylı'nın hitap ettiği toplam bundan biraz farklı. Bundan dolayı bu makalede daha çok Ortaylı ele alınacak.

Türkiye Sağının Üzerinde Karar Kıldığı İki İsim
Türkiye sağı, tarih işlerinde İlber Ortaylı'nın cilasını parlatırken, din-iman işlerinde Nihat Hatipoğlu, gazetecilikte Alo Fatih, ekonomide Yiğit Bulut ekolü ile yoluna devam etme kararı aldı. Siyasette de Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurun başı yapılması suretiyle tablo taçlandırmıştır.

Çok açık ki, bu tabloda tasfiye olan Kemalist Birinci Cumhuriyet'in bir refleks olarak popülerleştirdiği Yaşar Nuri Öztürk gibi daha eleştirel figürlere yer yoktu(r). Penguen basınının Yeni Osmanlıcılık doktrini ile birlikte dolaşıma soktuğu bir başka figür olan Murat Bardakçı, gizleyemediği kibri ve eksik akademik ünvanı ile Ortaylı'ya rakip olamazdı.

Sahip olduğu malı mülkü Asr-ı Saadet mütevazılığı üzerine dolar/avro karşılığı anlattığı hikayelere borçlu olan diğer bir yeni-popülerleştirici olarak neredeyse rakipsizleşen Nihat Hatipoğlu'na bağlı din-iman işlerine, ne ziyadesiyle sulu Cüppeli Ahmet Hoca ne de hormonlu kız ve erkek müritlerini televizyonunda pazarlamaya çalışan ne idüğü belirsiz Adnan Oktar rakip olamadılar. Nihayetinde yeni ''resmi ideoloji'', din-imanda Nihat Hatipoğlu, tarihde de İlber Ortaylı ile karar kıldı. Her ikisi de prof'du ve her ikisi de dönemin ruhuna yanıt verecek kadar Sünni İslam- Yeni Osmanlıcı bir ideoloik kalıba yanıt veriyorlardı. Üstelik hitabet yetenekleri de hiç fena değildi. En kötü durumda da, birinin eksiği ötekinin fazlası olmaya yetiyordu.

Tatilde Seyahatname
Havalimanlarında, tatil beldelerinde hatta süper marketlerde paletler üzerinde satışa sunulan Eski Dünya Seyahatnamesi'nin piyasaya sürülme tarihi de manidar. Haziran ayı başlangıcı. Yani seyahata çıkanlar için tam bir tatil kitabı. Dileyen Timaş Yayınları'nı bu ticari yeteneğinden dolayı kutlayabilir. Tam bir usta pazarlamacılık örneği. Biraz araştırınca öğreniyoruz ki Timaş Yayınları İlber Ortaylı'nın diğer kitaplarını (hatta şurada burada yayınlanmış makalelerini ya da konuşmalarını hiçbir açıklama yapma gereği duymadan) piyasaya sürmüş. Elbette popüler tarih yazarımız İlber Bey'in onayıyla. (1)

Neyse... Biz şimdi tatildeyiz ve en popüler tarihçimiz İlber Ortaylı'dan kendi kişisel seyahat değerlendirmelerini okuyoruz.

''Türkler daha uzun bir zaman askerî bir toplum olarak kalmak zorundadır.'' (2) Burada kastedilen Türkiye devletinin askeri önlemler almasındaki zarureti anlatılmıyor anlaşıldığı kadarıyla. Öyle ya, ''askeri bir toplum'' olmamızdan söz ediliyor. Demek ki mesele toplumla ilgili, devletle ilgili değil. Ama askeri toplum nasıl olunura dair herhangi bir ipucu verilmiyor. Tavsiye ile yetinmiş yazar. Bir bildiği vardır deyip geçelim.

Dolaylı Erdoğan Övgüsü
''Putin, bu yüzyılın büyük devlet adamı olduğunu gösterdi. (…) Karşısındaki Türkiye başbakanı da kim ne derse desin bu milletin önemli bir vasfına sahip açıklık ve dostluk gördükçe derhâl anlıyor ve ona göre hareket ediyor.'' (3) Görüldüğü gibi, Erdoğan'a bundan büyük övgü olmaz! Türkiye toplumunda olduğu varsayılan iki iki nitelik sayılıyor: Açıklık ve dostluk, ve bunlar da Recep Tayyip Erdoğan da temsiliyet buluyor, öyle mi?

Putin'e açıktan Erdoğan'a da örtük övgüler düzen Ortaylı, çok değil iki sayfa sonra içinde Putin'i de kasdederek şunları yazıyor: '' (…) Rusya ve Türkiye yoğun endüsrtiyel ilişkiler içinde iki toplum ama hâlâ Rusya, olur olmaz nedenlerle seyahat imkânlarını kısıtlıyor. Rusya vizesi son zamanlarda bu ülkede işi olan ve gidip gelenler için bir kâbus haline geldimiştir. Rusya denetleyemediği Kafkasya'daki buhranın derin nedenlerini tespit edip etkili politikalar uygulayacağına suçlu arıyor. Bu, Şark devletlerinin yöneticilerine has bir tutumdur.'' (4) Yüzyılın büyük devlet adamı...açıklık...dostluk... Ve Şark devleti yöneticisinin dargörüşlülüğü... Yazarken Rusya ile SSCB arasında herhangi bir ayrım yapma gereği duymaması da cabası.

