Hollywood’un karanlık tarihi: Ajanlar iş başında

Hollywood filmlerindeki Pentagon etkisi bilinir. Zira açıktır. Fakat CIA, yıllardır herkesçe bilinmesine rağmen Hollywood'daki faaliyetlerini "gizli" tutmayı sürdürüyor. Ancak son yıllarda yazılan kimi makaleler, uzun zamandır bilinen ilişkiye yeni unsurlar ekledi.

CIA ve Hollywood’un oldukça sıkı fıkı bir ilişki içerisinde olduğu yıllardır ortada olan bir gerçek. Gerek McCarthy döneminde Hollywood’un “kızıl” eğilimlerden temizlenmesinde, gerekse özelikle soğuk savaş yıllarında sinema endüstrisinin bir propaganda makinesine dönüşmesi sürecinde CIA’in sistematik ve kapsamlı müdahalelerle aktif rol aldığı biliniyor. Ancak bu ilişkinin kapsamı, boyutları, somut mekanizmaları ve güncel tezahürlerinden ne kadar haberdarız? Son yıllarda çıkan bir dizi makale, CIA ajanları ve film yapımcılarıyla yapılan röportajlar söz konusu ilişkinin pratikte nasıl işlediğine ışık tutuyor.

Hollywood CIA ilişkisinin ayrıntılarına değinmeden önce Hollywood Pentagon ilişkisine bakmakta yarar var. Pentagon Hollywood’la on yıllardır oldukça şeffaf bir işbirliği içerisinde. Kurumun bu işlerle ilgilenen bir medya bürosu olduğu kamuoyuna açık bir bilgi. Söz konusu büro Hollywood yapımcılarına danışma hizmeti vermenin yanı sıra uçak gemisi, helikopter gibi oldukça pahalı teçhizatlar da sunuyor. Karşılığında istediği tek şey ise filmlerde ABD ordusunun “iyi” gösterilmesi.

CIA'in Soğuk Savaş yıllarında kuruluşundan itibaren kültür alanındaki faaliyetlerinin kapsamlı bir incelemesi, Frances Stonor Saunders'in Türkçe'ye de çevrilmiş olan "Parayı Verdi Düdüğü Çaldı" kitabında yer alıyor.

Sansür ve propaganda
Aynı şeffaflık Hollywood-CIA ilişkisi için söz konusu değil. İki yapı arasında oldukça eskilere dayanan bir işbirliği olmasına karşın CIA 1996 yılına kadar Pentagon’unkine benzer bir “eğlence sektörü bürosu” olduğunu resmi olarak kamuoyuna duyurmadı. Eski ajanların yazdığı kitaplar ve kendileriyle yapılan röportajlar CIA’in Hollywood’da başından beri güçlü bir nüfuzunun olageldiğine işaret ediyor. Örneğin, CIA emeklisi Bob Baer kitabında film yapımcılarının CIA görevlileriyle sürekli iletişim ve işbirliği içerisinde olduğunu belirtiyor. Daha çarpıcı bir nokta ise CIA’in film şirketlerinin içine bizzat ajan sokmuş olması. Hollywood’un en büyük yapım şirketlerinden olan Paramount’un 1950’lerdeki sansür bürosu şefi Luigi Luraschi’nin aktif bir CIA ajanı olduğu geçtiğimiz yıllarda ortaya çıktı. Belgeler, Luraschi’nin gizli servise ABD’nin imajını düzeltme amaçlı sansür faaliyetleri hakkında düzenli rapor geçtiğini gösteriyor. Bunun yanı sıra, Luraschi’nin bir dizi film yapımcısını ABD’nin ırk ayrımı konusundaki kötü imajını düzeltmek ve Sovyet propagandasının önüne geçmek için bir dizi filme “iyi giyimli, hali vaktinde siyah karakterler” yerleştirilmesi konusunda ikna ettiği belirtiliyor.

Luraschi vakası ortaya çıktığında oldukça ses getirmiş olmakla birlikte birçok yorumcu bunun buzdağının sadece görünen kısmı olduğu ve işbirliğinin çok daha geniş kapsamlı ve sistematik olduğu konusunda hemfikir. Sözgelimi, Graham Greene’in romanından uyarlanan 1958 yapımı Sessiz Amerikalı filminin senaryosu CIA’in baskıları sonucu ABD askerlerini haklı ve iyi gösterme amacıyla değiştiriliyor ve yazar filmi “Amerikan propagandası” olarak nitelendirerek yapımda adının geçmesini reddediyor. Sansür ve “tavsiye” dışında bir başka işbirliği mekanizması ise CIA’in bazı yapımlara doğrudan finansman sağlaması. Gizli servisin 1950 yılında George Orwell’in anti-komünist romanı Hayvan Çiftliği’nin haklarını satın aldığı ve romandan uyarlanan 1954 yapımı filmin masraflarını üstlendiği belgeleriyle ortada.

Daha önce Kemal Okuyan da iki yazısında CIA ajanlarının kültür alanının tanınmış isimleriyle kurdukları ilişkiye işaret eden iki yazı kaleme almıştı:
CIA ajanlarına bakın
Orwell'e, Stravinski'ye haksızlık etmek...

“Görevimiz Tahrifat”
Son yıllarda işbirliği daha çok danışma hizmeti şeklini almış durumda. Bunda en popüler Hollywood yapımları arasında James Bond’dan bu yana ajan filmlerinin önemli bir yeri olmasının büyük etkisi bulunuyor. Birçok eski ajan, filmleri daha “gerçekçi” hale getirmek ve kurumun iç işleyişi hakkında tavsiye vermek için senaristlere danışmanlık yapıyor. Gerçekçilik kıstası tahmin edilebileceği gibi ABD ve CIA’in imajıyla oldukça yakından ilgili. Sözgelimi, eski ajan Milt Beardon, danışmanlığını üstlendiği 2006 yapımı İyi Çoban adlı filmde CIA’in Sovyetlerle savaşan Afgan mücahitlere verdiği destek konu edilirken, mücahitlerin 11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren El Kaide örgütüne dönüştüğü “izlenimi”ni yaratmamak için çok çalıştıklarını ifade ediyor. Bir başka örnekte CIA’in üstdüzey yöneticilerinden Paul Kelbaugh’un bir konferansta 2003 yapımı Çaylak adlı filmde bir ajanı film yapımcılarını yanlış yönlendirmek üzere görevlendirdiklerini ifade ettiği belirtiliyor. Kelbaugh’un söz konusu konferansta “Gerçeğe çok yaklaşmalarını istemeyiz” ifadesini kullandığı not ediliyor.

Tehdit ve cinayet
CIA’in müdahale mekanizmaları gerektiğinde danışma hizmetinin ötesine de geçebiliyor. 1997 yılında gerçekleşen bir şüpheli ölüm olayı oldukça karanlık ilişkilerin varlığına işaret ediyor. ABD’nin 1989 yılında Panama’yı işgali sonrası gelişen olayları konu edinen bir senaryo yazmak için yola çıkan Gary De Vore esrarengiz bir şekilde kayboluyor ve cesedi 9 gün sonra arabasıyla birlikte okyanustan çıkarılıyor. Polisin olayın bir trafik kazası olduğu yönündeki raporuna karşın bir dizi veri cinayet şüphesi uyandırıyor. De Vore’nin ölümünün ABD’nin Panama bankalarında yüklü miktarda kara para akladığına dair oldukça çarpıcı bulgular edinmesinin hemen ardından gelmesi ve aracından senaryonun kayıtlı olduğu bilgisayarın çıkmaması olayın CIA’in işi olması ihtimalini akla getiriyor.

(soL - Kültür)