Güncel sanatın içeriği, sunumu ve manipülasyonu üzerine: Elit sanatla yerel olmak

Türkiye’de ve dünyada güncel sanatın küresel ve yerli sermaye eliyle sunumu ve manipülasyonu üzerine tartışmalar sürüyor. Özellikle 90’lardan sonra etnik, ırksal, cinsel, kültürel konuların yanı sıra sınıf mücadelelerinin çok kültürlülük adıyla bertaraf edilmesi, sanatın elit olma meselesiyle paralel şekillenmekte.

İnsel İnal - soL
Sanatın 90’lardan beri çok katılımcılı bir oyuna dönüşmesi konunun toplumsal bir mesele olarak ele alımasını gerekli kılmaktadır. Dışarıdakilerin uluslararası sanat mekanlarına alınarak içeridekilere gösterilmesi, görenlerinse birkaç dakika içinde içselleştirme ihtiyacı duymadan en fazla eleştirilerek bir daha hatırlanmayacak şe kilde gösterilenleri izlemesi bu oyunun kurallarını oluşturuyor.

Sanatın kitlelerle bütünleşme problemi
Özellikle 90 sonrası etnik, ırksal, cinsel, kültürel konuların yanı sıra işçi sınıfı mücadelelerin çok kültürlülük adı altında bertaraf edilmesi sanatın elit olma meselesiyle paralel şekillenmekte. Şık sunum ve sergileme biçimleriyle, daha çok yerel ve etnik olanın popüler kültüre sunulması projenin küresel ölçekte algılanabilen bir dile dönüşerek, çağdaşlarıyla aynı platformlarda tektipleşme sorununu beraberinde getiriyor. Burada elbet bu platformların sermayedar kurumlarca şekillendiğini söylemeye gerek yok. Kurumlarda sunulan sanat projeleri, ultra modern mimari ve teknolojik sunum teknikleri ile yeniden şekilleniyor. Eser içeriğinin meşrulaşarak kitlelere ulaştırılma niyeti beyan edilse de aslında dışarıdan yalıtılmış, korunaklı hayatlarda, daha çok sermaye risklerini taşıyan kalburüstü kitleler ulaşılmak istenen ilk hedef oluyor.

Kültürel meselelerin çatışma halini sakinleştirmeyi amaçlayarak, ideal siyasette istenen çatışmasız bir toplumu umut etmeyi aşılayan, kabul eden ve ettiren, “bunlar da var ne ilginçmiş” dediren bu eserler kitlesellikle bütünleşebilir mi? Bütünleşse bile ne kadar gündelik yaşama eşitlik ve özgürlük adına katkı sağlayarak, demokratik olabilir?

Sanat yerelden merkeze ulaşırken...
Sergilerin ev sahibi olan özellikle şirketlerin sanat ve kültür kurumları, sergilenenin içeriği ne kadar yaşam kadar gerçek olursa olsun onu şık binalarında temsile dönüştürür. Sanatçılar ise merkez dışındaki çeşitli yerelliklerde yaşanan savaşları, çekilen acıları, çeşitli farklı görüş ve alanlarla ilişkilendirerek uluslararası üne sahip kurum mekanlarında sergilediklerinde herkes için üstlendikleri misyonu yerine getirdiklerinden emin olurlar. Aslında sanatçılar imajlar üreterek yerel olanı, merkezdekilere, uluslararası alanlara taşıdıkları için başarılı sayılıyorlar. Belki de içeriği oluşturan özneleri, medya nesneleri haline getirdiklerini görmezden gelerek özgürleştirdiklerini sanıyorlardır. Bilinmez.

Aslında tam da bu noktada sanatçı ve sanat eseri de bir medya aracısı olmanın önüne geçememekte. Kurumlarla kurulan ilişki sonrasında kurumlarının amacı ile soğurtulan sanat eserinin içeriği, gerçeğin komik ama aynı zamanda trajik bir temsili haline dönüşmekte.

‘Kurumsal sanat’ ve sanat ‘sahip’leri
Salt’ta açılan ve hâlâ süren Rabih Mroue’ye ait sergi de bunlardan bir tanesi. Lübnanlı sanatçının kendi coğrafyasındaki sokakların tezahürünü ve yaşadığı kişisel süreçleri video veya düzenlemeleriyle galeriye aktarırkenki ilişkilendirmeleri hiç şüphesiz çok etkileyici. Fakat kurumun elit yapısı ile birleşen bu etkileyici yapı seyirciye gitgeller yaşatmakta. Savaşta canlarını veren ve insan öldürenlerin telefonla çekilmiş gerçek görüntüsünü sanat eserine dönüştürdüğü için sanatçı tarafından girişte dilenen özür, aslında bu gitgellerin ve dolayısıyla bu yazının da temelini oluşturuyor. Tam da bu nedenle sanatçının risk almayan mesafeli duruşu ile eserlerin politik içeriği, mekansal strateji ve ideolojileri ile güzel bir uyum içerisinde.

Özellikle Suriye savaşı ile ilgili soru sorulması konusunda çekince gösterilmesi ile başlayan alışıldık kültür kurumu manipülasyonu, basın üzerinde aydınlık ama tek tip şekli arzulayan liberal duruşu betimliyor. Özellikle İngilizce yapılan sunumların tercüme edilmemesi ve böylelikle sadece İngilizce bilenlerle kurulan diyaloglar sonucu özellikle katılan lisans ve yüksek lisans öğrencilerinde oluşan “sadece bazıları içinmiş düşüncesi” bir tedirginlik yaratıyor. Eşitleyici ve çok kültürlü görüntüsüyle bu sergi, bir ulusal meselenin şekillendirdiği marjinal sanat kurgusuyla popüler ve yüksek kültür arasına alternatif olarak yerleşiyor. Seyircisinin yaşamsal pratiğine katkı sağlar gibi gözüken ama bunu yaparken kendi pratiklerine, kendi coğrafyasının imajlarını pazarlayarak uluslararası kapılar arayan bu sergi için Rabih Mroue’ya ve onun ötesinde savaşanlar yerine sadece savaşı bize aktararak savaşla ilgili tüm yerel bilgi ve parametreleri silerek sadece savaş kelimesiyle ilgilenmemizi sağlayan Salt’a sonsuz teşekkürler!