''İngiliz eğitimi bütün Avrupa'nın en iyisi olmaya devam ediyor.'' (5)
Bu bilgi de temelsizdir. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA)'nın 2009 Raporu'na göre, 74 ülke içinde İngiltere matematik dalında 28. ülkedir. Doğa bilimlerinde 16., sözel alanda ise 25. sırayı iştigal eder.

''Osmanlı yönetimi'', ''Rus işgali''
Gürcistan Dışişleri Bakanı Salome Zourabichvili'nin Fransa'da büyüyen bir Gürcü milliyetçisinin kızı olduğu bilgisini paylaştıktan sonra, bayan Zourabichvili'nin Fransa'dan maaş almayı sürdürerek Gürcistan'da bakanlık yapmasını yadırgamak şöyle dursun, bilakis '' Küçük ülkeler bazen gerçekçi politikalar gütmek zorunda...'' (6) diye yorumlaması ise tam bir şaheserdir doğrusu!
İlber Bey, Kafkasya konusunda sürekli ''Osmanlı idaresi'' ve ''Rus işgali'' arasında vurgu yapmaktan kendini alamaz. Bir türlü gemliyemediği Osmanlı muhipliği başına derttir adeta...

Papa'nın reel sosyalizmin çözülmesindeki rolüne haklı vurgusunu ciddi bir tarihçiye yakışmayacak efsanelere dayandırması ise tam bir seviyesizlik örneğidir: '' Papa'nın İsviçreli muhafızlarını Stalin 'Papa'nın kaç askeri var?' diye küçümsemişti ama netice ortadadır kilisenin 1970'lerdeki politikası Doğu Avrupa sosyalizminin çöküşünü hızlandırdı.'' (7)

Yazara göre, Katolikliğin kalesi olan İspanya medeniyetlerin birliği projesini dinlerin düşmanlığı yerine benimsiyorsa bu yanlızca o ülkenin yöneticilerinin basiretinde ya da basiretsizliğinde aranmalıdır. (8) Medeniyetler birliği projesinin dinsel önyargıları azaltmak şöyle dursun, Avrupa ilericiliğinin onlarca yıllık kazanımlarını geriletme amaçlı emperyalist bir proje olduğu gerçeğinden habersiz gibi davranır.

Marksizm, Anarşizm, Nazizm
Marksizmin Avrupa'daki tarihi konusunda da okurunu yanıltır yazar. '' Burjuvazi gösterişi seviyordu, çok zor hayatlar yaşayan işçi sınıfı da I. Enternasyonal'in Marksizminden çok Proudhon'un ve Bakunin'in anarşizmini izlemeyi tercih etmişti.'' (9) İspanya tarihinde anarşizmin gelişimi hakkında çok şey söylenebilir ama ''burjuvazinin gösteriş sevdası'' yüzünden anarşizm orada 'tercih edildi' açıklaması yapılamaz herhalde.

İlber Ortaylı basitleştireyim derken kabalaştırıp, çarpıtıyor. Bir örnek de Almanya'dan. '' Nazizmi işsizler ordusunun değil, işini kaybetmekten korkan küçük burjuvalar ordusunun destekleyip iktidara getirdiği tarihi bir gerçektir.'' (10) Bir tarihsel/siyasal olgu ancak bu kadar kötü karükatürize edilebilir! Hakim sınıflar içinde büyük sermayenin tercihlerine ve devlet aparatının politik önceliklerine hiçbir referans vermeden, işsizler ile küçük burjuvalar üzerinden bir tarif olsa olsa bir kasaba kahvehanesinde pişbirik oynarken yapılabilir...

Çek Cumhuriyeti'nde Ateizm
Benzer bir vulgerleştirme bu kez Çek Cumhuriyetinde dinsel biçimlenme üzerinde tasvir edilmiş. '' Avrupa'da Protestanlığın öncülüğünü bu toplum yaptı.Bedeli ağır ödettirildi. Bugün de Katolik dünyaya ait bir ülke gibi görünse de halkın yarısı kendini ateist olarak tanımlamış bulunuyor.'' (11) Protestanlığın merkezi Wittenber'dir, yani Orta Almanya'da bir kent. Martin Luther reformculuğu meşhur 95 tezini Wittenber Kilisesi'nin kapısına çakmış ve hareket buradan başlayarak çevre kentlere yayılmıştır. Bu, bir. İkincisi, halkın yarısının ateist olmasını aydınlanma mücadelesinin ve 40 yıllık reel sosyalizmin eğitim politikalarının ile değil de, Katolik-Protestan gerilimine kızan halkın tepkisi olarak sınulmaya çalışılması, bilgi yoksunluğu değilse, tek kelimeyle çarpıtmadır.

