Fırtınakuşunun (Burevestnik’in) Şarkısı, Maksim Gorkiy

Fırtınakuşunun Şarkısı 1917’den sonra devrimciler arasında büyük bir kült haline geldi. Bu şiir proleter edebiyatının başyapıtı olmuştu ve fırtınakuşu yani Burevestnik, devrimin simgelerinden biri sayılıyordu.

soL Kültür – Levent Özübek

Yirminci yüzyılın hemen başlarında, Rusya’daki emekçi kitlelerin içinde bulunduğu korkunç yoksulluk ve sefalet Maksim Gorkiy’e derin bir acı veriyordu. Yazar duyduğu büyük acı yüzünden soyadını dilimizde “acı” anlamına gelen Gorkiy olarak değiştirdi.

O sıkıntılı yıllarda Maksim Gorkiy henüz memleketinde, adı devrimden sonra Gorkiy olarak değiştirilecek ve Sovyetler Birliği dönemi boyunca o isimle anılacak olan Nijniy-Novgorod şehrinde yaşıyordu. Çocukluğu ve gençliği çok zor koşullar altında, büyük bir yoksullukla geçmişti. Bu yoksulluğun zihninde yarattığı devrimci başkaldırı ruhu ülkede yükselmeye başlamış bulunan sosyalist düşünceyle birleşmişti. Ezilenlerin başkaldırmasını istiyor, zorba Çar rejimine karşı mutlaka bir şeyler yapılması gerektiğini düşünüyordu.

Ne var ki, Çarlık rejimi halk üzerindeki baskısını giderek artırıyordu. Çar polisi her yazıyı sansürlüyor, konuşmalara, toplantılara kesinlikle izin vermiyordu. İlerici aydınlar sansürü aşmak için ellerinden geleni yapıyorlar ama yazdıkları yazılar çoğu zaman sansürü geçemiyordu. Yapılabilen sadece garip bir Ezop lisanıyla, simgesel, mecazi anlamlarla bir şeyler yazıp, kitlelere ulaştırmaktı. (O sıralar Lenin de Emperyalizm adlı broşürünü böyle bir Ezop lisanıyla yazdığını belirtmişti.)

Gorkiy de düşüncelerini açıkça yazma olanağı bulamadığından, simgesel anlamlarla, benzetmelerle yazmak zorunda kalmıştı. 1901 yılında yazdığı Fırtınakuşunun Şarkısı başlıklı şiir halk arasında ve devrimci çevrelerde büyük bir ilgi uyandırdı. Nijniy-Novgorod şehrinin içeride, denizden uzak bir yerde olmasına karşın, Gorkiy bu şiirinde özlemini duyduğu bir okyanus kıyısından bahsediyor, burada patlamış olan şiddetli bir fırtınayı devrimle simgeleştiriyordu. Diğer kuşlar korkup kaçsa da fırtınakuşu bu ortamda fırtına bulutlarının arasında ok gibi uçmakla gurur duyuyor, haykırarak yakında patlayacak olan fırtınayı, yani devrimi haber veriyordu.

Şiir her nasılsa sansürden geçmiş, yayımlanmıştı. Ancak kısa süre sonra durum anlaşıldı ve Gorkiy tutuklandı. Bir süre sonra serbest kalınca, yazar Nijniy-Novgorod’dan ayrıldı, başka kentlere giderek Bolşeviklerle, Lenin ile, Stalin ile tanıştı. Ülkede hava ağırlaşmıştı ve ufukta bir devrim belirmeye başlamıştı.

Fırtınakuşunun Şarkısı 1917’den sonra devrimciler arasında büyük bir kült haline geldi. Bu şiir proleter edebiyatının başyapıtı olmuştu ve fırtınakuşu yani Burevestnik, devrimin simgelerinden biri sayılıyordu. Sonraki dönemlerde adı her yerde duyuldu. Birçok dillere çevrilmiş, o ülkelerde de ezilenlerin sesi olmuştu. Burevestnik ismi çok çeşitli objelere, dergilere, spor kulüplerine, trenlere, gemilere, uçaklara, bir hava üssüne, okullara, enstitülere verildi. Sovyet sanatçılarınca posterleri, afişleri yapıldı, posta idaresince pulları basıldı. Maksim Gorkiy’in kendisi de ülkede “Devrimin Fırtınakuşu” diye anıldı.

Tıpkı Gorkiy adının bir şehre, Sovyetler Birliği’nde büyük bulvarlara, uçak modellerine, büyük tesislere, parklara, dağlara, göllere, yeni keşfedilen yıldızlara verilmesi gibi…

FIRTINAKUŞUNUN ŞARKISI

Denizin gri düzlüğü üstünde, rüzgâr bulutları toplar, bulutlarla deniz arasında, kara bir yıldırım gibi uçar fırtınakuşu gururla.

Sıyırıp bir dalgayı kanadının ucuyla, bulutlara doğru ok gibi atılır haykırarak, bulutlar kuşun bu yürekli haykırışını sevinçle duyar.

Bu haykırışta fırtınaya bir susamışlık var! Kuşun sesinde bulutlar, öfkenin gücünü ve tutkunun ateşini ve zaferin kesinliğini duyar.

Uğuldarlar martılar fırtına yaklaşırken, uğuldarlar atılıp denize doğru, hazırlanırlar fırtınadan korkularını gömmeye denizin altına.

Uğuldar dalgıç kuşları da. Dalgıç kuşları… hayat doludur, kavgadan zevk alamazlar onlar, yıldırım gürültüsü korkutur onları.

Aptal penguenler, utanıp gizlerler yağlı gövdelerini kayalıklarda, yalnız gururlu fırtınakuşları uçarlar suyun gri köpükleri üzerinde, özgürce, cesaretle!

Kapkara alçak bulutlar denize daha da inerler, şarkı söyler dalgalar, yükselip göğe doğru, gök gürlemesine yaklaşırlar.

Şimşekler çakar. Öfkeyle köpüren dalgalar inleyip, rüzgârla çekişirler. İşte, kucaklayıp güçlü kollarıyla dalgaları art arda süpürür rüzgâr, şiddetli gazapla kayalıklarda kırar, parçalayıp bu zümrüt kütleyi, püskürtür havaya su zerrelerini.

Fırtınakuşu haykırarak uçar, kara bir yıldırım misali, bulutları delen bir ok gibi, yarar kanadıyla dalgaların köpüğünü.

İşte o… Atılır bir şeytan gibi, fırtınanın kara şeytanıdır o mağrur, güler, hıçkırarak ağlar… Gülmesi bulutların üstündedir, ağlaması sevinçtendir!

Gök gürlemesinin öfkesinde, bu duygulu şeytan uzun yorgunluğunu duyar, ama emindir ki bulutlar güneşi gizlemeyecekler. Hayır, gizlemeyecekler!

Rüzgârlar çınlar… Şimşekler çakar…

Mavi bir alev gibi yanar bulut kümeleri, parlar enginlerde. Deniz yıldırımın oklarını yakalar, sularında boğar. Alevin yılan dilleri gibi tıpkı, söner kaybolur suda bu yıldırımların yansımaları.

- Fırtına! Yakında patlayacak fırtına!

İşte bu cesur fırtınakuşudur, öfkeyle kükreyen denizin üzerinde, yıldırımların arasında uçar, zaferin muştusunu haykırır.

- Gelsin bu fırtına, daha güçlü patlasın!

Çeviri: L. Özübek