Su Yok, Derbederlik Var!
İlber Ortaylı'nın bir burjuva tarihçisi olduğunu biliyoruz. Tarihi kavimler yapar ona göre. Böyle bakılınca da işin doğası gereği alt sınıflardan ya söz etmez ya da onları hakir görür. Hindistan üzerine yazdıklarında aynen şunları söyler: '' Refahın ise eşit dağılımlı olarak artması mümkün değil, çünkü bu ülke insanlığın profilini meydana getiriyor. 1,3 milyar insana eşitlik verecek bir dünya, bu dünya değildir.'' (12) Yazar, olanakların darlığına işaret ediyor ama onun asıl derdi eşitlik fikrinin imkansızlığında...

''Herkesin bol bol yıkanacağı su yok, onun için pislikle kaynaşarak yaşanmaya alışılmış. Bu derbederliğin fakirlikle ilgisi yok. (…) Agra gibi şehirlerde gruplar halinde inekler, domuzlar, eşek, keçi ve köpek sürüleri geziniyor. Çoğu aç ve sahipsiz, bulduklarını yiyor.'' (13)

''Toplumun üst tabakasında yaşayan tölerans, hatta daha ötesinde birlikte var olma sanatı kırsal kesimde ve alt sınıflarda nefrete dönüşüyor. (…) Bu kadar kalabalık bir nüfus için bizim alıştığımız sigorta ve sağlık sigortasının tasavvur bile edilemeyeceği ortada. Hoş, bildiğimiz sağlık sigortası ve emeklilik sisteminin Batı Avrupa'da bile daha ne kadar devam edeceği tartışılır hale geldi.'' (14)

Temizlik sorununu su yetersizliği ile değil de ''derbederlik''le açıklayan yazarımızın pek gelişkin mantığını anlamak olanaklı görülmüyor. Madem bu insanlar bu kadar aç, niçin sahipsiz gezen keçileri, domuzları, inekleri kesip yemiyorlar? İnek tabusu herhalde keçi ve domuz için geçerli değildir. Dediğim gibi, anlamak mümkün değil...
Benzer bir betimlemenin Tarihimiz ve Biz'de de olduğunu aktarıyor Y. Hakan Erdem: ''Âşıkpaşazade'ye göre gaziler ay ışığında indiler Eceabat'a... Orada öküzleri avlayıp kestiler.'' (15) Erdem'in de altını çizdiği gibi, adamlar işgale karanlıkta değil ay ışığında gidiyorlar ve evcil öküzleri avlıyorlar! İnanırsanız tabii... Peki, üst sınıflarda olduğu varsayılan töleransın alt sınıflarda niçin olmadığı konusu üzerine kafa yorma gereği duymuş mudur popüler yazarımız? Elbette, hayır! Zaten Batı Avrupa'da da sosyal harcamalar kısılmaktadır. Hindistan'da ise böyle bir şey ''tasavvur dahi edilemez''!

Su katılmamış bu burjuva bakışına göre, doğa kaynaklarının sınırlılığı ile insan gereksinimlerinin sonsuzluğu arasındaki önlenemez gerilimde iktisadi krizler tarih yasasıdır. Elbette altta kalanın da canı çıkacaktır! Krizlerin sömürüyle, sömürünün de yoksullukla doğrudan ilişkili olduğu gerçeğini ısrarla görmek istemezler. Kuvvetli kavimler vardır ve her kavmin içinde de zayıflar ve kuvvetliler vardır. Ortaylı gibi tarihçiler için mesele bu kadar basittir. Kendi sınıf dolayımlarının algısını meşrulaştıran bu kabalaştırmalar, kitlelerin popüler kültür beslenmelerine kötürümleştirici etkilerde bulunmaktadır.

Zararlı ışıklara karşı tatilde güneş yağı alarak korunabilirsiniz. Bu kitaba karşı da aklınızı iyi koruyun.

(1) Tarih-Lenk, Y. Hakan Erdem, Doğan Kitap, 2009, s. 144, 4. Baskı
(2) İlber Ortaylı, Eski Dünya Seyahatnamesi, Timaş Yay., Haziran 2014, 10 Baskı, s. 138
(3) A.g.y., s. 161
(4) A.g.y., s. 164
(5) A.g.y. , s. 178
(6) A.g.y., s. 192
(7) A.g.y., s. 229
(8) A.g.y., s. 243
(9) A.g.y., s. 245
(10) A.g.y., s. 253
(11) A.g.y., s. 259
(12) A.g.y., s. 265
(13) A.g.y., s. 269
(14) A.g.y., s. 270
(15) Tarih-Lenk, Y. Hakan Erdem, Doğan Kitap, 2009, s. 168, 4. Baskı